Korkutan Eylemsizlik
“Niçin hakikat uzakta ve ötede?
En derin yerlere mi gizliyor kendisini?”
Böyle sorulabiliyor bazen.
Oysa hakikatin kendini gizleme gibi bir derdi yok.
Onun gizli ya da aşikâr oluşu, bizim bakışımıza göre değişiyor.
“Tam vaktinde anlaşılmıyor
Tam vaktinde anlaşılsaydı eğer
Hakikat yakın olurdu genişliklerde
Ve incecik, zarif, gönüllere değer”
(Doğu-Batı Divanı'ndan)
Tabii ki, anlayan için. Gören için. Peki, görmek neye bağlı?
Doğru bilgi ve kavrayış
Düşünmeye… Düşünüp gözlemleyerek, fark etmeye. Hadiseleri, olguları birbirinden ayırt etmeye. Evet, bütün bunlara bağlıdır görmek. Yani anlamak. Neyin gerçek, neyin sahte ya da aldatıcı olduğunu anlamak için fevrî tepkilerden de uzak durmak zorundayız. Böylesi tepkisellikler ufkumuzu karartır çünkü.
Bir de, zahirî olana takılmamak, onunla zihni bulandırmamak gerekir anlamak ve görmek için. Doğru bilgi ve kavrayış marifetiyle ulaşılır gerçeğe.
Son zamanlarda bunun en uygun örneğini, Avrupa Birliği’ne ilişkin yorum ve değerlendirmelerde görüyoruz. Burada hem zahiri olana takılıyoruz (görüntü yanıltıyor), hem de psikolojik ve konjonktürel faktörler devreye giriyor. Sonuçta, söz konusu gerçekliği doğru görmek ve anlamak yerine, dile getirdiğimiz bu olumsuzluklar ve buna bağlı kötümserlik yüzünden, dar kapsamlı çıkar algılamamıza hapsedip kendimize göre yorumluyoruz.
Örneğin, Avrupa Birliği’nin çökmekte olduğu, zaten dağılmaya mahkûm olduğu yönündeki yazılar ve görüşler… Türkiye’de çok sayıda örneklerini gördük bunun son haftalarda. Bunlar Avrupa Birliği gerçekliğini yansıtmıyordu.
Avrupa Birliği sadece bir örnektir bu yaklaşıma. Esas mahzurlu olan şey, söz konusu yaklaşımın kendisidir. Bugün Avrupa Birliği olur ele alınan, yarın başka bir konu.
Alışkanlıklarımız yanıltabilir
Özellikle Avrupa ve Avrupa Birliği konusunda iki farklı durumu birbirinden ayırt etmek zorundayız. (Şimdi onca başka konu varken nereden çıktı Avrupa Birliği?, diye eleştirenler olabilir. Bu da bir tepkisellik işaretidir, eğer böyle bir eleştiri var ise. İşinize geldiği gibi değil, nasıl gerekiyor ise öyle olmak zorundadır söz ve iş.) Bunlardan biri ötekinin aynısı değildir. Hatta oluşum itibariyle ve kurumsal siyaset yönüyle birbirine terstir. Bir de Türkiye olarak bizi ilgilendiren yanı var konunun. Tarihsel ve kültürel açıdan Türkiye Avrupa’ya, Avrupa da Türkiye’ye farklı açılardan bakar. Bu ayrı bir gerçekliktir, yani olgudur. Bunu bir kenara kaydetmemiz gerekir. Diğer husus ise Avrupa Birliği sistemiyle ilgilidir. Onu bununla karıştırmamak durumundayız. Ancak böyle yaparsak, isabetli biçimde yorumlarız Avrupa Birliği’ni.
Aksi halde, gündelik hayatta karşılaştığımız alışkanlıklar ve uygulamalar yanıltabilir bizi. Tıpkı, geçenlerde bir yarışma programında yöneltilen soruya böylesi bir alışkanlıkla hemen yanıt verme eğiliminde görüldüğü gibi. Soru şuydu: Kozmetik sözcüğünün türetildiği kavram hangisidir? Orada verilen seçenekler ise; koku, parfüm, düzen ve denge idi. İnsan, günlük alışkanlıkla, koku ya da parfüm seçeneklerini kozmetik ile yan yana koyabilir. Çünkü tüketim kültüründe bunun bir yeri var. Kozmetik ürünler, parfüm gibi söyleyiş tarzları ve bunlara dair anlam içerikleri bulunuyor insan zihninde. Oysa doğru yanıt başkadır. Kozmetik, kosmos kavramından türetilmiştir, o da düzen(lilik) olarak kabul edilir.
Krizlerden ders çıkaran sistem
Aslında, Avrupa Birliği, güncel sorun ve krizlerin ötesinde bir varlık gerekçesine sahiptir; ama bununla beraber, söz konusu krizlerden kendisi için ders çıkaran bir sistem mantığına dayanır. Son Avro krizi ve bazı üye ülkelerin içine düştükleri durum vesilesiyle varılan anlaşma, Büyük Britanya tarafından desteklenmese bile, bu anlamda sistemin işleyişine yönelik bir önlem niteliğindedir. Ortak paranın kullanımı ve bununla ilgili ekonomik-malî hükümlere sadakati öngören uluslarüstü iradeyi öne çıkaran bir anlaşmadır bu. Bütün üyelerce desteklenmiştir. İngiltere’nin durumu farklıdır, ona zaten tek parayı kullanmama muafiyeti tanınmıştı.
Avrupa Birliği’nin dağılıp dağılmayacağına ilişkin bir öngörüde bulunmak için, bu oluşumun yokluğu durumunda yaşanılacakları göz önüne getirmekte fayda var. Eğer bir kimya laboratuarında olsaydık, bir takım maddelerle deney yaparak, sonucu tahmin edebilirdik. Ama devletler ve insanlarla böyle bir deney mümkün değildir. O zaman biz de tarih laboratuarını inceleyebiliriz. Avrupa Birliği’nin olmadığı dönemlerde Avrupa’da nelerin yaşandığını bize en iyi tarih laboratuarı gösterir.
İşte bu tarih laboratuarında zaman zaman Almanya’nın ayakları altında çiğnenme tehlikesi geçirmiş bir AB ülkesinin Dışişleri Bakanı yenilerde öyle bir söz etti ki, bu bile yeterlidir aslında Avrupa Birliği’nin gerçek yapısını anlamaya.
O ülke Polonya’dır. Bu yazıya esin kaynağı olan da, Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski’nin sözleridir. Sikorski’nin kısa aralıklarla (Aralık 2011’de Berlin’de ve Şubat 2012 Münih Güvenlik Konferansı’nda) yaptığı konuşmalar, Avrupa Birliği gerçekliğinin tam olarak anlaşılmasına yönelik önemli ipuçları içeriyor.
Polonya Dışişleri Bakanı, Almanya’ya seslenerek, “Avrupa Birliği içerisinde birlikte yürüdüğümüz müddetçe, Almanya’nın hegemonyasını desteklemeye varız” diyor. Ve Avro bölgesinin yaşatılması için Almanya’dan yardım talep ediyor. “Avrupa Birliği üyesi Almanya’nın eylemsizliğidir asıl tehlikeli olan bizim için” diyor Polonya Dışişleri Bakanı. Hâlbuki Polonya Almanya’nın siyasî ve askerî manevralarından çok çekmişti tarihte. Demek ki, zaman ve koşullar değişmiştir. Bu değişimin cisimleşmiş hâli de Avrupa Birliği’dir. Almanya ise Avrupa Birliği’nin motoru, yakıtı ve direksiyonu hükmündedir.
Buradan Türkler, sonrası kurtlar…
Bu o Almanya’dır ki, dün (1871- 1918) doğu sınırında Polonya diye bir ülke tanımamış, burasını da büyük ölçüde kendi sınırlarına dâhil etmişti. İkinci Dünya Savaşı’nda olanlar malûm. Boşuna oluşmamış Polonya atasözü: Buradan Türkler, sonrası kurtlar…
Şimdi Polonya Almanya’nın hegemonyasını Avrupa Birliği sistemi içerisinde olmak şartıyla destekliyorsa, bu, Avrupa Birliği’nin gerçekte bir ortak güvenlik ve çıkar alanı olduğunun somut göstergesidir. Küçük bir para kriziyle çökmez. Tersine, onun bağışıklığını güçlendirici önlemlerin alınmasına zemin hazırlar bu sorunlar.
Avrupa Birliği modelinden bizim çıkaracağımız bir sonuç da şudur: Sisteme dâhil olan ülkeler, komşuda ya da bölgede ortaya çıkabilecek ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa bigâne kalamaz. Bu aynı zamanda bir güvenlik işlevine sahiptir. Komşudaki ateş sadece onu yakmaz, çevreye de zararı olur.
Şimdilerde Suriye’de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde görülen devlet ve halk ikilemi sosyolojik ve siyasî boyutları olan bir sorundur; ama aynı zamanda uluslararası siyasetin de yöneldiği bir çıkar çatışması alanıdır. Avrupa da dün böyleydi. Özellikle Balkanlar. Avrupa Birliği’nin, bir bütünleşme süreci olarak, doğuşu ve varlığı bu açıdan da iyi değerlendirilmelidir.
İbrahim S.Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com
Twitter.com/icanbol
-
İsmetlim 13 yıl önce Şikayet EtOlup bitenleri yok saymadan adım atmak. AB ülkelerinin kendi aralarındaki dayanışması (çıkara dayalı münasebetleri)zaten birliğin kuruluş amaçlarının gereğidir.Onlar da oyunu kuralına göre oynamaktalar.Biz de kendi güvenliğimizi,siyasi ve ekonomik canlılığın sürekliliğini tesis için bölgemizde kendi oyunumuzu kendi kurallarımıza göre oynamalıyız.Ama diğer taraftan da Avrupa'ya ve Dünya'ya bigâne kalmadan oralarda da sesimizi duyurmalıyız.Oraların da havasını teneffüs etmeliyiz.Yazı tam da bu noktada dikkatleri çekmektedir.Avrupa Birliği konusu kendi hiyerarşisi içinde teknik olarak değerlendirilebilir.Bu değerlendirmeyi sığınılacak bir kapı takdimi şeklinde algılamak ta yanlıştır.Belki de bunu tam tersinden okumak gerekir.Önce "Canlar bir olacak,Cananlar zaten nasiplerini alırlar.Beğen Toplam 3 beğeni
-
bora aktuna 13 yıl önce Şikayet EtTeşekkürler Prof. İbrahim bey. Büyük Türk Birliğine dikkat çekmişsiniz yazınızı çok beğendim. Gerçekten dünyadaki olayların gidişatı sadece bu birliğin kurulmasına bağlı olarak çözümlenecek şekle geldi.Birlik şart.Beğen
-
kenan elli 13 yıl önce Şikayet EtAB gerçeği ve duruşumuz... Avrupa birliği üyelerinin faydasına (çıkarına)endeksli kurulu bir organizasyon. Aynı zamanda, siyasi ve ekonomik olarak etkinliği hedefleyen bir anlayışın tezahürü. Bu yadsınamaz bir gerçek... Dün Avrupa birliğine "..zinhar hayır" diyen anlayışlar bile bugün aynı noktada değiller. Önyargılardan arınmış, aynı zamanda zihinlerde oluşturulan tabulardan uzak bir duruş ile, bu birlik anlayışından ülke ve millet olarak bizimde fayda görmemiz adına, öncelikle kendi siyasi ve ekonomik gücümüzü yukarılara taşıma anlayışı içinde aksiyon içinde olmamız aslolan. Son yıllarda da icra edilen bu zaten.. Avrupa birliğinden aşırı medet umarak, boş boş beklemek ne kadar beyhude ise, sürekli AB karşıtı bir duruş ile önyargılı bir bakış ta o kadar beyhude. Her zaman maddi-manevi daha ileride olanı, ÇALIŞARAK hedeflemek daha güzel.Beğen Toplam 1 beğeni
-
mehmet nacar 13 yıl önce Şikayet EtHAKİKATİ GÖRMEK. Avrupa Birliği konusunda çok yönlü ve ufuk açıcı bir yaklaşım olmuş.Bence de olaylara sadece günlük yaşanan hadiselerle yaklaşmak asıl gerçekliğin kaçırılmasına yol açabilir.Gönlümden geçen müslüman ülkelerin kendi aralarında oluşturacağı ve zulmün karşısında dimdik ayakta duracak güçlü bir birlik oluşması.Ancak şu anda İslam ülkelerinin içinde bulundukları şartlar itibariyle pek mümkün görünmüyor.Ancak Allah'ın izniyle ileride bunun gerçekleşeceğini ve dünyadaki zulümlerin ancak bu sayede önlenebileceğini düşünüyorum.Beğen Toplam 2 beğeni
-
çubuktan 13 yıl önce Şikayet EtTÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİNDE OLMALI MI?. Her ülkenin kendi çıkarlarını ön planda tutup, diğer milletleri oyalama-kandırma taktiğini uyguladığı bir ortamda AB ye girmek bize ne kazandırır, ne kaybettirir bir türlü hesap edilemiyor.Beğen