Hayatı tutkuyla sevip ölümden korkmak
Yahudilerin dünyaya tutku derecesinde bağlı oldukları bilinen bir gerçektir. Hayata tutkuyla bağlı olmak, ölüm bilincinin doğru olarak algılanmasını engeller. Oysa ki hayatın en temel ve kaçınılmaz gerçeği ölüm; Müslüman toplumlar için son derece doğal ve sabırla karşılanan metanetle kabullenilen bir gerçektir. Ölüm Müslümanlar için bir şereftir. Yaratıcıya varıştır. Kurtuluş ve rahata ermektir. Hele hele savaşta ölüm şehit olmaktır ki ölümün en güzel şeklidir. Her Müslüman savaşta ölümü şehitlik mertebesine kavuşmak için bizatihi dualarıyla ister.
Yahudilerin hayata, yaşama, ölüme, maddi kazanca, zafere, özgürlüğe, hak ve adalete, öldürmeye ve her türlü menfaatlerine karşı olan bu dengesiz yaklaşımları onları diğer milletler karşısında farklı bir yerde bulunmalarını sağlamıştır. Kendilerinin her ne kadar yaşama bağlı ve canları çok kıymetli olsa da diğerleri olarak kabul ettikleri başka milletler ve farklı dinlere mensup insanların yaşam değerleri onlar için çağlar boyunca bir anlam ifade etmemiştir. Bu yüzden hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar veya hangi milletle iş yaparlarsa yapsınlar hep o ülke yönetimleri ve milletleri tarafından süresiz sürgüne mahkum edilmişlerdir. Bir bakıma kendi sonlarını kendileri hazırlamışlardır.
“Ehud Olmert bir defasında kendilerinin hayatı çok sevdiklerini ve kutsadıklarını ve bu anlamda Yahudilerin(Araplar gibi) ölüm kültürünü bilmediğini söylemiştir.”(1) Bu tespit kendi ağızlarından yapılmış önemli bir itiraf ve onların hayata olan bakışlarını gösteren önemli bir belgedir. Ölümü bilmemek aynı zamanda ölümden fazlasıyla korkmak demektir.Daha ziyade bilmediğimiz şeylerden dolayı korku yaşarız.Bu yüzden hekimler hastalarına korkularıyla yüzleşmelerini tavsiye ederler.Çünkü korkunuzun üzerine gidip onunla yüzleştiğinizde tüm korkular kısa bir sürede etkilerini kaybederler.
Olmert’in bu itirafı onların ne kadar çok korkak olduklarını ortaya çıkarmaktadır. Ölüm kültürünü bilmeyen ölüme karşı defansı olan ve ölmekten korkan bir milletin sonu korkularını yaşamaktan başka bir şey olamaz. Zira psikolojide bilinen ve sürekli tekrarlanan bir gerçek vardır. Korktuğunuz şey başınıza gelir. Korku düşünceleri kendisine odaklar, odaklanan düşünce beyinde güçlenir ve güçlenen düşünce hayatın içinde yaşanan bir gerçeğe dönüşür. Yakın tarihte satış rekorları kıran bu tarz düşüncenin etkilerini açıklamaya yönelik kitaplar dünya üzerinde en çok satanlar listesine girerek adeta bestseller olmuşlardır.
Nitekim bulgular hakikaten gerçeğin bu doğrultuda olduğu pek çok örnekle göstermektedir. Doğru dürüst öldürücü ve tahrip edici gücü olmayan kassam füzelerinin bir milyon civarında Yahudi’yi gece gündüz tedirgin ettiğini ve yedi şehri etkilediğini bizzat İngiliz yazar ve Ortadoğu uzmanı Patrick Seale yazmıştır. (El Hayat Gazetesi 3 ocak 2009) (2)
Bu durum füzelerin maddi veya tahrip edici gücünden ziyade Yahudi toplumu için özellikle psikolojik anlamda ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Bu etki onların ölüm korkularından ve ölüme atfettikleri anlamdan kaynaklanmaktadır. Ölüm dünyaya tutkuyla bağlı olanlar için çok acı bir sondur. Yok oluştur. Acı veren ve sonrasında nelerin yaşanılacağının bilinmediği bir durumdur. Tüm servetin ve zevklerin sona ermesidir.
