Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Erdoğan, siyaset, kurumsallaşma

GİRİŞ 15.12.2011 GÜNCELLEME 15.12.2011 YAZARLAR

      Daha kuruluş aşamasında parti tüzüğüne en fazla üç dönem milletvekili seçilebilme hükmünü koyarken Tayyip Erdoğan’ın isabetli bir tercihte bulunup bulunmadığı, şimdi gelinen nokta itibariyle iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi, zamanın çabuk geçtiği ve Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti’nin seçimlerde eskisi gibi başarılı olamayacağı, bu yüzden tüzükte değişiklik yapılıp yeniden seçilmenin mümkün kılınması yönünde bir görüş ortaya atılabilir.

      Gerçi Erdoğan’ın 2014’den itibaren cumhurbaşkanlığı seçeneği de gündemde. Ama diğer yandan, kamuoyu yoklamaları Tayyip Erdoğan’ın ayrılması durumunda AK Parti’ye verilecek oylarda belirgin bir azalma olacağını gösteriyor. Bazı çevrelerde tüzük değişikliği formülü buna dayandırılıyor.

      Kişiye ve lidere öylesine bağlı bir kültür geliştirmişiz ki, onun (asıl kişinin, liderin) gitmesiyle birlikte onca faydalı işleri devam ettirmek mümkün olmuyor. Olmayacak gibi görünüyor. Çünkü her şey kişiye endekslenmiş.

      Tüzük değişikliği mi, kurumsallaşma mı?

      Peki, bu nereye kadar gidebilir? Tüzük değişikliğiyle karizmatik liderlerin ya da deneyimli siyasetçilerin siyasî ömürleri bir süreliğine uzatılabilir, ama ilelebet mümkün olmaz bu.

      O zaman konuya bir diğer açıdan bakalım: Şahıslardan bağımsız bir siyasî ve kurumsal davranış modeli geliştirilemediği takdirde; bir yanda sorunlar karşısında ortak akıl tecrübesinden yoksun bir çaresizlik, diğer yanda ise siyasî ilkesizlikle malûl bir gündem ülkenin kaderi olacaktır.

     AK Parti tüzüğündeki süre sınırlamasının aslında bu bakımdan yararı olabilirdi.  Tayyip Erdoğan’da inanç/irade sağlamlığı, halkın değerlerine saygı ve onları şahsında özümseyip dışa yansıtması ve güçlü kişiliğiyle, olağanüstü karizmatik bir lider örneği görülüyor. Belki de esas bundan dolayı parti tüzüğünde yer alan siyasette süre kısıtlaması anlamlı olabilir. Çünkü ne Tayyip Erdoğan şahıs olarak bakidir ne de bir başkası. Vatan ve millettir kalıcı olan. O da kıyamete kadar. Her şeyin bir sonu var dünyada.

      Başbakan Tayyip Erdoğan bunun bilincinde olan bir insandır, siyasetçidir. O, inancının da gereği olarak, her fırsatta,  kişilerin faniliğini,  asıl yapılan hizmetlerin kalıcı olacağını dile getiriyor.

       Hizmetlerin sürekliliği, temel ilkelere dayalı bir kurumsallaşmayla sağlanabilir. Bir siyaset geleneği, davranış modeli oluşturulmadan, gündelik sorunların çözümü lider direktifine bağlı olduğu müddetçe, kurumsallaşma gerçekleşmez. Partide sadece liderin değil, siyasetin de rüştünü ispat etmesine zemin hazırlanmalıdır. Liderin etrafındaki kişiler, onun yokluğunda siyaset çarkının kendi olağan işleyişini aksatmamasından sorumludur. Bunun yapılamaması, ya lider kişiliğinin baskın olmasından ya da (belki bundan dolayı veya bundan bağımsız) partililerin siyasette inisiyatif üstlenme zaafındandır. Burada bir de halkın karizmatik liderden beklentisini, kurumsallaşmayı frenletici bir faktör olarak belirtmek durumundayız.

     Hastalığı sebebiyle Genel Başkan Tayyip Erdoğan’ın bir süre partide siyaset lokomotifinden uzakta kalması, kendisinin ve diğer kurucu arkadaşlarının bu son döneminde parti/siyaset kurumsallaşması açısından nasıl bir görüntü vermektedir?

     Ne yazık ki, vekâleten düşünme ve vekâleten davranış alışkanlığının değişmediği görülüyor. Küçük komplo teorileri de hiç eksik olmuyor. Toplumda şike yasası diye bilinen yasanın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi esnasında gözlemlenen vekâleten davranış, siyasette henüz özgür irade ve kurumsallaşma için elverişli zeminin oluşmadığını gösteriyor.

     Bir gazetecinin, “ben bu yasaya karşıydım, ama onun Tayyip Erdoğan’ı bitirme operasyonuna dönüştürüldüğünü gördükten sonra, inadına destekliyorum” demesi, tipik bir komplo teorisi ve vekâleten davranış örneğidir. Ama öte yandan Bülent Arınç’ın, Tayyip Erdoğan’ın şahsına gösterdiği içtenlikli saygıyı dile getirdikten sonra, buna rağmen,  kişilere biat etmeyeceğini açıklaması, vekâleten düşünme ve vekâleten davranışa karşı önemsenmesi gereken bir duruştur. Bu duruşun ruhuna uygun bir siyaset tarzıyla kurumsallaşmaya kapı açılabilir ancak. Eğer parti tüzüğünde öngörüldüğü gibi, Tayyip Erdoğan ve bazı arkadaşları gelecek dönümde Mecliste olmayacaklarsa, söz konusu kurumsallaşma daha bir ivedilik kazanır. Böyle bir kurumsallaşma sayesinde kolektif akıl devreye girer. Her bir milletvekilinin özgün iradesiyle, seçim bölgelerinde edinilen yerel gözlem ve tespitlerin katkısıyla şekillenen bir ortak akıl.

       Siyasetteki kurumsallaşma, devlet işlerinin ve kamu hizmetlerinin yürütülmesinde de bir zımnî kurallar bütünü oluşumunu kolaylaştırır. Aşırı ve can sıkıcı bürokrasiye de gerek kalmaz böylece.

      Elektronik iletişim araçlarının da gelişmesiyle son zamanlarda birçok devlet dairesinde vatandaşın daha zahmetsiz hizmet aldığına tanık oluyoruz aslında. Bu değişim, devlet dairelerinde asık suratlı devlet memuruna dil dökme mecburiyetinden de kurtarmış oluyor vatandaşı. Devlet-vatandaş ilişkilerinin kişisellikten kurtulup belirli kurallar ve teknikler marifetiyle nesnelleşmesi demektir bu. Bu sistemde vatandaşın hizmet alacağı devlet dairesindeki memuru herhangi bir biçimde ikna etmesi gerekmez.

     Ortak akılla siyaset kültürü

     Ne var ki, böyle bir kurumsallaşma ülke genelinde henüz tam anlamıyla gerçekleşmiş değildir. Siyaset kültürü ortak akıl yönünde bir dönüşümden geçmedikçe, ne kurumsallaşma mümkün olur ne de sözünü ettiğimiz yeniliklerin yaygınlaşması. Önce, şahıslardan bağımsız olarak, iyi siyasetin kuralları özümsenmelidir. Hem birey, hem de toplum nezdinde.

     Halkın güvenini kazanmış, başarılı siyasetçiler, şahıs olarak, sadece o iyi siyasetin kurallarını oluşturup bunları kalıcı kılmada rol oynamalıdır. Siyasette vesayete yol açmada değil.

     Çok başarılı da olsalar, siyasetin sınırsız olarak belirli kişilere hasredilmesi, bu bakımdan sakıncalı olabilir. Tayyip Erdoğan, siyasette şahıslara süre sınırı getirirken, bundan dolayı haklıdır. Diğer siyasal partilerde de düşünülebilir bu, en azından tartışılabilir.

      Sonuç olarak, mevcut manzaraya baktığımızda ne görüyoruz? Bunu iki farklı alanda kısaca değerlendirelim. Birincisi, AK Parti örneğinde gördüğümüz kadarıyla (tabii diğer partilerde de durum farklı değil), siyasette beklenen kurumsallaşma gerçekleşmemiştir. Bu büyük bir noksanlıktır. Bu sonuç, AK Parti tüzüğüyle getirilen “siyasette süre sınırı” ilkesinin yönetim tarafından amaca uygun biçimde değerlendirilemediğini gösterir.

      Çare; “henüz vakit geç değil” deniliyorsa, münferit düzeyde düşünce ve irade çeşitliliğiyle, ortak akıl istikametinde yeni bir siyaset kültürüne kapı aralamakta olabilir. Böylelikle, üzerinde mutabık kalınan kurallar bütünü herkes üzerinde anonim bir baskı ve yönlendiricilik icra edeceğinden,  doğal bir biçimde siyasî davranış kalıpları (modeller) oluşur. Bu sayede kimin ne zaman, nasıl davranacağı belli olur.

      Tersinden kurumsallaşma

     İkinci husus kamu kurumlarıyla ilgilidir. Yukarıda değindiğimiz bazı alanlardaki gelişmelere rağmen,  ne yazık ki, bu alanda bir tür tersinden kurumsallaşma gözlemleniyor. İş üretmeyen, hatta yöneticilerin fayda amaçlı girişimlerine de engel olmaya eğimli bürokrat ve teknokratlar görülüyor. Mevzuattan dolayı bunları görevden almak da kolay olmuyor. Bir anlamda gelenekselleşmiş, kurumsal işleyişe sinmiş bir kültür bu.

