Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Ortaçağ aydınlığında bize bakış Türkiye'den beklenen

GİRİŞ 06.03.2014 GÜNCELLEME 06.03.2014 YAZARLAR

Thierry Hentch, Hayalî Doğu: Batı'nın Akdenizli Doğu'ya Politik Bakışı (Çeviren Aysel Bora,Metis Yayınları, İstanbul 1996) adlı kitabında, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden Rönesans'a kadar süren Ortaçağ kavramını, o tipik "gerileme ve içine kapanma düşüncesiyle", Akdeniz dünyasının tamamı için kullanmanın bir "dil yanlışlığı" olduğunu belirtir. Çünkü, Hentch'e göre, o dönemde İslam uygarlığı akıl ve bilim yöntemleriyle kazandığı bilgi birikimi sayesinde Batı dünyasının hayâl bile edemediği bir "incelik ve gelişme düzeyine erişmiştir".

Hentch, bugünkü Müslümanlar için de ibretlik bir hususa daha dikkat çeker: Avrupa'da Hıristiyan prensler ve yeni krallıklar sadece askerî güçle varlıklarını sürdürürken, bunların karşısında "bilimde ve ekonomik kalkınmada güçlü, ancak iç karışıklıklar ve bölünmelerle zayıf düşmüş parlak bir uygarlık" vardır.  Bu, İslam dünyasıdır.

Evet... "Bilimde ve ekonomik kalkınmada güçlü, ancak iç karışıklıklar ve bölünmelerle zayıf düşmüş parlak bir uygarlık"...  Bir Batılının gözüyle Müslümanların Ortaçağ gerçekliği  bu.

Demek ki, Batılılar için geçerli Ortaçağ karanlığında Müslümanların aydınlık bir dünyası vardı. Sorgulama ve tefekkürle, varlığın merak edilip araştırılmasıyla, gözlem ve deneyle elde edilmiş bilim verilerinin yardımıyla zamanı etkin biçimde kullanabiliyordu Müslümanlar. Bir yılın 365 gün olduğunu hesap etmişlerdi, rasathanelerde yıldızların niteliği ve hareketleri inceleniyordu. Sıfırı keşfetmişlerdi, böylece matematik ve mühendislik hesapları için daha elverişli bir zemin meydana gelmişti.

keten değil, sıkeşfeden olmak

Anlıyoruz ki, Müslümanlar sıfırı tüketen değil, sıfırı keşfeden konumundadır. Böylece, bir medeniyetin taşları döşenmiş oluyordu. Sıfırı tüketmek, elinde avucunda ne varsa harcayıp bitirmek ve çaresiz kalmak, zaman ve kaynak israfında bulunmak Müslümanların inanç ve kültür geleneğiyle bağdaşmayan bir davranış tarzıdır. Bunun yerine, birey ve toplum için faydalı olacak iş ve üretim tercih edilmiştir, hatta bu bir anlamda ibadet sayılmıştır.

Ama gel gör ki, Müslüman toplumlarda bütün bu ilerlemeci/verimli çalışma düzeni alışkanlığına  rağmen, bununla tezat oluşturacak bir başka gerçeklik daha gözlemleniyor. Tarihin her döneminde karşımıza çıkan bu kötü tecrübe, fitneyle toplumun parçalanması ve siyasî kargaşa sonucunda o güzel birikimlerin heba edilmesidir.

 Hentch'in Ortaçağ ile ilgili olarak dile getirdiği bu ikili gerçeklik, bugün Türkiye için de geçerli değil midir? Bir yanda ülkede son on yılda çok boyutlu bir kalkınma ve iyileşme herkesin belirli ölçüde gözlemlediği yadsınılamaz bir durum iken, diğer yanda yolsuzluk söylemi ve farklı çıkar algılamalarıyla siyasî iktidara karşı "savaş" açılması gerçeği...   Ve  ülkede buna bağlı bir ayrışma, siyasî ve toplumsal kutuplaşma... Tıpkı Hentch'in Ortaçağ Müslümanları için söylediği gibi.

Tabii ki, eğer varsa, yolsuzluğa göz yumup sabretmek değil, ona karşı meşru siyasî ve hukûkî yolları kullanarak mücadele etmek esastır. Ancak, toplumu ikna ediciliği olmayan söylem ve yöntemlerle zahiren yolsuzluk karşıtı bir tavıra bürünerek, belirli amaçlar uğruna birilerine karşı çıkmak, aslında, yolsuzluğun toplumda algılanıp onunla etkin mücadele edilmesini engelleyebilir. Çünkü dikkatler başka konulara kayar, hukukun yerini önyargılar alır, fitne ateşi sarar her bir yeri.

