Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Ey fidan, edep çimenini süsleyen, Sükûtun sağlam ipine tutun

GİRİŞ 09.01.2014 GÜNCELLEME 09.01.2014 YAZARLAR

Sözün hasına ve doğrusuna değil, duygulara ve siyasî-ideolojik tercihlere hoş gelenine methiyeler düzüldüğü kaht-ı rical dönemlerinde, topluma karşı sorumluluk bilinciyle “emr-i bil ma'ruf” görevini yerine getirmeye çalışan gönül ve inanç ehli kişiler hep var olmuştur. Toplumun ahlâk normlarından bireysel ya da kolektif sapmalar sonucunda iftira, rüşvet, dedikodu ve muhtelif ithamlar ile mâlûl bir siyasî kültür ve hukuk anlayışının hâkim olduğu zamanlarda, yapıcı eleştirilerle, hoşgörü temelinde iyi geçinme ve adalet üzerine tavsiyelerde bulunmanın en uygun aracı olarak şiirden yararlanıldığını görüyoruz. Şiir, şuur (bilinç) kökünden gelen bir etkinlik olarak, çevrede olup bitenlerin farkında olmayı sağlayan, ama bununla da yetinmeyip söz konusu farkında oluş ile ilgili duygu ve düşünceye zemin hazırlayarak, kişiyi bu yönde eyleme sevk eden bir üretkenliği beraberinde getirir.

Osmanlı'nın son dönemlerinde içeride bozulma ve istikrarsızlık, dışarıdan yıkıcı müdahaleler olurken, şair Nâbî, söyleyeceği söze muhatap arar… Ne ki, sözü kim üstüne alınacaksa bundan rahatsız olacak, belki de söz, amacı dışında bir etki yaratacaktır. Oysa Nâbî gibi bir inanç ve fikir adamının vatan ve millet (din) bağlılığıyla dile getireceği düşünce ve önerilerin amacıyla hiç örtüşmeyecek gelişmeler, her şeyden önce, vatana ve millete (dine) zarar verebilirdi.

En iyisi, oğluna tavsiyeler olarak söylemekti sözü. Öyle ya, bundan kimsenin alınmasına gerek yoktu. Nâbî de öyle yapar ve Hayriyye-i Nâbî adlı şiiriyle (oğluna tavsiyeler görünümünde) bir toplum ve siyaset eleştirisi/modeli ortaya koyar.1647 beyitten oluşan bu şiirden seçtiğimiz bazı öğütler şöyledir:

Ey nihâl-çemen-ârâyi edeb

Nur-bahşâ-yi dil ü dîde-i eb

(Ey fidan, edep çimenini süsleyen

Baba gönlüne ve gözüne nur bağışlayan)

Olma mahrûm-ı hayâtı ebedî

İlm ile fark edegör nik ü bedi

(Ebedî hayattan mahrum olma bak gör

 İyiyi ve kötüyü ilim ile fark edegör)

Cevr (cefa, eziyet) ile kimseyi bîzâr etme

Sana cevr etse de âzâr etme

Gazâb u hiddet ü kîn gösterme

Kimseye çîn-i cebîn (çatık kaş) gösterme

Unf (şiddet ) ile halkı kapından sürme

Kimseye dâmen (etek) ü dest (el) öpdürme

Kimseye verme huşûnetle (kırıcılık ve kabalıkla) cevâb

Lütf ile izzet ile eyle hitâb

Kimsenin aybını urma yüzüne

Gûşunu (kulağını) bâb-ı kabûl et sözüne

Halka vir rıfk u tevâzu'la selâm

Zor ile eyleme teklif-i kıyâm

Varma şekvâ ile bâb-ı şâha

Sana cevr edeni sal Allah'a

Kimseye buğz u adâvet (düşmanlık) etme

Terk-i âsâyişi âdet etme

Hüsn-i hâl ile geçin herkes ile

Hoş-dil ol herkes ü her nâ-kes (insanlıktan nasipsiz) ile

Hüsn-i hulk (güzel ahlâk) ile gözet âdâbı

Gör hayâtında olan şâdâbı (suya kanmışlığı)

Bî-sebeb halk ile gavgâ etme

Terk-i bârû-yı müdârâ etme

(Bârû:Kale duvarı,sur. Müdârâ:Bir amaç uğruna iyi geçinme, zâhiren hoşnut görünme)

Herkesin kavlini sâdık sanma

Cümleyi lîk (lâkin) münâfık sanma

Hüsn-i zann eylemez îcâb-ı keder

Sû-i zandan olur olursa zarar

Kesr-i hâtır (gönül kırmak) günehin ekberidir

Cümle-i ma'siyetün (isyanın) bed-teridir

Eyle hâtırları ta'mire şitâb (acele)

Eyleme Arş-ı İlâhi'yi harâb.[1]

İşte şair Nâbî bu. Biz O'nu, Medine'ye görevli giden bir Osmanlı askerî birliğinin başındaki Paşayı tam şehre girerken binek üzerinde ayaklarını uzatıp rahat oturduğu için inceden uyaran şu beyitleriyle tanıyoruz:

Sakın terk-i edebden, kuy-i Mahbub-u Hüda'dır (Hz.Muhammed'in köyüdür) bu!

Nazargâh-ı ilâhîdir, Makam-ı Mustafa'dır bu.

Başta dile getirdiğimiz anlamda bir başka örnek de, çağdaş Arap şiirinin önemli temsilcilerinden, 1931 Mısır doğumlu Salah Abdussabur'un “Mutasavvıf Bişr El Hafi'nin Anıları” adlı şiiri olabilir. Genel olarak şiir, duruma göre, herhangi bir konuda araştırma ve inceleme yaparken bazen en otantik ve doğru bir veri, bazen de okur ve yazar için esin kaynağı işlevi görür. Bunun pek farkında olmasak, öyle görmesek de, aslında, bu böyledir.

Lirik ve dramatik türde verdiği eserlerle tanınan Abdussabur'un şiirini bu anlamda değerlendirerek, herkesin kendince bir tasavvur ve düşünceye kapı açması temennisiyle burada paylaşmakta yarar görüyoruz.

Mutasavvıf Bişr El Hafi'nin Anıları

Kaybedince kabul edip teslim olmayı biz

Kaderin isteklerine öyle titiz

Yağmur yağmadı

Ağaçlar yaprak açmadı

Meyve olgunlaşmadı

Kaybedince kabul edip teslim olmayı biz.

 

Kaybedince gülmeyi biz

Ağladı, yaşla doldu gözlerimiz

Kaybedince biz rahatlık ve sükûneti

Engin bir hoşnutluk yatağındaki

Uyudu, başını yastıktan

Kaldırmadan fesatçı şeytan

Yatağımı paylaşan, yoldaşım, sanki

Elime geliyor boynuzları.

 

Kaybedince gerçek bilgi cevherini

Ana karnındaki cenin yitirdi biçimini

Saçlar göz çukurunda çıkıyor

Alın çeneyle bitişik duruyor

Bir şeytanlar nesli

Bir şeytanlar nesli.

 

Titiz ol duymamakta

Titiz ol görmemekte

Titiz ol dokunmamakta

Titiz ol konuşmamakta

Dur!

Sükûtun sağlam ipine tutun

Derindir kuyusu konuşmanın

El küçüktür ondan

Orta, şahadet ve başparmak arasından

Akar, kuma gömülür söz.

Bilmediğin için anlamını sözlerin sözlerle

                                             geliyorsun üstüme

Söz taştır

Söz ölümdür

Bir sözün üstüne koyarsan bir söz

İkisi arasından doğar bir söz

Dünyayı yeni doğmuş çirkin yaratık görürsün

Ölümü arzularsın

Lütfen…

Susmak…

Susmak!

 

Kalbe sıkıntı veren o gerçek öyle kalır

Söz denizleri kurusa ve hatıralar yüzmese

Ve suların üstünde zan yelkenleri yayılmasa da

Şu karşımıza çıkan aradığımız değil

Aradığımızla karşılaşamıyoruz

Seni memnun eder miydi, ey soframın konuğu

Diye çağırsaydım ve ölü hayvandan başka bir şey

                                     bulmasaydın

Ulu Allah, sensin veren bu azap ve elemleri bize

Zira iyi görünemedik sen baktığında bize

Ulu Allah, bu dünya hastadır ve deva bulunmaz

Acırsan bize Rahman, tezce bir ölüm gönder

Ulu Allah, bu dünyayı hiçbir şey düzeltemez

Nerede ölüm? Nerede ölüm? Nerede ölüm?

Üstadım Basamüddin der:

“Ey Bişr, sabret

Dünyamız daha güzel senin düşündüğünden

Yücelerdeki aşktan bakıyorsun dünyaya sen

Başka bir şey değil gördüklerin kapkara bir enkazdan”.

