Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Siyasetle mi, silahla mı?

GİRİŞ 27.09.2012 GÜNCELLEME 27.09.2012 YAZARLAR

Şimdilerde ise hükümet çevrelerinden Türkiye'de terörün üstesinden gelinmesi ve toplumda huzurun sağlanması amacıyla yapılacak görüşmelerde hiç kimsenin dışlanmayacağına dair beyanlar duyuyoruz. Örneğin Adalet Bakanı, bir soru üzerine, terör şefi Öcalan'ın da müzakereye dâhil edilebileceği anlamına gelen ifadelerde bulunmuştur.

Bunlar daha önce gerçekleşen ve gelecekte de yürütülmesine yönelik niyet ve hazırlıkların var olduğunu düşündüğümüz Oslo görüşmeleri kapsamında planlanıyor olmalı. Bu türden müzakerelerin kamuoyu nezdinde gündeme getirilmesi, gelenekten değildir. Siyaset kendi kuralları çerçevesinde (gerektiğinde açık, gerektiğinde kamuoyuna kapalı biçimde) yürütülürken, aslında, devletin konuyla ilgili kurumları aracılığıyla bazı nabız yoklamaları da yapılmıştır. Bunun kendine özgü stratejisi olabilir, her ayrıntının toplumla paylaşılmasını kimse beklemez.

Bugün ülkenin geldiği noktada, yukarıda değinilen teamüllere ilişkin olarak, özellikle de terörle mücadele stratejisi bağlamında bir eşiğin aşılmakta olduğunu gözlemliyoruz.

Peki, bu ne anlama geliyor?

Yaklaşık otuz yıldır PKK teröründen muzdarip bir ülke konumunda olan Türkiye için bu gelişmeyi iki açıdan değerlendirebiliriz. Bunlardan birincisi, iç ve dış boyutu olan bir soruna çözüm beklentisidir. İkincisi ise söz konusu terörün bunca yıl ülkede açtığı toplumsal/siyasî yara, şehitlerin varlığı ve şehit ailelerinin hissiyatı.

Konunun birinci kısmıyla ilgili olarak öncelikle şunun tespit edilmesi gerekir ki, ülke içerisinde etnik aidiyet vurgusu Avrupa'da ve Türkiye'de birbirinden çok farklıdır. Tarihsel, kültürel ve sosyolojik temellere dayalı bir farklılıktır bu. Batılı ülkelerdeki azınlıklar ya da etnik kimlik savunucusu gruplar hem coğrafî konum hem de toplumsal ve kültürel (daha doğrusu, sosyolojik) gerçeklikleri itibariyle homojen bloklar halinde varlık gösterirler, çünkü bunlar ülkedeki hâkim kültür ve siyasî irade tarafından ötekileştirilmişlerdir. Buralarda etnik/kültürel ve siyasî emellere sahip toplulukların belirli bölgelerde özerk statüleri ile kendilerini tanımlamaları daha kolay olmaktadır. Ana kütle ile kaynaşmış, organik bir bağın olmaması, ayrılmanın toplumsal ve siyasî bir travma yaşanmaksızın gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır. İspanya örneğinde Bask ve Katalanya, Fransa ile ilgili olarak ise Korsika bu anlamda düşünülebilir.

Türkiye'de Kürtler ya da başka kesimler için aynısını söylemek güçtür. Buradaki sosyolojik doku Avrupa ülkelerinde gözlemlenen homojen etnik farklılık manzarasının oluşmasına izin vermez. Gerek coğrafî yerleşim gerekse etnik özellikler yönüyle heterojen, birbiriyle kaynaşmış bir toplum yapısına tanık oluyoruz Türkiye'de. Bireysel ve toplumsal irade ile zihinsel kodlar da destekliyor bu gerçekliği. Kamuoyu yoklamalarından anlıyoruz ki, Kürtlerin en az yüzde doksanı herhangi bir ayrışmayı asla tasvip etmiyor Türkiye'de.

Geriye kalan yüzde onluk kesim, biraz da belirli tahrikler sonucunda, etnik ve siyasî Kürtçülük peşinde olanlarla birlikte hareket ediyor olabilir. Kürtler içerisindeki diğer yüzde doksan oranındaki çoğunluğun talebi, eşitlik ve adalet ilkelerinden güç alan bir devletin vatandaşları olarak refah ve güvenlik içerisinde kendi kültürel kimlikleriyle varoluş koşullarının iyileştirilmesidir.

Tek yürekte iki farklı acı duyar Kürt anne ve baba

PKK teröründen belki de en büyük zararı gören bu kesimdir. Bunların çocuklarından bazıları terör örgütü tarafından zorla dağa çıkarılmakta, bunlar çatışmada öldürüldüğünde aileler kendi çocuklarını aleni ve acısını yüreğinde duyup paylaşan olmadan, hatta cenaze töreni de yapılmadan toprağa vermekte, çoğu zaman bunu bile yapamamaktadır. Muhtemeldir ki, aynı kişinin diğer çocuğu da askerlik görevini yaparken kardeşiyle savaşmak durumunda kalmaktadır. Doğu bölgesindeki Kürt anne ve babanın işi iki kat zordur. İki ayrı kalbe sahip değil bunlar, tek yürekte duyarlar çocuklarının acısını.

