Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Osmanlılaşmamış Ortadoğu'da Yeni Osmanlılık mı?

GİRİŞ 15.09.2011 GÜNCELLEME 15.09.2011 YAZARLAR

      Prof. Kemal H. Karpat’ın “Osmanlı’dan Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet, Milliyetçilik “ (Timaş, 2011) adlı kitabını okurken, zihnen, geçmiş ile günümüz ve (orta vadede) gelecek arasında ilişkiler kurmaya çalışıyor insan. Daha doğrusu, güncel hadiselerle tarihte yaşanılanları karşılaştırarak okuduğunuzda, sizi buna teşvik ediyor kitap.

      Birikimli bir tarihçi olan Prof. Karpat, Osmanlı devletinin Arapça konuşulan bölgelerinin  “Osmanlılaşmamış” olduğunu, bunun temelinde ise Arapların kendilerini, “kavm-i necip” nitelemesiyle, farklı görmelerinin yattığını belirtiyor. Yazar, klasik Osmanlı devleti ve Osmanlılık üzerinde de duruyor.

      Şimdi biz, sözü edilen kitaptaki bazı bilgi ve çözümlemelerden de yararlanarak, günümüzdeki “Arap Baharı”nı Osmanlı’nın ardılı (halefi) olan Türkiye ile bağlantıları ölçüsünde anlamaya çalışalım. Burada, Ortadoğu’yu, Arapça konuşulan bölge anlamında düşündüğümüzü belirtelim. Sonra da Osmanlılık kavramını ele alalım.

      Millet Sistemi yerine “eşit vatandaşlık

      Osmanlılık, klasik Osmanlı devletine özgü bir şey değildir.  Bu kavramın siyasî ve toplumsal içerikli bir kavram olarak gündeme gelmesi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yani devletin son dönemlerinde Batılı düşüncelerin de etkisiyle olmuştur. Prof. Karpat’ın da belirttiği gibi, Islahat Fermanı (1856) ve Vatandaşlık Kanunu (1864)  Osmanlılık statüsünün resmen ve fiilen hayata geçmesini sağlayan iki önemli düzenlemedir. İkisi de Batı’nın müdahalesi ve yönlendirmesiyle gerçekleşmiştir. Osmanlılık, devletin kuruluş amacıyla uyumlu, yeknesak bir siyasî ve sosyal yapıdan çok, birey haklarının öne çıktığı esnek bir çatı sistemini ifade eder. Millet Sistemi’ndeki dinî inanca ve özgürlüğe dayalı bir toplumsal düzenleme yerine, “eşit vatandaşlık” anlayışıyla şekillenen yeni bir uygulama söz konusudur.

      Bugünkü terminolojide ve değerler sisteminde bunun karşılığı; evrensel insan hakları temelinde vatandaşın yasalar önünde eşitliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı olarak ifade edilebilir. Bu usulde bireyin hakları dokunulmaz olduğundan, herhangi bir hak ihlâli durumunda ya da hak ihlâli varsayımında, dışarıdan belirli müdahaleler meşru sayılır.

       Ama uygulamanın işin ruhuna uygun biçimde yapılması, sadece kavramların ilânıyla olmaz, tamamlayıcı koşulların tümünün hazır olması gerekir. Osmanlı’nın son döneminde yürürlüğe girdiği iddia edilen eşit vatandaşlık ilkesi, özellikle dış faktörlerin rekabet ve aceleciliğiyle, esas amacından saptırılmıştır. Bu, ayrı bir konudur.

       Biçimsel benzerlik, özde farklılık

       Şimdilerde Ortadoğu ülkelerinde  “Arap Baharı” olarak adlandırılan yeni durum da, aslında, devlet karşısında birey haklarının tezahürü sayılır. En azından, o yönde halkın talebi ve başkaldırısı söz konusudur. Bunu, yukarıdaki anlamda Osmanlılık ile özdeşleşen birey hakları ve eşitlik vurgusuna atıfta bulunarak açıklamak, belki biçimsel olarak doğru olabilir, ama özde durum farklıdır.

      Biçimsel benzerlik şurada: 19. yüzyılda Osmanlı devletindeki Gayrı Müslimler üzerinde Rusya ve Batılı güçler nasıl etkili oluyor ve müdahalelerde bulunuyor idiyse, şimdi Türkiye de Arap Baharı sürecinde Ortadoğu ülkelerinde etkili olabiliyor… Özellikle halk nezdinde kabul görüyor.

     Ama burada bir fark var:  19. yüzyılda yabancı güçler azınlık haklarını bahane ederek Osmanlı ülkesini paylaşmak istiyordu, şimdi ise Türkiye ilgili ülkelerde halkın tercihi doğrultusunda siyasî yapılanmalardan yana. Bunun için hem tarihsel-kültürel arka plan, hem de demokratik ilkeler bakımından bir ortak değerler zemini mevcut.