      Bunun en az zararı, işlerin zamanında bitirilememesinde görülür. Biraz daha kötüsü, kalitesiz ve baştan savma iş yapma alışkanlığıdır. TOKİ ile bu durumun değişmeye başladığını görüyoruz. Bu iyi bir gelişmedir.

      Bir de belki personel yetersizliğinden ve iş yoğunluğundan dolayı aksayan kurum çalışmaları vardır. YÖK buna örnek verilebilir. Halen sayıları 230’u bulan devlet ve vakıf üniversitelerinin kadro, akademik yapı ve ders proğramları konusunda merkezî yetkiye sahip olan bu kurum, üniversitelerin talep ve gereksinimlerini karşılamakta epeyce zorlanmaktadır. Yıllardır sözü edilen yeni YÖK yapılanması daha fazla ertelenmemelidir. Örneğin bir fakültenin kadro onayı dört aydan fazla zaman alıyor ve işlerin bir kısmı ancak kişisel girişimler sonucunda hallediliyorsa, burada da işlevsel bir kurumsallaşma yok demektir.

      İnsan-merkezlilik, insana ve onun doğal haklarına saygı anlamında olursa, iyidir. Yönetimde ve bürokraside şahıslara odaklanma şeklinde uygulanmamalıdır. Gerekli olan, nesnel nitelikler ve kurallar temelinde bir kurumsallaşmadır.

      Tayyip Erdoğan söz konusu tüzükle insan-merkezli bir siyaseti hangi anlamda etkilemiş olabilir? Bunu zamanla daha net göreceğiz.

İbrahim S.Canbolat  / Haber 7
icanbol@hotmail.com

Twitter.com/icanbol 

YORUMLAR 5
  • İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Et
    Liderlik ve Karizma. Liderlik ve karizma kolay elde edilir şeyler değil.Bu meziyetler zorlamayla da kazanılacak şeyler değil.Belki de Allah'ın bazı kullarına bahşettiği bir lütuf.İşte bunun hakkını veren ve aynı zamanda kullukta da güzel örnekler ortaya koyan bir Başbakanımız var.Allah ona şifalar sağlıklı uzun ömürler versin.İçinde bulunduğumuz şartlarda 'BAHÇELİ' bile bu duada bulunuyor.Çünkü aklın yolu birdir.Türkiye'nin geriye dönük siyasi tarihine baktığımızda Karizmatik liderler yerini bıraktığında,eski canlılık ve süreklilik olmuyor maalesef.Bu da bir handikap.İnşallah R.Tayyip Erdoğan'la başlayan bu hareket onun bırakacağı yerden aynı heyecan ve ideallerle devam eder.Türkiye'nin Devlet politikasında böyle sürekliliğe ihtiyacı var.Zira İstikrarlı ve güçlü yönetimlere ancak böyle yöneticilerle erişilebiliyor.
    Cevapla
  • ertan korkmaz 14 yıl önce Şikayet Et
    erikler çiçek açana kadar(buzlar çözülene kadar). Kemal sunalın filmi vardı.Kendisi kaymakam arkadaşı hakim.Karların yolu ve haberleşmeyi kestiği yerde yeni kaymakam geldi zannetmişler buzların çözülmesiylede oyun sona ermişti.Erikler çiçek açacak güneş yeniden ortalığı ısıtacak.
    Cevapla
  • kenan elli 14 yıl önce Şikayet Et
    lider, kişilik, kalite.. Evet vekaleten düşünme acziyeti tamam, ancak bununla birlikte "görünenin ötesini" de herkesin görmesi mümkün olmasa gerek. Bülent Arınç'ın bir anlık duygu ile söylediklerinden bir kaç gün içinde, "... Tek bir yanlışım var. O da büyük bir yanlış. Kendimi affedemiyorum o konuda. Benim bu kanunu bir daha getirmeye cesaret edemezler lafım affedilemez bir hata.." itirafı ortada. Sonuç Başka R. Tayyyip Erdoğan yok. İkamesi zor bir lider, kişilik, kalite. Gerçek bu.. Yaşamı boyunca ülkemize ve insanlığa hizmet imkanı bulur inş.
    Cevapla
  • çubuktan 14 yıl önce Şikayet Et
    TEK KİŞİYE ÜMİT BAĞLAMAK. milleti temsil etmek üzere görev alan kişilerin savunabilecekleri bir fikri olmalı elbette. İnsanlar birbirinin fikrine saygı da duymalı. Ama hiç kimse birbaşkasının hoparlörü olmamalı.
    Cevapla
  • çubuktan 14 yıl önce Şikayet Et
    LİYAKAT. Görevini en güzel şekilde yapan insanların vazifesine devam etmekten daha güzel ne olabilir ki.Elbette sıkıntı onların görevde kalmasında değil, o gittiğinde herşeyin tepetaklak olma ihtimalinde.
    Cevapla