Normal askerin şehit olması, kendisi için zaten bir yüksek derece, ailesi için ise (acıyı bir kenara bırakırsak) övünç vesilesidir. Oğlunun ya da kızının dağa kaçırılıp terörist yapılmasında bir rolü ve katkısı olmayan Kürt aileler, acı ve dramatik sonla karşı karşıya kalıyor. Esas sorun burada.

Eğer devlet vatandaşını koruma, ona eğitim ve öğretim hizmetini sunma görevini yapamamış ise, bölgede vatandaş haksızlığa uğramış sayılır. Bunu istismar edecek birileri mutlaka çıkar. Terör sorununa çözümün daha fazla terörist öldürmekle mümkün olmadığı biliniyor otuz yıldır. Ölü sayıcılığıyla insanlık yara alıyor.

Bir çözüm beklentisi vardır. Ama Batılı modeller uymaz Türkiye gerçekliğine. Burada farklı bir yapı söz konusu. Önce bu durumun doğru tespit edilmesi ve tarafların hassasiyetlerinin dikkate alınması gerekli.

Şehitler ve ölüler

Şehitler ve ölüler...Kim kimdir? Nasıl sahipleniliyor bunlar? Nasıl ötekileştirilip dışlanılıyor? Türkiye'nin yukarıda belirttiğimiz Avrupa ülkelerindeki etnik aidiyetlerden farklılığının korunması için bu konularda daha özenli ve ferasetli olmak zorundayız.

Bazı konular, sorunlar vardır işte böyle size fazla tercih esnekliği bırakmayan. 'Siyasetle mi yoksa silahla mı?' diye sormak bile anlamsız kalabilir böylesi durumlarda.

Siyaset ve silah... Hangisi, hangisine hükmediyor? Öyle olur ki, silah siyasete alan bırakmaz. Yeri gelir, siyaset susturur kör kurşunlu katil silahları. Ama hiç belli olmaz, bazen siyaset insanın içine sinmeyecek işleri de yaptırabilir. Sizi ters döndürebilir. Asıl mesele bunun zamanını, yöntem ve içeriğini ayarlamakta.

Prof. Dr. İbrahim S.Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

 

YORUMLAR 7 TÜMÜ
  • Mehmet Ciranoğlu 13 yıl önce Şikayet Et
    neyi ve neden?. silah mı siyaset mi diye sormak sizin de yazıda ifade ettiğiniz gibi anlamsız kalıyor.. zannedersem soru "hangisini ne zaman ve ne şartlarda" kullanmak gerekir olmalı. eşzamanlı olarak ancak bazen biri diğerinden baskın olarak kullanılmalı diye düşünüyorum. sonuçta güçle adalet tesis etmek zorunda olan bir yapıdır devlet ve bu devlete bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı var..
    Cevapla
  • çubuktan 13 yıl önce Şikayet Et
    devlet silah bırakır mı?. devlet silah bırakmaz elbette. bu işin farkına varması gerekenler çok geç kaldılar ama yine de bir an önce aldatıldıklarının farkına varıp, doğru yolu bulmaları gerekir. piyon olmaktan vazgeçmenin gerekliliği çok açık. siyaset te desek, diğerini de bu işten karlı çıkan kim herkes biliyor.
    Cevapla
  • kenan elli 13 yıl önce Şikayet Et
    çözüm, devletin silahı bırakmadan ülkemiz gerçeğine özgü bir siyasette... devlet elindeki silahı, ülkeyi bölmeye yeltenenlere karşın bırakmayacak. ancak geçmiş yıllarda yaşandığı üzere kimi yasal olmayan yöntemlerle de devlet silah kullanmayacak. evet siyaset, ancak bdp zihniyeti anlayışı bir siyasetle de asla yol alınmaz. çözüm, kendi gerçeğimize uygun bir uygulama ile mümkün. bölgenin sosyo-kültüren gelişimine devletin şefkatli yaklaşımı ile birlikte, terör anlayışına olan direnci kırmada kimi yasal yaptırımlarla birlikte, teröre karşın gücün hissettirilmesi şart..
    Cevapla
  • ekrem kehribar 13 yıl önce Şikayet Et
    evet bu işler. zülfikarla çözülür.parti pırtı ile değil.
    Cevapla
  • kenan elli 13 yıl önce Şikayet Et
    çözüm, devletin silahı bırakmadan, ülke gerçeğine uygun siyasette... devlet elindeki silahı, ülkeyi bölmeye yeltenenlere karşın bırakmayacak. ancak geçmiş yıllarda yaşandığı üzere kimi yasal olmayan yöntemlerle de devlet silah kullanmayacak. evet siyaset, ancak bdp zihniyeti anlayışı bir siyasetle de asla yol alınmaz. çözüm, kendi gerçeğimize uygun bir uygulama ile mümkün. bölgenin sosyo-kültüren gelişimine devletin şefkatli yaklaşımı ile birlikte, terör anlayışına olan direnci kırmada kimi yasal yaptırımlarla birlikte, teröre karşın gücün hissettirilmesi şart..
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle