Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Üçüncü tarafın isimsiz, bilinçsiz kahramanları

GİRİŞ 16.01.2014 GÜNCELLEME 16.01.2014 YAZARLAR

Türkiye'de siyasî iradenin de cemaatin de bu ülke insanının refahı için çaba sarfettiğinden kuşkumuz yok. Hatta son on iki yıllık süre içerisinde bir ortak etki meydana getirerek, Türkiye'nin içeride ve dışarıda genel kanaat açısından kabul görecek bir düzeye erişmesine zemin hazırladıklarını söylemek mümkün.

Öyleyse, ne oluyor şimdi? Niçin bu sözünü ettiğimiz taraflar arasında bir "savaş" çığırtkanlığı yoluyla husûmet ve atışma gözlerden kaçmaz hâle geliyor?

Demek ki, bir üçüncü taraf var. Genellikle uluslararası ilişkilerde varlığını hissettiren bu üçüncü tarafı biz üçüncü boyut olarak ifade ediyoruz. Kimdir ya da kimlerdir söz konusu üçüncü taraf? Bir de ihmal edilmemesi gereken şu soru: Acaba tek suçlu bu üçüncü taraf mıdır?

Bu soruların yanıtını düşünüp bulmadan, sürekli iki taraf mensuplarının birbiriyle atışması; bir otomobilin tekerleği çamurda patinaj yaparken gaz pedalına daha fazla yüklenmek gibi, asıl amaca ters düşecek bir davranış sayılır. Böylelikle nasıl ki otomobilin çamurdan kurtulmak yerine daha kötü biçimde çamura saplanması kaçınılmaz olacaksa, siyaset-cemaat geriliminden de Türkiye'nin zarar görmesi, arzu edilmeyecek bir sonuç olarak, ileride daha belirgin biçimde karşımıza çıkacaktır.

Krizden yarar sağlamak

Bununla beraber, gündemdeki kriz eğer iyi yönetilirse, siyaset ve gerçek hizmet ehlinin yanı sıra toplum bu durumdan bazı yararlar elde edebilir. Esasen, Türkiye ve tüm Müslüman ülkeler kazanç sağlar bu gelişmeden.

Bu nasıl gerçekleşir?

Biraz geçmişe yönelik hafızalarımızı canlandırmak, biraz da hâlen tanık olduğumuz sorunun sebepleri üzerinde düşünmek gerekiyor. Hâdiseleri böyle bir perspektiften değerlendirmek, daha isabetli ve sağlıklı sonuçlara götürür bizi. O zaman bu gelişmelerin Başbakan Erdoğan'ın ilk iktidar yıllarından beri dile getirdiği "üç Y ile mücadele" söyleminin de hayata geçirilmesine, bir bakıma test edilmesine ortam hazırlayacağını ifade etmek yanlış olmaz. Başbakan her vesileyle; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceklerini açıkladı. Rüşvet alanın da verenin de karşısında olacaklarını duyurdu. Her ikisi de oluyordu çünkü bu ülkede. Bir toplumsal hastalık gibi bulaşmıştı kurumlara ve işyerlerine. Tespiti doğruydu.

Güçlü iktidarların hâkim olduğu dönemlerde güç merkezlerinin çevresinde nemalanmak için fırsat arayanların bulunması ise hem iktidar hem de toplum için ayrı bir tehlike, bir asalak tehlikesi meydana getirir. Burada yolsuzluk ve yoksulluk ile mücadele daha bir gerekli ve anlamlı olur. Bu arada yasaklar ile mücadelenin bazı riskleri vardır, kaldırıp bir kenara attığınız engel taşı, eğer kültürel altyapı oluşturulmadıysa, sanki bir bumerang gibi dönüp size çarpabilir.

Alışkanlıkları bir çırpıda silip yok etmek kolay değildir. İster ekonomik alanda, isterse hukuk ve siyaset alanında olsun, hepsi bir toplumsal kültürden beslenir alışkanlıkların. Hedeflenen kültürün kısa sürede yerleşmesi beklenilmez. Yolsuzluk ve yasaklara karşı yasal düzenlemeler yaparken, bir yandan da kültürel alışkanlıklardan doğabilecek menfaat arayışlarını açık ve gizli yöntemlerle (ama meşru hukuk zemininde)  tespit ve takip etmek bir mecburiyet haline gelir.

Hedefte Türkiye var

Türkiye şimdi böyle bir süreci yaşıyor. Bu süreçte bir üçüncü boyutun da devrede olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bir ayağı küresel çevrelerde, bir ayağı da içeride olan bir üçüncü boyuttan söz ediyoruz. Hükümetin ve cemaatin dışında bir etki unsuru, bir aktör olarak üçüncü boyut... Bunun da hedefinde Türkiye var.

Canım bu da nereden çıktı şimdi, her gün kamuoyu gündemini işgal eden somut olaylar ve şahıslarla tanık olduğumuz bir Türkiye manzarası varken? Böyle denilebilir. "Üçüncü boyut" diye sanal bir aktör vehmetmek... Bunları soyut ve teorik varsayımlar kabul etmek... Böyle düşünenler olabilir.

Oysa teori denilen şey,  menşe itibariyle, saf bilgi demektir. Muhakeme ve düşünme yoluyla ulaşılan bilgi. Bu anlamda olmak üzere, bilen ile bilmeyenin hadiselere bakışı bir değildir. Mesele bu açıdan değerlendirildiğinde, bilginin toplumda yaygınlaşması gerektiği daha kolay anlaşılır.

Sözü edilen bilgiden yoksun toplumlarda insanlar gerçeğin peşinde olmak yerine, nefse ve kişisel değer yargılarına hoş gelen kabul ve reddediş güdüsüyle hareket eder. Bunu yıkacak olan, gerçek anlamda bilgi marifetiyle ortaya konulacak davranıştır. Türkiye'yi karıştıran Üçüncü Boyut ancak bu sayede fark edilir. Aksi halde, üçüncü boyutun isimsiz ve bilinçsiz kahramanları olmaktan kurtulamayız.

Dilhûna dönüşür, farkında olmazlar

Öyle olunca da, tek suçlunun üçüncü taraf olmadığı, buna alet olanların asıl yükü bilinçsizce üstlendikleri ortaya çıkar. Bunlar üçüncü boyutun hamalları gibidir. Hem kendileri yorulur, hem de karşı tarafta gördüklerine taş atarlar dilleriyle. Dilhûna dönüşürler, farkında olmazlar.

Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7 

icanbol@hotmail.com

www.twitter/icanbol

YORUMLAR 4
  • BMKPHC 11 yıl önce Şikayet Et
    Krizlerin getirisi. Bir krizde ülkemiz büyük bir maddi manevi kayba uğrasa da olumlu getirisi de oluyor.28 şubat.,367 şartı,7 şubat krizleri sonunda yapılan anayasal ve yasal değişiklikler de olduğu gibi 17 aralık operasyonu da devlet içerisinde var olduğu belirtilen yapının tasfiye edilmesi için bir fırsata dönüştürülebilir.
    Cevapla
  • İsmetlim 11 yıl önce Şikayet Et
    Mesele Erdoğan'ın gitmesi değil . Artık şunun adını koymak gerekiyor.Birilerine göre "Türkiye çok oldu artık" ,birilerine göre de "Erdoğan kesinlikle gitmeli artık".Ama ne yazık ki vakıa vahim;kimler kiminle birlikte hareket ediyor ? Hem de ne pahasına ve kimlere karşı..Bir sürü bilinmezlikler..Ama ipuçları artık bazı olguların daha net anlaşılmasını sağlıyor.Bu noktada iktidarın yaptığını sorgulayanlar şunu görmezden geliyorlar.Var olmak ya da yok olmak.Başbakanın kellesinin verilmesi Türkiye'yi yüceltecek mi yoksa tekrar kölelik zincirini boynuna mı takacak.Artık bu gerçeklerin görülmesi ve açıklıkla terennüm edilmesi gerekiyor.Mesele Erdoğan'ın gitmesi değil,mesele Türkiye'nin önünün kesilmesidir.
    Cevapla
  • BMKPHC 11 yıl önce Şikayet Et
    isimsiz kahramanlar. Üçüncü tarafların iş yapabilmesi için önce malzeme olması gerekiyor.Son gelişmelere de bu şekilde bakıldığında isimsiz kahraman olmak kolaylaşıyor.Yazıdaki isimsiz kahramanların vasıflarını okuyunca akla şu geliyor.madem onların hamallığı yapılıyor bunlar düşünülmüyor mu .Ancak 10-15 sene sonra geriye doğru bunları analiz ediyoruz ve yapılanların arkasında üçüncü boyutların olduğunu anlıyoruz.Bu hep böyle gelip gidiyor.Ne zaman olayın başında bunları anlayacağız.Bunun için Üçüncü tarafların kullandığı malzemeleri azaltmamız gerekiyor.Bunun için de tüm devlet erklerinin (kamu özel) kendi görev alanı içerisinde kurumsallaşması ve herkesin kendi alanında ilerlemesi ve topyekun ülkenin geleceği için çalışılması çalışılması gerekiyor.Aksi halde isimsiz kahramanlar zaten sırada bekliyorlar.
    Cevapla
  • ertan korkmaz 11 yıl önce Şikayet Et
    taraf oluyoruz tarafsızca. ''Taraf olmayan bertaraf olur''.Akşamları televizyon başına geçip hükümet şunu yapmış ,cemaat bunu yapmışları izliyor,kanal sahipleri TARAFından hazırlatılan haberleri ve yorumları izliyoruz.Herkes taraf olmuş safını sıklaştırıyor.Dün alkışladıklarımızı bugün yerin dibine sokuyoruz.Dün gurur kaynağı olan icraatleri bugün başkalarının üzerine atarak sıyrılmaya çalışıyoruz.Her halde dillimizle yapacağımız şeylerden başkası da tarafımıza düşmüyor.O yüzden de KURAN'dan ALİ İMRAN 61'i bolca okuyoruz Ki ona göre taraf oluyoruzdur tarafsızca.
    Cevapla