Hipertansiyonlu hasta, ilâve tuz isterse
Köşe yazarlığının, özellikle de akademisyenler için zor iş olduğunu gösteren, hatta bunun bir bakıma kanıtı sayılabilecek düşünce ve değerlendirmelerle karşılaşırız. Bunlar çeşitli vesilelerle talep ya da eleştiri şeklinde dile getirilir. Bir başka ve en doğal yol da, söz konusu yazarı takip edip etmemek şeklinde kendini gösterir. Bu seçeneğe hiç kimsenin itirazı olamaz.
Okurun yazardan bir beklentisi vardır. Eğer beklenti herhangi bir konuda işe yarar bilgi ve çözümleme temelinde kendisinin (okurun) aydınlatılması ve böylelikle muhtemel sorulara yanıt bulunmasına yönelikse, gayet yerindedir, işlevseldir. Bu türden bir beklenti, okurun da fikir üretim sürecine katılımını (gerektirip) mümkün kılacağından, bireysel ve sosyal fayda anlamında bir işlevselliğe temel teşkil eder. Ama bunun bir maliyeti, daha doğrusu, şartı var: Okuma eyleminin düşünerek ve sabırla gerçekleştirilmesi.
Burada sabır; bir şeye tahammül etmekten çok, elde edilecek faydaya, kazanıma yönelik bir derunî dinginlik hâli olarak düşünülebilir.
Diğer bir okur beklentisi, bizim hiç tasvip etmediğimiz, pirim vermekten yana olmadığımız bir özellik taşıyor. Bu, yazarı kendi ilgi, bilgi ve algı düzeyine çekmeyi hedefleyen bir okur beklentisidir. Böylesi bir beklenti, okurun yazardan istifade etmesinin yolunu daha baştan kapatmış oluyor.
Yazar, gerçek yazar, bu ikinci türden beklentiyi değil, birinci türdeki beklentiyi esas alarak yapar işini. Öyle yapmak zorundadır. Aksi halde, hipertansiyonlu birinin yemekte ilâve tuz istemesine doktorun onay vermesi gibi olur, yazarın sözü edilen okur beklentisini karşılayacak biçimde yazması.
“Dost acı söyler”… “Acı reçete”… Boşuna değil bunlar.
Kimi okurlar, kendi zihin dünyasındaki belirli anlayışın yazar tarafından desteklenmesini bekleyebilir. Eğer yazar buna bilinçli olarak boyun eğerse, özgünlüğünü yitirir. Özgün ve özgür olmayan yazardan kimseye fayda gelmez. Kısa sürede yarar gördüğünü düşünenler, aslında, bir yanılgı içindedir. Sonra anlaşılır bu.
Bir akademisyenin köşe yazarlığından yola çıkarak, genelde yazarlık işinin incelikleri ve yazar-okur ilişkisine uzandık. Bu, kaçınılmaz bir durum. Buraya nereden geldiğimizi sorarsanız, şunu ifade edelim; mühendislik alanında profesör bir dostumuz, aynı zamanda bir okurumuz olarak, yazılarımızı “ağır ve akademik” bulduğunu belirtip bazen sonuna kadar okuyamadığını söylemişti. Bunun üzerine, aramızda sosyal konuların bilimsel yaklaşımla, fikir düzeyinde ele alınıp araştırılmasına dair yararlı bir sohbet geçti. Sosyal bilimlerde veri bulmanın yöntemi, mühendislik alanındakinden biraz farklıdır. Orada matematiksel kesinlik mevcut iken, bizde belirli bir süreçte gözlem ve sebep-sonuç çıkarsaması yoluyla bir kanaat oluşturmak söz konusudur. Bunun için zaman, olay/hadise, bir de davranış tercihini etkileyecek değişkenler önemlidir. Bunların iyi gözlemlenmesi gerekiyor. Toplumsal olaylarda esas motivasyonun ne olduğunu görebilmek durumundayız. Bir iç dürtü de olabilir bu. Hem kişisel hem de sosyal anlamda.
Toplum sorunlarını inceleyen bir yazarın bu gerçekliği dikkate almadan herhangi bir tespitte bulunması ya da çözüm önerisi getirmesi, bilimsel açıdan doğru olmaz. Bu demektir ki, işin kendi gerçekliği bakımından doğru olmaz.
Her işin bir gerçekliği vardır. Onu kabul etmek zorundayız. Ve onu fark etmek zorundayız. Bu, sana göre, bana göre değişen bir şey değildir. Tabiatın kendi gerçekliği, yasaları vardır; insanın da kendi gerçekliği vardır. Bu ikisi arasındaki bağa her zaman tanık oluyoruz aslında. Bilinçli ya da bilinçsiz.
