Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Oyun Kürtler üzerinedir

GİRİŞ 23.05.2013 GÜNCELLEME 23.05.2013 YAZARLAR

Ortadoğu her ne kadar Batılıların kendi coğrafi konumlarına göre adlandırdıkları bir bölge olsa da, bugün kamuoyunda söz konusu kavramın hangi coğrafi ve kültürel karşılığının olduğu konusunda bir tereddüt yoktur. Ama bununla beraber, bölge Batının sadece ad koymasına maruz kalmamış, ondan sonraki süreçte de siyasi ve kültürel müdahalelerle malûl olmuştur. Bu anlamda Türkiye de Ortadoğu'nun bir parçası olarak görülmektedir.

Farklı inançları besleyen coğrafya

Öte yandan, üç semavi dinin köklerine zemin teşkil ederek, bir bakıma mümbit toprak gibi, inançları besleyen bu coğrafya aynı inancı paylaşan kardeşlerin inanılmaz derecede kanlı savaşlarına sahne olmuştur. Bunlardan öyleleri var ki, bizim şimdi onların hikmetini sorgulamamız hiç anlamlı/yararlı olmayabilir. Örneğin Hz. Peygamber'in eşi (Hz. Ayşe) ile damadı ve ilk Müslümanlardan Hz. Ali arasında geçen tahripkâr mücadele... Ya da Memluklular ile Timur 'un (Müslüman) askerleri arasındaki savaş. Bu örnekler çoğaltılabilir Ortadoğu'da.

Burada Müslüman olarak belirli bir kişi ya da taraf arasında seçim yapmak, en azından inanç temelinde, pek mümkün değildir. Çünkü her iki taraf ta, aynı inancın öğretisine sadakatle, birbirine karşı savaşıyor. O dönemin (konjonktürel) gerçekliği budur.

Peki, savaşta ölenlerin durumları, özellikle dini açıdan değerlendirildiğinde, ne olacak? Her iki savaşan taraftan da ölenler... Bunlardan hangileri cennete, hangileri cehenneme gidecek? Bunun kesin yanıtını vermek bize düşmez, ama bu soru mantıklıdır.

Haklılık vekâleten savaşta değil, bireysel niyet ve gayrette

Böyle bir soruyu Timur da sorar bu bölgede.  Önceleri, ikna edici bir yanıt alamaz.  Daha sonra, Memluklular ile savaşı kazanan Timur, iki tarafın ilim ve irfan ehli kişilerini davet ederek, aynı soruyu onlara da yöneltir. İçlerinden biri, gayet anlamlı olabilecek bir yanıt verir;      ne Memlukluların ne de Timur'un askerlerinin sahip oldukları kimlikle cennete girebileceklerini söyler. Ancak savaşta ölen askerin yalnızca Allah rızası için samimi bir niyetle savaşmış olması halinde, hangi taraftan olursa olsun, cennete girebileceğini dile getirir. Çünkü iki tarafta da Müslüman askerler birbirine karşı savaşmaktadır. 

Bu yanıt Timur'un da aklına yatar, mevcut koşullarda makul bir açıklama getirmiştir. Birbirine muhalif olan gruplardan hiçbiri kutsal değerleri tek başına temsil etme ve bununla ilgili hak iddia etme konumunda olmayacaktır. Bu açıklamaya göre, haklılık, vekâleten savaşan bir grubun mensubu olmakla kazanılmıyor; bireysel niyet ve gayrete bağlı bir durum olarak değerlendiriliyor.

Öte yandan, şeklen ya da geleneksel olarak kabul edilemez olan, kırmızı çizgilerle gösterilen birçok olgunun zaman içerisinde kamuoyu nezdinde kabul gören gerçeklik olarak kendini gösterdiğine tanık oluyoruz bu bölgede. Bunun konjonktürel örnekleri çoktur.

Doğru ve yanlış ya da kazanç ve tehdit algısı, kültürel ve dinsel arka plana bağlı olarak, bir görecelilik arzeder, Ortadoğu'da. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu; yerleşik geleneklere ve ön kabullere göre değişir. Aynı dinin mensupları arasında bile bu farklılığı gözlemliyoruz.

Bu durum, bölgeye yönelik uluslararası müdahalelerin tahrip ediciliğini artırmaktadır. Söz konusu müdahalelerin bir kısmı, yukarıda ifade ettiğimiz tarihsel ve kültürel aidiyet algısından kaynaklanmaktadır. Müdahaleci güçlerin ya doğrudan kendileri için ya da başka birileri adına bu bölgeye yönelik siyasî planları ve girişimleri vaki olmuştur, bu halen devam etmektedir. Osmanlı Devleti'nin bölgede hâkim olduğu dönemde Yahudileri Avrupa'dan sürmeyi aklına koyan Avrupalı güçler, Filistin topraklarını ele geçiremeyince, Afrika'da bir Yahudi devleti kurdurmayı planlamışlardı. Bu amaçla Siyonist kongreleri düzenleniyordu.

Birinci Dünya Savaşı esnasında Batılı güçlerin müdahaleleriyle zayıflayan Osmanlı'nın Filistin topraklarını savunacak durumda olmamasından dolayı, yukarıda sözü edilen Yahudi devleti 1948'de Ortadoğu'da kurdurulmuştur. O tarihten itibaren Kudüs ve çevresi,  aşamalı bir biçimde, Siyonist İsrail devletinin denetimi altına alınmıştır. Antisemitist Batılılar,  böylelikle, bir yandan Yahudilere karşı vicdanî bir görev ifa etmenin huzurunu yaşarken, bir yandan da İslam coğrafyasında zulme karşı basiretsizlik ve çaresizliğin iklimini hazırlıyordu.

Müslümanları perişanlaştırma eylemi

Yahudilere Ortadoğu'da yurt açma planı, gerçekte, Osmanlı'dan sonra Müslümanları kendi coğrafyalarında perişanlaştırma eylemine dönüşmüştür. Bu Batılı güçler açısından hem bir denge siyaseti, hem de bölgedeki Müslüman ülkelerin içişlerine müdahale biçimi olarak değerlendirilebilir.

Şimdilerde ise oyun, Kürtler üzerinedir. Irak ve Suriye istikrarsızlaştırılarak, her iki ülkenin kuzey bölgelerinde özerk Kürt yönetimleri için zemin hazırlanmıştır. Türkiye'den çekilmekte olan PKK'lıların da bu bölgeye, özellikle Suriye'ye yerleşmelerinin sağlanması, Ortadoğu'da Kürtlerin bir siyasî kimlik arayışına yönlendirilmesi anlamına gelir.

Bu gelişmenin ne derecede Kürtlerin çıkarına hizmet edeceğini zamanla göreceğiz. Ama daha şimdiden, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, ortaya çıkan durumdan şikâyetçi olduğunu dile getirmeye başlamıştır. Barzani'ye göre, PKK ve onun Suriye'deki izdüşümü olarak silahlanan PYD,  Kürtler arasında bir iç savaş tehlikesi meydana getirmektedir.

Türkiye'den beklenen, basiretli davranış

Anlaşılıyor ki, Türkiye'de terör eylemleriyle yıpranan PKK, Ortadoğu'da bir uluslararası siyasî plan için başka bir görünümde devreye sokulmakta, ama bu da başta Kürtlerin güvenliğini tehlikeye düşürmektedir. Barzani'nin feryadı bunu gösteriyor.

Türkiye, bölgede Kürtlerin güvenlik ve refahına katkıda bulunabilecek tek ülke olarak, sözü edilen uluslararası siyasî planı fark edip basiretli davrandığı takdirde, hem terörden kurtulur hem de Kürtlerle kardeşliğini dünyaya göstermiş olur.

icanbol@hotmail.com

twitter/icanbol

YORUMLAR 2
  • adam turk 12 yıl önce Şikayet Et
    AYNEN KATILIYORUZ. MÜSLÜmanların güçlü olduğu dönemlerde açılan savaşlar en az can kaybıyla bitirlirmeye çalışılırmış oysa şefkat peygamberi hz isanın mensupları veya ılımlılığı tavsiye eden budizm mensupları top yekün itlafa yöneliyor, hepsi birlikte islam düşmanlığında birleşiyorlar, kürtler islam dünyasının önemli parçasından,müslümanların hepsi batı ve doğu gözünde sokak köpeği kadar değeri yok, hiç birimize acımazlar, bize yurt çıkarmaya uğraşmazlar, biz geçinmeyi bilmessek eloğlu bize her yöntemi dener, türkiye bir islam yurdudur, hiç bir müslümanı hatta dini dışlamaz, aşırılık tarafları yine batı destekidir, o yüzden DİMYATA pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalı, selahaddin eyyübi de aynı zamanda haçlı zihniyetinin azılı hedefleri arasındadır. batılılar kara saçımıza hayran değil! burdan sürekli bunu vurguladık, kötü niyetli kürt varsa meselenin perde arkasını anlamasını temenni ederiz
    Cevapla
  • İsmetlim 12 yıl önce Şikayet Et
    Basiretli politikalar gerekli. Orta doğu üzerinde sinsi planlarını uygulamak için fırsatlar kollayanlar,Suriye örneğinde olduğu gibi bazen de çıkar hesaplarından dolayı karşı cephelerde bulunabiliyorlar.Bu noktada Türkiye ortaya koyduğu siyasetiyle ister istemez taraflardan birinin yanında yer alıyor görünecektir.Hak ve adalet için,mazlumların hakkını aramak adına samimiyetle yapılan mücadele sonunda meyvesini verecektir.Bölgemizde var olan istikrarsızlıklar hep olmuş ve bundan sonra da olacaktır.Bu yaraları sürekli kaşıyanlar bu bölgede güçlü ve istikrarlı bir ülke istemiyorlar.Türkiye'nin bu günkü siyasi istikrar ve ekonomik gelişimiyle bölgenin de huzuruna hizmet edeceği bilindiği için,bir bataklık oluşturulup Türkiye'yi de bu bataklığa çekme gayretleri görülmektedir.Basiretli politikalar bu günler için gereklidir.Düşmanlığın ve dostluğun sınırını kendimiz belirlemeliyiz.Başkasına bırakılırsa büyük hata yapılır.
    Cevapla