Kör tarafgirlik ve yazarlık
Hem yazar, hem de toplum için. Özellikle de Türkiye'nin hâlen geçmekte olduğu süreçte bu anlamda yazının ve yazarlığın önemli bir işlevi vardır.
Ama ne yazık ki, kör tarafgirlikle puslanan, hatta kirlenen bir atmosferde yazarın işi zorlaşıyor. Onu ve kimi zaman yazdığı gazeteyi de haksız yere itham ederek, fikrin metalaşması imasıyla, yanlış algı yaymaya çalışanlar oluyor. Gerçi böylesi dönemlerde fikir ve meslekî ahlâk yoksunu bazı sözde yazarların da kör tarafgirliğin aracı durumuna düştükleri ayrı bir gerçeklik. Bunu da görüyoruz.
En yaralayıcı olan ise bu 17 Aralık sürecinde belirli sav ve görüşlerin ancak o tarafın çizgisindeki yayın organlarında yazılıp konuşulabilir olması. Bunun istisnası çok azdır. Okumakta olduğunuz şu satırların dile getirildiği yayın kuruluşu (haber7.com) kör tarafgirlikten azade bir yayın politikasıyla, bu anlamda bir istisna oluşturuyor.
Fikir namusuna hiç bir zaman halel getirmeyen, yazdığı gazeteden ya da çalıştığı kurumdan ayrılma pahasına kendi fikrî ve vicdanî kanaatini açıklama dürüstlüğünü gösteren bir gazeteci, Ahmet Taşgetiren, cemaat çizgisindeki gazeteden ayrılıp başka bir gazetede yazmaya başladığı için "satılmış" ihtamına maruz kalıyorsa, bizim o ithamcıların din ve ahlâk anlayışlarını sorgulamamız meşru hâle gelir. Bir dinî cemaat, kırk yıldır dürüstlüğüne tanık olunan (kendisi de o camia dışında sayılmayan) bir yazarı, cemaatın konjonktürel çıkarlarına aykırı gördüğü söz ve davranışı sebebiyle nasıl birden "satılmışlık" ile suçlayabilir?! Zannın günah olduğunu ve ondan kaçınmak gerektiğini bilmez mi bunlar?
Yürek ferahlatıcı değil bunlar
Bilemiyoruz. Böylesi gelişmelere tanık olduğumuz şu günlerde cemaat ile ilişkilendirilen plan ve söylemler, yürek ferahlatıcı şeyler değil, ne yazık ki. İyi şeyler değil... İyilik kalbe huzur ve rahatlık verir, kötülük ise tam tersini. Böyle öğrendik biz. Öyle de hissederiz... Neyin iyi, neyin kötü olduğunu yüreğimizde duyarız. İyi şeyler değil bunlar.
Bir siyasî iradenin koruyup kollamasına vefasızlık, iyi bir davranış değil. Güvenin istismar edilmesi, dindarlıkla siyasete yön ve sınır çizme planı iyi değil. En başta dine zarar verir bu. Dinî cemaatlere ve dindarlığa zarar verir.
Sağduyulu insanlar anlıyor bunu. Cemaat içerisinde bu çelişkinin farkına varanlar da az değil. Hem ülkenin ekonomik ve siyasî istikrarına hem de dinî değerlerin korunmasına katkısı olmuş bir siyasî iradeye karşı gizli ve aleni tavır almış bir cemaat halk nezdinde itibarını yitirir. İnandırıcılığını kaybeder.
Cemaat içerisinde uzun yıllar hizmet etmiş bir kişi, şimdi bütün bu olaylardan sonra oradan ayrılıp "en iyi cemaat cami cemaatı imiş", diyorsa (bunun tanıkları var), demek ki, cemaatın Başbakan devirme girişimi sadece ülke için değil, temsil ettiğini düşündüğü değerler için de çok tehlikeli bulunuyor. Cemaat mensubu olan da olmayan da görüyor bu tehlikeyi.
Taşlar ve hedefler
Bu süreçte kimin karşı tarafa daha çok ya da daha az hakaret ettiğinin önemi yok. Suçlama bir kere başlarsa, gerisi gelir çünkü. Sabır bir yere kadar... Her iki tarafın karşıya atabileceği taşları ve vurup yaralayacağı hedefleri bulunabilir, esas önemli olan bunun hangi sonuçları doğuracağıdır.
Sözlere güvenin kalmadığı bir dönemden geçiyoruz. Birbirini doğrulamayan söz ve tavırların sahteliği yüzünden ikna olamıyor kalpler. Vefa ve sadakat beklentisine hiç yer yok.
Bırakınız bütün bunları, seçilmiş bir hükümetin demokratik meşruiyet ilkesi temelinde ancak demokratik yolla iktidarının sona ermesi bekleneceğine, yargı ve emniyet gücüyle ya da sokak terörüyle iktidarı alaşağı etme girişiminde bulunulması, bir bakıma siyaseten ahlâksızlık anlamına gelir. Demokrasi etiğine aykırıdır bunlar. Halk iradesinin gasp edilmesi anlamına gelir. Ve halk buna izin vermez.