Kuşkusuz her canlı hayatını devam ettirmek ister. Bunun için elinden geldiğince temel ihtiyaçlarını karşılar ve eşleşerek kendinden gelecek olan nesillerin oluşmasına çalışır. Tüm canlılar için geçerli olan bu gerçekleri standardize etmiş en disiplinli şekilde yaşayan canlı insandır. İnsanlar doğal olarak kendi yakın akrabalarından başlamak kaydıyla milletinin ve ülkesinde yaşamakta olan diğer insanların yaşam haklarına, özgürlüklerine ve refah seviyelerine önem verir. Bu yüzden ülkelerde yasalar vardır ve bunlar insanlar arasında hukukun üstünlüğü prensibine göre hak ve adaleti gözeterek düzeni sağlar.
Devletlerin kendi insanları başta olmak kaydıyla tüm insanların haklarını koruma ve savunma konusunda uluslar arası anlaşmalara uyma zorunluluğu vardır. Dünyada bu zorunluluğu dikkate almayan, kendi vatandaşlarını koruma ve kollama görevini en sert şekilde yapma hakkını kendinde gören tek ülke İsrail’dir. Bu durum sadece dini hassasiyetlerden değil asıl ve en önemlisi milliyetçilik anlayışlarından gelmektedir. Onlara göre kendi canları kutsaldır ve bu cana hiç kimse zarar veremez.
Yahudilikte bulunan milliyetçilik anlayışı Müslümanlara göre hastalıklı olup ırkçılık düzeyindedir. Her ne kadar modern psikoloji(3) ırkçılık kavramını psikolojik özelliklerin ortaya konulmasında sağlam bir ölçüt görmese de Yahudilerin davranışları ve gösterdikleri özellikler bakımından bu gerçeğin dışında tutulması gerektiği genel kabul görmektedir. ”Yahudi ırkçılığı antropolojik anlamda (insanları derilerinin rengi ve kafataslarının şekline göre tasnif etme anlamında) değil, daha çok etnolojik anlamda söz konusu edilmektedir. Uzun bir tarihî süreç içinde bir milletin oluşumunu sağlayan faktörler arasında, etnolojik anlamıyla ırkın da rolü vardır; hatta “bir çeşit maya” olarak değerlendirilmektedir.(4) Kaldı ki genetik açıdan millet fertlerinin fiziksel özellikleri yanında kazanılmış ruhsal özelliklerinin de nesilden nesile intikal ettiği ispat edilmiştir.”(5) Onların diğer dünya milletlerinden farklı bir millet oldukları gerçeği değişik kaynaklarda defalarca tekrarlanmıştır. Zira Yahudilerin kendi içlerinde yaşadıkları orijinal özellikler onları ırksal manada diğer milletlerden ayırmaktadır. Asıl olarak hem bu yargıdan dolayı hem de inançlarından gelen övgüler, diğerlerine ölüm emri veren tahrip edilmiş Tevrat ayetleri(6,7,8) nedeniyle diğer milletlerden ayrılmışlardır.
Devam Edecek
Devam Edecek
(1) Mustafa Özcan, Savaşın Ahlaki Cephesi, 8 Ocak 2009 Anadolu’da Vakit Gazetesi
(2) Aynı Makale
(3) Graham Richards, Psikolojiyi Yerli Yerine Oturtmak, Say Yayınları 2. Baskı 2005 İstanbul
(4) Arsal, Sadri Maksudî, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, İstanbul 1979Antropolojik ve etnolojik açıdan ırk konusu için bk. ae, s. 27-77. 49
(5) Arsal, age, s. 79, dn. 31. ‘T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ
Sayı: 9, Cilt: 9, 2000 Yahudi Karakteri (Tarihî ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım) Süleyman SAYAR Yrd.Doç.Dr. U.Ü. İlâhiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı’
(6) Tevrat Tesniye Bölümü Ayet 10-17 (Sayfa 197) Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın..
(7) Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin. Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla. Tevrat Yeremya Bölümü Ayet 3 (Sayfa 736)
(8) Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür. Tevrat I.Samuel Bölümü Ayet 3 (Sayfa 286)
Recai YAHYAOĞLU / Haber 7
dryahyaoglu@hotmail.com