İnsanların siyasal tercihleri, bir partiye yüzde elli oranında oy vermeleri, bazı sistemlere başkaldırıları kendine özgü bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleşir. Son zamanlarda Türkiye ve Suriye’de gözlemlenen kamuoyu tercihi ve toplumsal devinim nasıl bir arkaplanın ürünüdür?.. Türkiye’de seçmenin AK Parti’yi üçüncü kez iktidara getirme isteğini ve Suriye halkının siyasal sisteme başkaldırısını hangi sebeplerle açıklayabiliriz? Birilerinin zorlamasıyla mı oluyor bunlar? Şu günlerde Arap ülkelerinde sokaklara dökülen insanlar, bazı devlet yetkililerinin itham ettiği gibi birer bozguncu mu? Yoksa onları bir cendereye mahkûm eden yönetim anlayışında mı kabahat? Canı pahasına direnen insanları buna mecbur eden esas faktörü görüp bunların hangi sosyal, siyasal ve bireysel cenderede can pazarına sahne olduklarını iyi tespit etmek durumundayız. Yanılmamak ve yanıltmamak için mecburuz buna.
Bir koyun düşünün ki, arada bir derisini de kesiyor makas. Koyunun kıpırdamadan öylece durmasını bekleyebilir misiniz? Ya da güzel havada kuşların sessiz durmasını istemek? Hayır, bu mümkün değil.
“Kim emredebilir kuşlara
kırlarda sessiz olmayı?
Ve kırkım altında koyunlara
kim yasaklar deprenmeyi?
Serkeş olarak mı tanıtıyorum kendimi
tüyüm oluyorsa bana bir diken?
Hayır, makastır o, makas hırpalar beni,
odur beni böyle serkeş eden”.[*]
Gerek Arap ülkelerindeki halk isyanı, gerekse genel toplumsal ve siyasal taleple gereksinimler, yukarıda verilen şiirdeki anlamla tanışık bir feraset sayesinde ancak toplum ve siyaset etkileşiminde gerekli yankıyı bulur.
Toplumsal dinamikleri unutmamak durumundayız burada. Bunlar her zaman belirgin olmayabilir. Çoğu zaman sonuçlarıyla çıkarlar karşımıza. O zaman da iş zorlaşır. Sosyal bilimlerin bir görevi de, geleceği, bazı verilere dayanarak, tahmin etmektir, öngörüdür. Bunu başarmak için beşerî ve toplumsal doğayı tanımak, hiç değilse araştırmak zorundayız. Sadece emredici kurallar, yasalar koyarak hükmetmenin mümkün olmadığını ancak ondan sonra anlarız.
Sebep-sonuç ilişkisi üzerinden bir çözümlemede bulunurken, analojilerden de yararlanabiliriz. Örneğin bir kişi “hipertansiyonum var ama yemekleri biraz tuzluca tercih ediyorum” diyorsa, biz hipertansiyonlu bu kişinin fazla tuzlu yemek tercihindeki davranışı ile diğer konulardaki tercihleri arasında bir paralellik kurarak, kişinin kendi aleyhine olacak bir irade zayıflığı tespitinde bulunabiliriz.
Güncel, herkesin dilinde olan konu ve hadiselere herhangi bir analitik derinlik ve ufuk kaygısı güdülmeksizin, nefisleri okşayacak tarzda değinilmesi ve bunun köşe yazısı olarak sunulması, kimi okurlar için tercih sebebi olabilir. Onca iş güç arasında sabahın erken vaktinde ya da akşam mesai dönüşünde “fikir yüklü ağır yazılar” okumaya insanın haletiruhiyesi müsait olmayabilir... Kısacası, kolaya kaçmak…
Oysa hayatın kendisi hiç kolay değil. Düşünmek… Eylemde bulunmak… Ve sabırlı olmak… Sabır desteğiyle mücadeleye koyulmak gündelik hayatta. Hayatın zorluklarını bu yolla aşmaya çalışmak… İnsana yakışan budur. İnsandan beklenen budur. Ama biri çıkıp “hayır, ben kolay olanı, üstelik nefsime de hoş geleni, bu yönde beklentilerimi karşılayanı tercih ederim”, derse, onun durumu hipertansiyonlunun tuz istemesine benzer. Hâlbuki tuz hipertansiyonluya iyi gelmez.
Her şey doğrudan söylenilmez. Söylenmemelidir. Çirkinliği değil, güzelliği anlatmak güzeldir. Güzellik talep edilirse, çirkinliğe yer kalmaz. Sonuçta, etkin fayda meydana gelir. Beraber, birlikte üretilir.
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com
[*] Doğu-Batı Divanı
-
İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Etherkesin herkese tahammülü.. "Ben ne yazdım,sen ne fehm eyledin,garib efsanedir."(Muallim Naci) "Tekrârlarla şüpheleri dâniş anlama Gel ârif ol ki ma'rifet olsun tecâhülün" Şeyh Galib Tekrar yaparak bilmediğini bilinir hale getiririm sanma;gel,gerçekten bilme yolunu seç ki,bilmezlikten gelmen bir işe yarasın.Evet bu da şairin dilinden bir yorum.Ben de katılıyorum yazar,okuyucusuna faydalı oluyor ama, onu eğitmek gibi bir çabasının da olmadığı açık.Doğrudur,aslolan farklılıkların bir arada buluşabilmesidir.Tahammül gösterilmesidir.Ama herkesin herkese.Beğen
-
kenan elli 14 yıl önce Şikayet Etözgün ve özgür yazar'a özgür okuyucu.. yazarı, okuyucusu, yorumcusu ile tüm taraflar için, önyargıdan uzak ve birbirini (hazmederek) taşıyabilen bir anlayış aslolan.. farklı görüş ve değerlendirmelere de açık bir yaklaşım yazara da, okuyucuya da yorumcuya da güç verir.. dedik ya internet makaleleri açık alan. özgün ve özgür olmak burada sadece taraflardan birine ait değil. evet özgün ve özgür olmayan yazardan kimseye fayda gelmez, bununla birlikte özgür olan bir yorum yazara da fayda sağlar. yazar farklı zeminlerde ve çok yerinde olarak "vekaleten düşünme" yi reddeden anlayışı okuyucusuna empoze etmekte zaten. anlaşılıyor ki, yazar okuyucunu eğitmekte.. ne mutlu böylesi yazarı takibedene.Beğen
-
İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Etburada dur... Yazar-okur ilişkisinin, iki dost arasında yapılan bir sohbetin örnek verilerek bilimsel yaklaşımlarla açıklanmasını,yazarın sanki yapılan yorumlara kapalı,tahammülsüz gibi gösterilmesi ona büyük bir haksızlık olur."Özgün ve özgür olmayan yazardan kimseye fayda gelmez." diyor yazar.İşte bu tip yazarlar her kesimden okuyucuya hitap ederler.Belli bir beklentiye girenlere değil. "Deruni dinginlik hali" ifadesini -mistik- manada anlayıp yazarı hep o kesime hitap ediyor anlamını yükleyecek yorumlarla değerlendirmek de yazara yapılmış büyük bir haksızlıktır.Kısaca bazı okuyucular hipertansiyon hastası ama farkında veya farkında değil,yemeğin daha tadına bakmadan tuz atıyor.İşte yazar burada "DUR" diyor.Beğen
-
İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Etburada dur... Yazar-okur ilişkisinin, iki dost arasında yapılan bir sohbetin örnek verilerek bilimsel yaklaşımlarla açıklanmasını,yazarın sanki yapılan yorumlara kapalı,tahammülsüz gibi gösterilmesi ona büyük bir haksızlık olur."Özgün ve özgür olmayan yazardan kimseye fayda gelmez." diyor yazar.İşte bu tip yazarlar her kesimden okuyucuya hitap ederler.Belli bir beklentiye girenlere değil. "Deruni dinginlik hali" ifadesini <mistik> manada anlayıp yazarı hep o kesime hitap ediyor anlamını yükleyecek yorumlarla değerlendirmek de yazara yapılmış büyük bir haksızlıktır.Kısaca bazı okuyucular hipertansiyon hastası ama farkında veya farkında değil,yemeğin daha tadına bakmadan tuz atıyor.İşte yazar burada "DUR" diyor.Beğen
-
kenan elli 14 yıl önce Şikayet Et. "etkin fayda" evet yazar ve okuyucu ile birlikte sağlanır ve sağlanmalıdır. Bunun sağlanması için, okuyucunun, yazının vurgusunu yakalama yaklaşımı ile yazıyı okuması, yazarın da toplumun her kesimi ve farklı yorum ve değerlendirmelere açık duruşu önem arzetmektedir. Amaç yazar ile okuyucunun birbirinden kopmamasıdır. Okuyucu, yazarın görüşlerini içeren yazıları, yazar da farklı yorum ve değerlendirmeleri hazmettiği ölçüde etkin fayda elde etmek daha GÜZEL OLUR.. yazarın "özgün ve özgürlüğünü" yitirmesine gerek kalmadan, ve HER okuyucudan da "derunî dinginlik hâli" beklentisi içinde olmadan hem de..Beğen