Tarihsel ve güncel tehdit karşında ortak sorumluluk

Böylesi zamanlarda, 'efendim tarihte de böyle olmuştur ne yapalım', diyerek umursamaz bir tutum içine girmek yanlış olur. Aksine, tarihteki tecrübe bizim bugün ondan ders çıkarmamızı gerektirir. Her bir tarihsel hadisenin toplumsal, kültürel ve ekonomik tahrip ediciliğini (daha doğrusu, etmişliğini) düşünerek, gerekirse devletin ve milletin bekası için sabrederek/cehdederek, hakkaniyet temelinde ortak çıkarı gözeterek, hak ve adaleti savunmak... Hakkı ve adaleti savunmaktan hiçbir koşul altında geri durmamak...Ama bunu yalnızca sözle değil, somut eylemlerle, davranışla yapmak. Tarihsel tecrübe bizi buna yöneltmeli. Her çağda insan kendi tercih ve davranışından sorumludur. Müslümanların kaderlerinde bölünmüşlük ve çatışma olduğuna gönderme yaparak, hiçbirimiz sorumluluktan kurtulamayız.

Diğer yandan, tarihsel olanın dışında bir de güncel, yakın tehdit var. İşte Ukrayna örneği göz önünde.  Uluslararası güç merkezlerinin yönlendirme ve desteğini yok sayamayacağımız bazı yerel/ulusal muhalif hareketler görülmeye başladı. Ukrayna'da siyasî sistem bu yolla çökertildi. Ama buna sebep olanlar da dâhil olmak üzere, hiçkimse henüz bu ülkenin âkıbetinin ne olacağı konusunda bilgi sahibi değil.

Aynı yöntem Türkiye'de de denendi. Hem de birden fazla araç ve malzeme devreye sokularak... Sokak gösterileri (Gezi ve onun türevleri), bazı yargı ve emniyet kurumlarında görev istismarı (17 Aralık süreci) burada örnek olarak verilebilir. Ama bir yandan siyasî iradenin kendinden emin ve kararlı duruşu, bir yandan da Türkiye'de halkın olaylara sağduyulu bakışı sayesinde oyun bozuldu.

Bu, herşeye rağmen iyi bir gelişmedir Türkiye için. Ukrayna'nın başına gelenleri düşününce, meşru olmayan yolla ve alternatifsiz bir siyasî ortamda hükümeti devirip ülkenin demokratik sistemini yıkmaya çalışmanın, en iyimser yaklaşımla, ne büyük bir gaflet olduğunu daha iyi anlarız.

Önce devlet var olmalı! Hukuk ve adaletin tesisi, yolsuzluğun cezalandırılması ve önlenmesi ancak bu sayede mümkün olur. Türkiye, İslam tarihindeki  iç karışıklıkların bozguncu sonuçlarını unutmadan, insanlığın özgürlük ve refahına hizmet edecek bir medeniyete katkıda bulunma tecrübesini bugün daha fazla geliştirmeye çalışmalıdır. Türkiye'den beklenen budur, aslında.

icanbol@hotmail.com

www.twitter/icanbol

YORUMLAR 2
  • nizam-ı cedit 11 yıl önce Şikayet Et
    kime şükür, kime teslimiyet, kime muhabbet?. biz anladık kime olduğunu... Türk halkını ayakta tutan güç, Orta Asya bozkırlarından onun bin yıllar boyu süregelen geleneklerinde törelerinde gizlidir. islam ile şereflendiği gün cihanşumul devlet-cihan devleti anlayışında gizlidir. rabbim bizlere islam için mücadeleyi emretti. bu bir hak ile batıl savaşı. elbette şavaşın koşulları her devirde farklı farklı olmuştur.
    Cevapla
  • ertan korkmaz 11 yıl önce Şikayet Et
    vardır alternatifi toprağımda . Hergün yeni kaset ve iddiaların seslendirildiği bir ortamda hala siyasi otoritenin varlığından bahsediliyor ve gücünü koruduğu söyleniyorsa bunun sebebi hizmet ve benzeri grupların insanlara aşıladığı ''şükür'',''teslimiyet'' ve ''muhabbet'' kelimelerinde gizlidir.Aksine inanmadıkları için değil.Ki düşünme ve sorgulama yapmadan tam itattir aslolan lidere ve davaya sadece bu yüzden.Ve bundandır ki ne ukrayna ne de diğer ülkelere benziyoruz.Tam teslim olmuşuz güce.Yoksa alternatifsizlikten değil.belkide böyle durumlar için söylenir ''mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur'' diye.Yeni alternatifini çıkarmak için.
    Cevapla