Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Haddi aşmadan aşkın olmak

GİRİŞ 17.01.2013 GÜNCELLEME 17.01.2013 YAZARLAR

Kendini aşabildiği ölçüde varlık alanını genişletir insan

Ülkeyi sevmek, insanı sevmektir. Ülkedeki insanın derdiyle dertlenmek… Ne Kürt olması manidir insanın, ne de Türk ya da Çerkez olması bu sevgiyle dertlenmeye. Kendini aşabildiği ölçüde, varlık alanını genişletir insan.

Ülkeler de öyle. Türkiye için 2000 yılında söylemiştik bunu. Yeni Dünya ve Türkiye: Aşkın Olma Zamanı[1] demiştik. Bugün de geçerli bu. Türkiye'nin, özellikle de ülkedeki dar ve kısır çıkar siyasetinin kendini aşma zamanıdır.

Ancak, kendini aşma gerekliliği, haddi aşmayı da beraberinde getirmek zorunda değildir; böyle bir yanlışlığa yöneltmemelidir kişiyi. O hem yanlış, hem de haksızlık olur.

İçimizde geliştirdiğimiz yargılarımız, bize özgü çıkar/menfaat tanımlamalarımız bizim mevcut dünya gerçekliğini fark etmemize engel teşkil ediyorsa, bunları yeniden düşünme zamanı gelmiş demektir. Bu anlamda kendimizi aşma zamanından söz edebiliriz. Bu esnada eğer bazı eski alışkanlıklarımız, tutucu değer yargılarımız geride kalacaksa, bu bizim için bir nakisa (noksanlık) sayılmaz. Aksine, zamanın koşullarına uygun karar ve davranış için zihinsel üretkenliği kolaylaştırır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, haddi aşma olarak ifade ettiğimiz tehlikeye düşülmemesidir. Genel anlamda hakkaniyete aykırılık ile kavramların içeriğinin ifrat ve tefrit düzeyinde değiştirilmesi biçiminde kendini gösterecek bu tehlike, toplumda ve taraflar arasında iletişimin bozulmasına sebep olur. Herkes kendi dünyasına çekilerek, yeni mevziler edinmeye yönelir.

Bu hususu güncel örnekle açıklamaya çalışalım. Halen Türkiye gündemini işgal eden, bize göre de toplumda siyaset yoluyla bir iyileştirici ve ıslah edici önlemler bütünü anlamında düşünülebilecek arayışın sürdüğü şu günlerde, bir yazar (Emre Aköz),  Öcalan'ın terörist değil, bir Kürt ulusalcısı olarak siyasî amaca ulaşmak için şiddeti araç olarak kullanan bir politikacı olduğunu yazdı. Ona göre, Öcalan'ın önderliğinde yürütülen tahripkâr eylem terör değil, savaştır. Bunu da Clausewitz'e atıfta bulunarak gerekçelendiriyor: “savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir”.

Burada unutulan şey, savaşın da bir kuralının, hatta hukukunun olduğudur. Terör, bu kurala hiç uymayan bir şiddet eylemidir. Terörist, bebekleri de katleder, asker ve sivilleri de. Tamam, şimdi teröriste terörist demeyelim, ama onu hak etmediği bir siyasî kurtarıcı konumuna yükseltmek de haksızlık olur. Haddi aşmak budur.

Böylesi anî tanım değişikliği, hedeflenen istikamette toplumsal bir uzlaşı ve sulh için faydalı olmaz. Kendi karşıtını yaratarak, toplumda gereksiz kutuplaşma ve gerginlik tohumlarının filizlenmesine zemin hazırlar.

Terörist mi, siyasî kahraman mı?

İmralı ve devlet ile ilgili olarak,  kimin kimi kullandığına dair haberlerin basında yer aldığı bir dönemde, terör ve savaş ya da terörist veya politikacı tanımlarında daha gerçekçi olmakta fayda görüyoruz. Bu konu, bundan üç yıl kadar önce yurtdışında bir Batılı avukatla aramızda geçen tartışmayı anımsattı bana. Öcalan hakkında sorular yönelten hukuk doktoru, onun belki de terörist değil, siyasî hak mücadelesi veren bir kahraman olabileceğinden söz etmişti.

Böylesi söylemler normaldi Avrupa için. Ama Türkiye gerçekliği açısından bunun şimdiki sulh arayışı günlerinde bile o anlamda düşünülmesi doğru değildir. Soruna çözüm yolu da buradan geçmez. Köre ille de kör demek gerekmez, ama öyle olduğu bilinir. Öyle olmadığını  iddia etmek, en azından gerçeğe uymaz.

Diğer yandan, bu süreçte teröristin teröristliğine, onunla geçmişte askerî yöntemlerle mücadele eden tutuklu Genelkurmay Başkanının askerî başarılarına vurgu yapmanın da, Türkiye'de iyileştirici/ıslah edici siyaset için herhangi bir yararı olmaz.

Türkiye'yi sevmek, ifrat ve tefritten azade bir değişim yeteneğiyle, ülkenin sorunlarına çözüm için fikir üretmeyi de beraberinde getirir. Haddi aşmadan, hakkaniyet çizgisinde ilerleyerek…

Zaman, aşkın olma zamanıdır.


[1] İbrahim S.Canbolat, Yeni Dünya ve Türkiye: Aşkın Olma Zamanı, Ezgi Yayınları, 2000; İ. S. Canbolat, Uluslararası İlişkilerde Türkiye. Savaş ve Barış Arasında Dünya, 4. baskı, Alfa Aktüel, 2012.

İbrahim S. Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

YORUMLAR 2
  • Mehmet Ciranoğlu 12 yıl önce Şikayet Et
    köre illa kör demek gerekmez... ..ama kör olduğunu unutursa hatırlatmakta da fayda vardır. bugün sözüm ona aydınlar bu gerçeği unutmak değil bilakis unutturmak çabası içindeler. çünkü çözüm değil kaçış peşindeler. dengenin gerçekten zor kurulabileceği bu süreçte belki de bir müddet susmak, izlemek gerekli fakat haddini aşanlara da haddini hatırlatmadan olmaz. elinize sağlık hocam, dengeyi vurgularken haddini hatırlatmışsınız o birilerine..
    Cevapla
  • kenan elli 12 yıl önce Şikayet Et
    "süreç"e üst perdeden bir yaklaşım.. ne hamasi duygularla bezeli tahrik içeren söylemler, ne de inadına aykırılıkla terörle besili ayrımcılık. yazar gerçekten olması gerekeni hem de çizgi ötesi bir yaklaşımla ortaya koymuş. ülkemizde güncel yaşanan süreçte ideal yol ve yöntemin tanımı yapılmış. yazıda geçen "kendini aşabildiği ölçüde varlık alanını genişletir insan" ifadesi yaşanılan her türlü krizi aşmada tarafların mutlluluğunu içinde barındıran yüce bir çözümü işaret ediyor. kalemine gönlüne sağlık yazarın.
    Cevapla