     Dün Araplar kendilerini üstün görüp Osmanlı’dan farklı durmaya özen gösterirken, bugün sokaklarında Türkiye başbakanının resimlerini taşıyıp sevgi gösterisi yapıyorlarsa, burada neyin değiştiğini sormak durumundayız.

    Önyargılar…. Batılı müdahaleler… İlgili yerel devletler ve Batılı güçler tarafından halkın/bireyin dikkate alınmamış olması… Sonuçta, yaşanmışlıklar yani kötü tecrübeler… Bunlar,  Ortadoğu’daki değişimin gerekçelerini, nereden kaynaklandığını anlamamıza yardım edecek tarihsel arka planı oluşturur.

      Anlamak önemlidir. Ne var ki, çoğu zaman zorlaşır, zorlaştırılır gerçeğin anlaşılması. Doğu-Batı Divanı’nda ifade edildiği gibi:

      “Niçin hakikat uzakta ve ötede?
       En derin yerlere mi gizliyor kendisini?
       Kimse anlamıyor tam vaktinde!
       Tam vaktinde anlaşılsaydı eğer,
       Hakikat yakın olurdu genişliklerde
       Ve incecik, zarif, gönüllere değer”.

     Türkiye’den beklentiler

     Bugün Başbakan Erdoğan’ın Arap ülkelerine gerçekleştirdiği ziyaretlerde yerel halkın olağanüstü ilgisi,  hem yaşanılan ülkede vatandaşlık hakları anlamında bir gereksinimin hem de Türkiye’den bir beklentinin işaretidir. Türkiye’den beklentide, yakın tarihteki tecrübelerden alınmış olduğunu (değilse, alınması gerektiğini) düşündüğümüz derslerin payı büyüktür. Özelde, İngiliz, genelde Batı siyaseti öyle bir atmosfer yaratmıştır ki, Birinci Dünya Savaşı koşullarında Osmanlı vatandaşı Arapların (Müslüman) Osmanlı yönetimine karşı ayaklanması, milletin unsurları arasında dinin olup olmayacağına dair yeni bir tartışmanın da ateşini yakmıştır. Bir yandan Osmanlı’daki Millet (Sistemi) anlayışı ile Batılı millet/ulus tanımı arasındaki farklılık, diğer yandan aynı Millet (Sistemi) içerisindeki Arapların isyanı böyle bir tartışmayı başlatmıştır. 

      Neyse, şimdi bu konulara girmeyelim. Günümüzdeki beklentiyi; Araplar, Türkiye ve Batı dünyası açısından değerlendirmeye çalışalım.

      Arap Baharı, geç kavranılmış gerçeğin bölgede tomurcuklanmasına benzetilebilir. Ama tomurcuk ihtimam ister… Elverişli toprağa, güneşe, suya gereksinimi vardır. Çevre şartları da belirleyicidir. Arap Baharı’na gözünü açan halkın Türkiye’den beklentisi, yüzlerce yıllık deneyimi ve iyi niyetini bir güneş gibi, toprak gibi, su gibi o tomurcuklara yöneltmesidir. Gençlerin, kadınların, çocukların Türkiye’den beklentisi budur. Yönetici zümrenin daha farklı amaçları olabilir. Arap Baharı’nın tomurcuklarını bir yerlerine batan birer diken gibi görebilir bunlar. Gözlerini hırs bürüyen Esatlar, Kaddafiler ve ötekiler tomurcuklara düşman kesilirler birden. Bunlarla “dost”luğu olan Türkiye, iki arada bir derede kalabilir.

    Osmanlı bakiyesinde gerçeğin doğru anlaşılması

      Oysa Türkiye’nin de kendince beklentileri, hedefleri vardır. Osmanlı bakiyesi olan coğrafyada gerçeğin doğru anlaşılması, bu yönde yeni tomurcuklanmanın olması Türkiye’nin çıkarınadır. Bu tomurcuklanma, ilgili ülkelerde bireyin söz ve hak sahibi olması, halk iradesinin siyasete yön vermesi şeklinde kendini gösterebilir. Esin kaynağı Türkiye olduğu ölçüde, bu dönüşüm, “acaba Ortadoğu’da yeni bir Osmanlılık mı doğuyor?” sorusuna haklılık kazandırabilir.

      Bu bizi Batılı beklentilere de kulak vermeye sevk eder. Batı’nın hem Arap Baharı, hem de Türkiye’nin buradaki konumuna ilişkin algılamasına bîgâne kalmamak gerekir. Çünkü o, mevcut uluslararası güç dengeleri dikkate alındığında, herhangi bir biçimde belirleyici tarafların başında gelir. Onu denklemin dışına itmek mümkün değil. Filistin’in devlet olarak tanınması hakkındaki BM oylaması başta olmak üzere, Türkiye’nin savunduğu konularda Batı’nın tavrı bellidir. Son zamanlarda Türkiye’nin Ortadoğu’da yükselen güç olduğuna dair Batılı yorumlara rağmen bu böyledir. Bazıları da bu bölge gücü olma durumunu, Avrupa Birliği’nden dışlanmış olmasına bağlar Türkiye’nin.