Üstad ve ben yürüyerek indik çarşıya

Bir yılan insan dolanmaya çalışıyordu bir turna insana

Ve bir tilki insan yürüyordu aralarında

Ne tuhaf…

Turna insanın boğazı çenesinde tilki insanın

Köpek insan geldi çarşıya

Tilki insanın gözünü çıkarmak

Ve başını ezmek için yılan insanın

Çarşı sarsıldı adımlarıyla kaplan insanın

O gelmişti köpek insanın karnını yarmak

Tilki insanın da iliğini emmek için

Ey Üstad Basamüddin

Söyle bana: İnsan nerede? İnsan?

Üstad Basamüddin der:

“Sabret…O gelecek

Bir gün o dünyaya gelecek”.

 

Ey benim has üstadım!

Hangi günlerde yaşıyoruz, bilir misin?

Bu korkunç gün sekizinci gündür

Beşinci hafta içinde

On üçüncü ayda.

 

İnsan, insan gelip geçti

Ardında yılları bıraktı

Çekip gitti

Kimseler onu bilmedi

Taşa gömdü kendini ve uyudu

Acılarla örtündü.[2]

icanbol@hotmail.com

www.twitter.com/icanbol


[1] Parantez içindeki sadeleştirmeler bu satırların yazarı tarafından yapılmıştır. Buraya alınan beyitler için bkz. Sadık Deniz, Bugünün Diliyle Divan Şiiri, İstanbul 1972, s. 322;  İskender Pala, Şairlerin Dilinden, Kapı Yayınları, İstanbul 2011,s.228,229.

[2] Bkz.İbrahim Serhat Canbolat (Derleyen ve Türkçeleştiren), Kültürlerarası Şiir, Alfa Yayınları, İstanbul 1997.

YORUMLAR 4
  • İsmetlim 11 yıl önce Şikayet Et
    Mutmain olabilmek. Ey gönül her şeyden alagör ibret / Fitne-i devrândan hazer el-hazer / Ancak dârü'l-emân kûşe-i vahdet / Yozgatlı Hüznî ( Ey gönül,(dikkatle bak da) her şeyden ibret al;zamanın fitnesinden sakınabildiğin kadar sakın! (Fitneden en) emniyette olacağın yer vahdet köşesidir.) Aklı selimi kuşanıp; cenk meydanında gördükleri bu kadar muammalar karşısında mutmain olmayı bekleyenler, ne kadar da haklılar..
    Cevapla
  • İsmetlim 11 yıl önce Şikayet Et
    Mutmain olabilmek. Ey gönül her şeyden alagör ibret / Fitne-i devrândan hazer el-hazer / Ancak dârü'l-emân kûşe-i vahdet / Yozgatlı Hüznî ( Ey gönül,(dikkatle bak da) her şeyden ibret al;zamanın fitnesinden sakınabildiğin kadar sakın! (Fitneden en) emniyette olacağın yer vahdet köşesidir.) Aklı selimi kuşanıp; cenk meydanında gördükleri bu kadar mummalar karşısında mutmain olmayı bekleyenler, ne kadar da haklılar..
    Cevapla
  • İsmetlim 11 yıl önce Şikayet Et
    Mutmain olabilmek. Ey gönül her şeyden alagör ibret Fitne-i devrândan hazer el-hazer Ancak dârü'l-emân kûşe-i vahdet Yozgatlı Hüznî ( Ey gönül,(dikkatle bak da) her şeyden ibret al;zamanın fitnesinden sakınabildiğin kadar sakın! (Fitneden en) emniyette olacağın yer vahdet köşesidir.) Aklı selimi kuşanıp; cenk meydanında gördükleri bu kadar mummalar karşısında mutmain olmayı bekleyenler, ne kadar da haklılar..
    Cevapla
  • BMKPHC 11 yıl önce Şikayet Et
    YARGIDA BOZUKLUK. Son günlerde yaşanan en önemli konu yargıda yaşanan krizler.Normal bir ülkede en son bilinen ve tanınan kişiler yargı yetkilileri olurken bizde maalesef onlar ön plana çıkıyorlar.bu da son aylarda yapılan operasyonların ne kadar hukukiliğinden uzak olduğunu gösteriyor.bunun en önemli bir göstergesi de güvenilir kurumlar arasında yargı alt sıralarda kendine yer bulabiliyor.normalde birinci sırada olması gerekir..Yargının bu şekilde bozuk olmasının en olumsuz yönünü kişiler ve kurumlardan öte ülkemiz çekiyor .Bu konuda da kimseyi üzmeden bir şiirli nasihate en uygun zamandayız
    Cevapla