Hak gasbına yönelik hileli girişimler karşısında ne yapmalı diye düşündüğümüzde, bizim aklımıza gelen, Mehmet Âkif'in şu mısralarıdır:
Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete ram ol;
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Burada üç önemli ödevle yükümlü kılınıyor kişi. Birincisi, Allah'tan başka hiçbir varlık ve yöntemden (takiyyeden, hileden, şu veya bu çevreden) destek beklememek. Samimiyetle O'na yönelmek. İkincisi, söz konusu amaç için çalışmak... Çalışmak. Üçüncüsü de özü sözü bir olmak ve böylelikle muhatabın gönül dünyasını fethederek, ikna edici/inandırıcı olmak.
Böyle davrananın emeğini boşa çıkarmıyor bu halk. Bunu yazabilmek için gazetesini değiştirmek zorunda kalmamalı yazar. Bundan dolayı suçlamalara muhatap olmamalı.
www.twitter/icanbol
-
İsmetlim 11 yıl önce Şikayet EtBir doğru adam ve ava giderken avlananlar. Ahmet Taşgetiren sahiplendiği misyondan taviz vermeden hakkın ve doğrunun tarafı olagelmiş bir yazar.Yeri gelmiş savunan adam diyerek kaleme aldığı yazıyla marka olmuş,yeri gelmiş Başbakanla ters düşebilmiş,yeri gelmiş aç kalmak uğruna yazdığı yerde patronlarına yanlış yapıyorsunuz diyebilmiş bir doğru adamdır.Kaça satıldın diyenlere de siz ülkeyi kaça sattınız diyerek haddi aşanlara adeta bu milletin şamarını atmıştır,akıllarınca şamar oğlanı yapacakları Başbakanı bu sefer de yüreğinin seher sıcaklığında sımsıkı sarmalayıp savunan adamdır.Gerçekler artık ayan beyan ortada.Dün kendilerine saldıranlarla tartışıp kırdığımız kırıldığımız insanlarla ne yazık ki bu gün kol kola olup uzun adam avına çıkmışlar. Ama ava giderken avlanıyorlar,İşte şimdi bu av ve avcılık olayı halkın vicdanında yerini bulmuştur.Umarım bu ihanetler karşılıksız kalmaz.Beğen Toplam 2 beğeni
-
BMKPHC 11 yıl önce Şikayet EtHalkın vicdanında yer bulmak. Bazı kritik süreçler vardır.Son 17 Aralık hadisesi de bunlardan biridir ama son olmayacaktır.Bütün bu süreçler aynı zamanda okuyucu ve halk tarafından yazarların da teste tabi tutulduğu ve ileriki dönemlerde iyi veya kötü olarak kalplerde yer edinildiği durumlardır.Önemli olan halkın vicdanında iyi bir yer bulmaktır.Son yaşananlar ilk defa bir cemaatin de testten geçmesine vesile olmuştur.Bunda da bir hayır vardır.Çünkü yazıda da açıklandığı gibi böyle bir yapıya cemaat demek cemaatin fıtratına aykırıdır.Yeni bir isim bulup biz buyuz demeleri kendileri açısından da daha hayırlı olacaktırBeğen Toplam 1 beğeni
-
İsmetlim 11 yıl önce Şikayet EtAllah'ın rızasıyla örtüşmeyen bir HAK dava olmaz -1. Cemaat olmada rahmet vardır.Hedefi Allah'ın rızasını kazanmak olan birliktelikler,İhlâs ve samimiyet temelinde icra-i faaliyetlerde bulunursa maksat hasıl olur.Tanımladığımız kriterlere sahip olan ehli hizmet namazların cemaatle camilerde ifa edilmesi gerektiğini söylerler.Yani aynı zamanda kendilerini cami cemaati olarak görürler.Ama bu gün yaşadıklarımız bir cemaatin yanlışları, bizim de şahit olduğumuz "en güzeli cami cemaati olmakmış" düşüncesini ortaya çıkardı...Beğen Toplam 5 beğeni
-
kenan elli 11 yıl önce Şikayet EtAllah'a kulluktaki O özgür olma hissini yakalayabilme... ..cami cemaati olmanın kişiye verdiği Allah ile başbaşa olma hissinin yanısıra, aynı zamnda ÖZGÜRLÜK hissi muhteşem bir duygu.. Herhangi tasnifleme yapılmaksızın müslüman kardeşlik anlayışının oluşması da ayrı bir güzellik ve rahmet.. Allah'a kul olma, geri planda kulluğun hazzı ile özgürlükle buluşma.. Allah ve Peygamber (Hz. Muhammed) sevgisini merkeze oturtmak asıl olan.. Allah'a kul olma ve peygambere layık ümmet olmada merkezden sapmanın etkileri yaşanıyor sanki..Beğen Toplam 3 beğeni