Türkiye’de Kürtler Avrupa Parlamentosu üyeleri gibi
Söze başlarken, “Kürtler” ifadesinden dolayı, belki bir itiraf anlamında, özeleştiride bulunmak gerekebilir. Bir başka açıdan bakıldığında ise, sözü edilen kavramın böyle rahatlıkla kullanılması, Türkiye’de belirli kavram içeriklerinin toplum nezdinde algılanışındaki değişimin bir ifadesi olarak görülebilir.
Ama bu konudaki değişimin de bir sınırı var, bunun toplumda her tabakada gerçekleşmiş olduğunu söyleyemeyiz. Hele de, kimlik tanımlayıcısı olarak dile dolanan bir kelimeyse bu bahsedilen, o zaman biraz daha itinalı olmakta yarar var. Bir de şunu sormak lâzım: Türkiye’de sessiz çoğunluk, Türk ya da Kürt ayrımı olmaksızın, kendini nerede görüyor ve nasıl tanımlıyor?
Kamuoyu yoklamaları ve seçimler, bununla ilgili bir fikir veriyor bize. Bilgi de veriyor. Ve anlıyoruz ki, bu ülkede halkın büyük çoğunluğunun etnik kimlik gibi bir derdi yok. Böyle bir hak arayışında olanlar bulunabilir, bunu bir siyaset konusu yapabilirler. O normaldir. Ama Türkiye’nin sessiz çoğunluğunun yansıttığı sosyolojik manzara böyle değil. Doğuda ve batıda, ülkenin her köşesinde, aile yapıları araştırıldığında görülecektir ki, ailelerde Türkler ve Kürtler aynı çocukların farklı etnik kökenden anne veya babaları olarak rol üstlenmiştir. Çocuğu annesinden mi, yoksa babasından mı ayıracaksınız? Hadi ayırdınız diyelim, bu çocuğun kimliği ne olacak? Türk mü sayılacak, Kürt mü? İşi bu noktaya getirmek, insan hakkı savunuculuğu şöyle dursun, gerçekte, en büyük bir insan hakkı ihlâlidir. Dahası, işin tadını kaçırmak, cılkını çıkarmaktır.
Sözde Kürt hakları savunucusu yüreksiz terör eylemcileri tarafından 13 askerin şehit edildiği gün, bir grup insanın toplanarak, kendilerini Türkiye’de Kürtlerin temsilcisi gösterip özerklik ilân ettiklerini duyurmaları da yukarıdaki anlamda bir cılk siyaset örneğidir. Bunu söylerken, Kürtleri tenzih ediyoruz. Eleştirimiz, Kürtler adına söz ve eylemde bulunduğunu iddia eden bir grubun, hem gerçekte Kürtleri temsil yeteneğinden, hem de usûlüne uygun siyaset yapma becerisinden yoksun olmaları bir yana, hukûkî dayanağı olmaksızın kendilerince bir statü ilânında bulunarak, toplumu tahrik edici bir tavır sergilemesinedir.
Tahrik, iki biçimde kendini göstermektedir. Biri Kürtlerle, biri de Türklerle ilgili. Kürtlere ilişkin olarak; BDP, DTK, PKK gibi isimler altında siyasî Kürtçülük yapan bu grup, belirli bir Kürt nüfus üzerinde etkili olabilmekte, Kürtlerin kendilerini “demokratik özerk Kürdistanlı” olarak tanıtmalarını istemektedir. Bu, toplumda bir karşıt duruş yaratabilecek tarzda, yasal temeli de olmayan bir tahrik söylemidir. Bir başka fiilî tahrik de, kişisel gözlem ve güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiye dayanarak ifade edecek olursak, sözü edilen siyasî Kürtçülerin Türkiye’nin doğusunda ve batısında muhtelif bölgelerde ikamet eden Kürtlerden çeşitli taleplerde bulunmasıdır. Bunu da bir tespit anlamında kaydetmek gerekiyor.
Türklerle ilgili tahrik konusuna gelince; burada da karşıtını oluşturacak nitelikte bir tepkisel söylem ve davranışın zararlı olacağını görmek zorundayız. Siyasî Kürtçülerin tahrik edici söz ve tavırları karşısında, hattâ teröristlerin vahşî kıyım eylemlerinden sonra bile, toplumu “Kürtler” ve “Türkler” diye bölecek hamasi sözler ve önermeler yerine, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel dokusuyla uyumlu, aynı zamanda terör şiddetini etkisiz hâle getirecek tespit ve önerilere gereksinimi vardır bu ülkenin. Yukarıda dile getirdiğimiz Türk-Kürt aileleri ve bu ailelerin çocukları, herhangi bir dış zorlama olmadan sürdürüyorlar varlıklarını. Türkiye’nin doğal gerçekliğidir bu durum. Özen ve ihtimam gerektiriyor, hassasiyet istiyor söz sahiplerinden ve ağza gelen sözü söyleme cüretini gösterenlerden...
Yolun sonu ve öte taraf algısı
Rüzgâra karşı yelken açmak, dalgalara kürek çekmek zordur. Ancak, arkanızda rüzgâr desteği varsa, hızla yol alırsınız. Ama nereye gideceğinizi, yolun sonunda nelerle karşılaşacağınızı bilmeniz önemli. Bunun gibi, bazı zamanlar olur, ortamlar olur, sizi alıp götürür coşkulu ve keskin sözlere. İşin heyecanına kapılırsınız. Alkışlayanınız, teşvikçiniz çok olur. Toplumun hissiyatı kabarmıştır çünkü. Kabaran duyguları okşamak, her iki tarafa da haz verir başlangıçta. Herkes memnundur. Ama, bir tarafta. Sadece bir cenahtadır memnuniyet.
Bir de öte taraf vardır. Tezin karşı tezi mesabesindeki görüşlerin desteğiyle husumet tohumlarının ekildiği, seslerin yükseldiği öte taraf. Derken, her iki tarafta da bir “öte taraf” algısı hâkim olur. Bu bir tehdit algılamasına dönüşür.
Coşkuyla çıkılan yolun sonu böyle olabilir. Ama böyle olmak zorunda değildir. Yolun, birlikte yaşanılan, asgarî müşterek temelinde yükselip zenginleşmiş bir ortak eve götürmesi de mümkündür. Bu, hikmetten nasibini almış sözle, ferasetle, irfanla olur. Böylesi kaynaklardan beslenen siyasetle olur.
Peki, hâlen Türkiye’de siyasî tercih ve temsil itibariyle Kürtlerin durumu nedir? Kürt vatandaşların tamamı siyasî Kürtçülük çizgisindeki grubun yanında mı yer alıyor? Avrupalı kimi yazar ve siyasetçilerin düşündüğü, daha doğrusu, görmek istediği gibi homojen bir görüntü mü veriyor Türkiye’de Kürtler?
Konuyu kendi doğal oluşum düzeyinde gözlemlediğimiz zaman, Avrupa Parlamentosu modelini andıran bir siyasî davranış biçimine tanık oluyoruz Kürtlerde.
AP modeli: Farklılıkların üretkenliğe dönüştürüldüğü bir platform
Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin organlarından biridir. Kendini “özgürlük, adalet ve güvenlik alanı” olarak tanımlayan Avrupa Birliği’nde entegrasyon (bütünleşme) sürecinin başarıyla sürdürülmesinde etkili kurumların başında gelir. Her üye ülkeden doğrudan seçimle gelen AP milletvekilleri, geldikleri ülkeyi temsil etmez. Milletvekilleri, bireysel siyasî görüşlerine göre AP içerisinde grup oluşturur. Örneğin, sağ (genelde Hıristiyan Demokrat, Muhafazakâr ) ya da sol (Sosyal Demokrat) görüşte olanlar, Yeşiller, Sosyalistler gibi siyasî gruplardan birine katılır milletvekilleri. Bu modelde, Sosyal Demokrat bir Alman milletvekilinin bir başka siyasî görüşteki Alman milletvekilleri ile çıkar uyumu değil, uyumsuzluğu söz konusu olabilir. Buna karşılık, kendi siyasî tercihlerine uygun bir siyasî görüşü benimseyen Fransız milletvekilleriyle çıkar uyumu içerisinde olabilir, birlikte Avrupa’nın geleceğine yönelik çalışmalar yapabilir. Bunları yaparken, Alman Almanlığını, Fransız da Fransız kimliğini korur. Her biri kendi dilini de konuşur.
Yukarıda çalışma düzeninden bahsettiğimiz AP, farklılıkların ortak bir amaç yönünde üretkenliğe dönüştürüldüğü bir platform hükmündedir. Bu niteliği sayesinde de, yüzlerce yıllık kin ve düşmanlıkları bir kenara iterek, eski düşmanların ve herkesin birlikte yaşamak zorunda kalacağı bir coğrafyada, tarihten ders çıkararak, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel anlamda bir ortak çıkar alanı oluşturmada önemli bir işlev görür.
Türkiye’de Kürtlerin, siyasî tercih anlamında AP milletvekilleri gibi davrandığını söyleyebiliriz. Kürt kökeninin bilincinde olduğu halde, etnik ve siyasî Kürtçülük yapan partiye oy vermeyen Kürtler çoğunluktadır. 13 Haziran 2011 genel seçiminde 52 milyon seçmenden sadece 2 milyon oy gitmiştir etnik siyasetçilere. Hâlbuki Kürt seçmenlerin sayısı bu rakamın çok üzerindedir. Etnik köken değil, bireysel siyasî görüş doğrultusunda bir tercih öncelikli olmuştur. Kürt vatandaşlarımızdaki bu siyasî davranış eğilimini doğru okumak, siyasetin de görevidir, bilimin de. Topluma bunlar yön verir.
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com
-
aklı selim 14 yıl önce Şikayet Etcan kardeşlerim. bir kürt olarak her askerin bir damla kanına binler canım feda olsun.askere uzanan el(her kimse)cehennem odunudur inş.tahriklere kapılmayalım milliyetçilik insanın zayıf damarlarındandır.bizim asıl milletimiz ki kuranda da öyle ifade edilmektedir islamdır. inanın doğunun ancak beşte biri o fikirdedir. lütfen gelin bi doğuyu gezin fikirlerinizin çoğu değişecektir.hepinizi çok samimi duygularla selamlıyorum.Beğen Toplam 1 beğeni
-
kenan elli 14 yıl önce Şikayet EtTahrikler iyiliğe vesile olsun. evet tüm tahrik ve kötü niyetli yaklaşımlara rağmen sonuç alınması elzem olan bir konu. " demokratik özerklik" zırvalığı tahrik kokan ve sağduyulu Kürt halkının gündemi olmayan, daha da ilerisinde, kürt siyasi temsil ile örgüt arasında da bir yönü ile kopukluğu- çatlaklığı işaret etmekte. Ürküten kimi gelişmeleri kimi güzelliklerin işareti olarak görmek gerek. değerli bir yazı. İstifade edilmeli, ettirilmeli. Kalemine sağlık yazarınBeğen
-
Adem Oğlu 14 yıl önce Şikayet Etİyimser Bir yazı ama (2). Bir kişi olsa cinnet geçireni tedavi edersiniz ama bunlar artık topluca cinnet geçiriyorlar. Bu noktada inanın tüm samimiyetimle söylüyorum, insan, devlet v.s. olarak yapabileceğimiz hiç bir şey yok! Yemin ediyorum, bunlar cinnet halindeler ve yapabileceğimiz tek şey kendimizi bunların şerrinden korumak! Bunlara sadece eğer icabet ederse dualarımıza sadece Yüce Rabbimiz yardım edebilir. Amin Ya Rabbi. Bu kullarına akıl, fikir, feraset, vicdan, merhamet ver Ya Rabbi! Amin, amin, amin...Beğen
-
Adem Oğlu 14 yıl önce Şikayet Etİyimser Bir yazı ama (1). Sayın Canbolat, son günlerde bu Kürtçüler ne yapmaya çalışıyor konusuna odaklandım ve bir hayli belge okudum, bilgi aldım. Bir Türk olarak bende oluşan düşünce şudur: Kürtlerin önemli bir bölümü (PKK-BDP-KCK-DTK v.b. ki bunlara kısaca ben "Kürtçüler" diyorum artık) öyle bir kin ve nefret içine düşmüşler ki, "Türk" dendiğinde cinleri civleşiyor ve cinnet haline giriyorlar. Bir türkücü protesto ediliyor buna hiç gocunmadan en ağır ifadeleri konuşarak "imha, soykırım" gibi kelimeleri kullanıyorlar. Bunlar kopmuşlar kardeşim. Bir cinnet halindeler.Beğen Toplam 1 beğeni
-
İbrahim Dursun 14 yıl önce Şikayet Et-Toplumdaki ayrılıkçılar-DESEYDİNİZ YA!. -Toplumdaki ayrılıkçılar-DESEYDİNİZ YA!VesSelamBeğen