      Her ne olursa olsun, tüm bu konularla ilgili bir gerçek var ortada. Hem Türkiye, hem de Ortadoğu eskisi gibi değil bugün. Osmanlılık gibi görülen ise Ortadoğu’da halk iradesinin devlet yönetimine yansıtılması çabasıdır. Bunun, Osmanlı’nın halefi olan Türkiye’nin desteğiyle gerçekleşmesi, Ortadoğu’da toplum-kültür-siyaset bağlamında tarihî bir anlama sahiptir.

İbrahim S.Canbolat  / Haber 7
icanbol@hotmail.com

YORUMLAR 7 TÜMÜ
  • nizam-ı cedit 14 yıl önce Şikayet Et
    ABD imparatorluğuna hayran olacağına. tarihine bakkkk bugün hiç bir medeniyet birikimi olmayan köhnemiş kokuşmuş ABD'nin kan üzerine kurduğu imparatorluk mu yoksa taa Güney Afrikanın Ümit Burnuna medeniyet götürmüş oralardaki zulme karşı şehit vermiş bir Osmanlı mı?.. insanlığını kaybetmiş sürekli kan içerek beslenen bir AB; ABD veya diğerleri medeniyet anlamında bu dünyaya ne verebilir?
    Cevapla
  • çubuktan 14 yıl önce Şikayet Et
    Osmanlılık Ne anlama geliyor.. Her türlü zulüm işkence ve baskının ardından, onları karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir el bekleyen o insanlara uzanan elin yol gösterici ve yön verici bir el olması herhalde çok önemli. Gözlerini hırs bürüyenler,sadece oralardan nemalanma bekleyenler,kardeşi kardeşe kırdıranların hevesi kursaklarında kalacaktır. İnşallah. Türkiyenin Osmanlılığı Onların kurtuluşu olacaktır.
    Cevapla
  • İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Et
    İyi algılanmalı. Osmanlı devletinin kendi şartları içerisinde uzun süren bir hükümranlığı var.Değişik kavimlerin,milletlerin bir arada idare edildiği bir yönetim.1.Dünya savaşında ulusçuluk akımlarının da etkisiyle (lawrence gibi ajanların kışkırtmalarıyla da )araplar tarihte olumsuz tavırlarıyla anılırlar.Oysa Osmanlı, son dönemlerini saymazsak uzun süre bu çeşitlilikleri ahenkli bir şekilde bir arada tutabilmiştir.Eşitlik ve adalet ilkelerine bağlı kalarak.Yazar bu konuya açıklık getirerek, günümüzdeki Ortadoğuda yaşanan gelişmelerle mukayesesini yapıp aradaki farka dikkat çekmiştir.Metin Yazar'ın yorumuna katılıyorum.Yazı gerçekten iyi okunmalı ve verilmek istenen mesaj iyi algılanmalı.
    Cevapla
  • osman 14 yıl önce Şikayet Et
    Ben Osmanlı torunuyum.... lakin yeniden eski anlayışa göre bir Osmanlı İmparatorluğun kurulmasına ŞİDDETLE karşıyım. Günümüzün şartları artık değişmiş bulunuyor ve yeni ''İmparatorluk Hedeferi'' gerektiriyor! Öncelikle komşularımız ile çok iyi geçinmeliyiz, onlar ile sıkı ticarı ilişkilerinde bulunup, kardeşliği ve sohbeti artırmalıyız. Dost komşularımızı kalkındırıp, oralara gerçek manada insan hakları ve demokrasiyi önermeliyiz, sonra hep beraber TEK YÜREK birbirimiz kalkındırıp, halkların refahını artırmalıyız. Gençlerimiz birbirlerini devletin yardımıyla daha çok yakınlaşıp tanışmalıdırlar, sınır ötesi dostluklarımızı pekiştirip, kardeşlerimize yapılan haksızlıkları kendimize yapılmış saymalıyız, her İslam Ülkesi bu şekilde hareket ederse yeni bir Osmanlıya ihtiyaç kalmaz, hatta daha güçlü bir yapı ortaya çıkar!
    Cevapla
  • Metin Yazar 14 yıl önce Şikayet Et
    Kavm-i nesl-i necip. İbrahim S.Canbbolat bir akademisyen olduğu için yazısı da akademik bir seviyede olmuş.Keşke biri çıksa da bu yazıyı bölümlere ayırıp daha özlü ve basit kelimelerle,cümlelerle hepimizin okuyup anlayabileceği bir tarzda yazsa.Kısacık ve fazla karışık olmayan bir cümleden bile çok farklı anlamlar çıkaran bizler bu değerli yazıdan kimbilir ne anlamlar çıkaracağız?
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle