Salih Özderya
Salih Özderya
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

İçten yanmalı motorlar içimizi yakıyor artık!

GİRİŞ 09.06.2009 GÜNCELLEME 09.06.2009 YAZARLAR

Çocukluğumda el kuvvetiyle sürmekten sıkıldığımda, pilli ve uzaktan kumandalı oyuncak bir otomobilin hayalini kurardım.

O günlerde oynadığımız otomobiller hoş çevreyi kirletmiyor da olsa farklı ihtiyaçlardan dolayı pille çalışan otomobiller geliştirmişti oyuncakçı amcalar. Ne de iyi yapmışlardı.

Yıllar önce çocuklarımızın iyiliğini düşünen akil amcalar bugün de düşünmek zorunda değil mi?

İçten yanmalı motorlar içimizi yakıyor artık.

Zehirleniyoruz. Çocuklarımız ölüyor da artık birileri bizi dışarıdan uyarıyor.

Zira içeriden uyarılacak bilinç düzeyimiz o kadar gelişmedi. Çünkü henüz ciğerlerimiz tam anlamıyla zehirli gazlarla dolmuş değil.

Kyotocu amcalar çevre kirliliğine vurgu yapıyor. Ne yapın edin bir şeyler geliştirin diye.

Şu fosil yakıtlardan kurtulmak adına…

Bugünlerde üretim ve istihdam paketi konuşuluyor. İyi de yapılıyor. İyi ki konuşuluyor.

Bilim ve teknoloji paketini ne zaman açacağız acaba?

Yoksa hala üretimi yaparken teknolojiyi dışarıdan almaya devam mı edeceğiz?

Keşke paketi birlikte açsaydık da, ham olarak sattığımız madeni işletecek teknolojiyi nasıl üreteceğiz onu da bu arada konuşup halletseydik ya. Ne güzel olurdu.

Sanırım, yakıt ekonomisi ve çevreci yakıtlar konusunda biraz kafa yormuş arkadaşlar lafı nereye getirmeye çalıştığımı anlamışlardır.

Lafı, dünyadaki rezervlerin yüzde 65’ine sahip olduğumuz ancak henüz çamaşır suyu üretimi konusunda istifade edebildiğimiz bor madenlerine getirmek istiyorum. Lafı,  pille çalışan otomobil üretebilmeye, bizi muasır medeniyetler seviyesine yükseltecek teknolojiyi üretebilmeye ve bundan istifade edebilmek gibi artık önemli bir derdimiz olması gerektiğine getiriyorum arkadaşlar.

Konuya girmek için ibretlik bir kaç not:

Bor madeni nükleer sanayiden uzay araçlarına, gübre sanayinden ilaç sanayine, kimya sanayinden otomobil sanayine kadar 400′ü aşkın alanda kullanılıyor.

1.019.000 ton rezervin 644,000’i yani yarsından fazlası Türkiye’de bulunuyor.

Bunun ekonomik değer olarak karşılığı 1 trilyon dolardan daha fazla zenginlik demek.

Ham ya da yarı rafine halde sattığımız bordan yıllık sadece 102 milyon dolar, bor ürünleri ihracatından ise yıllık sadece 106 milyon dolar gelir elde ediyoruz.

Ve maalesef 90 milyar dolar civarındaki dünya bor ürünleri piyasasındaki payımız yüzde 1’i bile geçmiyor.

Ve şimdi sıkı durun:

Hammadde olarak Dünya üretiminin yüzde 32’sini gerçekleştiren Türkiye, dünyanın en zengin Bor yataklarına sahip olduğu halde, yurt dışına ihraç ettiği tinkal ve borakstan üretilen sodyum perboratın ithalatçısı konumundadır.

Sodyum perboratın ne olduğunu merak edenler Google’da arattığında çamaşır suyu olduğunu göreceklerdir.

İşte durum ortadadır.

Yazımın konusu bor madenlerinin değer olarak neden yıllarca farkında olmadığımız, gerektiği biçimde işletemediğimiz ve uygun teknolojileri üretip buna uygun açılımlar sağlayamadığımız gibi politik bir tartışma değil. Fakat istenirse böyle de algılanabilir. Bir mahsuru yok.

Yakıt ekonomisi çevre kirliliği ve bunlara mukabil yenilebilir ürünlerden mamul bitkisel yakıtlar, elektrik ve benzinle çalışan hibrit otomobiller der dururuz.

Evet, aynen deriz ve dururuz. Ne yaparız hiçbir şey. Elalem çalışırken bizim bakmamıza, “adamlar yapmış kardeşim” diyerek ağzımız açık seyretmemize hiç gerek yok.

Toyota, ilki 1997’de Japonya’da satışa sunulan hibrit otomobillerden bugüne kadar 2 milyon adete yakın satmış.

Hibrit ne?

Yani şöyle, trafiğin yoğun olduğu ve emisyon değerleri konusunda havaya en yoğun karbonmonoksit yayılımının oluştuğu şehir içi trafiğinde aracınızın motorunu elektrik konumuna, daha yüksek hızlarda seyretmek için ise benzin konumuna alarak hem yakıt tasarrufu hem de daha fazla oksijen sağlamış olursunuz. Ekonomi artı temiz hava.
Bundan iyisi mi var diyenlere cevabım, evet bundan iyisi var. Ve hem bunu yapabilecek akla, mühendisliğe ve okumuşluğa, hem de yukarıda belirttiğim üzere bol miktarda enerjiye ya da hammaddeye sahibiz.

İşte yazımın da asıl konusu budur.

Yurtdışında, özellikle Amerika’da pille çalışan otomobiller üzerine bazı örnek çalışmalar mevcut. Özellikle Rutgers Üniversitesi araştırma geliştirme merkezinde geliştirilen prototip otomobille, bir depo sodyum bora hidrat çözeltisi kullanılarak 600 km. yol alınabilmiştir.

Sodyum bora hidrat nedir?

Kahramanımız bordan elde edilen ve unu andıran beyaz toz görünümlü bir madde. Sodyum bora hidrat sadece suda eriterek elde edilen adına Notrium dediğimiz enerji yoğunluğu yani gelecekte benzinin yerini alacak olan mucizevî yakıt.

Bu yakıtın önemi ise patlayıcı olan hidrojen gazını serbest halde değil de sözünü ettiğimiz bileşikte depo edebilmesinden kaynaklanıyor. Zira hiçbirimiz araçlarımızın şasileri üzerine yerleştirilmiş hidrojen bombalarının üzerinde seyahat etmek istemeyiz.

İşte mucizevî sonuç;

Sodyum bora hidratın yakıt pillerine sağladığı enerji yoğunluğu, içten yanmalı benzin motorlarının enerji yoğunluğuna eşit. Yani bu, bir depo benzinle 600 km. gidebilen bir araç pil teknolojisi ve hidrojen gazıyla da bir depo ile 600 km. yol alabilir anlamına geliyor.

Daha ne olsun.

Pekâlâ, sorun nerede?

Sorun zihniyette efendim, sorun kafalarda.

Sorun sanayi ve enerji bürokratlarımızda, üniversitelerimizde, topluca bilim ve teknoloji adına akıl ve fikir yürütmekle mükellef bilumum vatan evlatlarında.

Dünyan 47. büyük üniversitesi konumundaki Rutgers Üniversitesi Profesörleri hidrojen gazı ile çalışan güvenli otomobiller geliştirme çabasıyla iştigal ederken bizim bilim yuvalarımızdaki profesörlerimiz nelerle iştigal ediyordu acaba?

Ya da şu koca ülkeye bir fayda sağlayacak ne bir proje ne de bir teknoloji geliştirmekten yoksun sözüm ona sanayici güruh neyin kavgasını veriyordu sizce?

Tofaş kuş familyasını sözde araba diye üretip de kakalamadı mı bazıları bize yıllarca?

Artık bu saatten sonra konuyu politikleştirmeye ve suçlu aramaya lüzum yok.

Amerika bor ihracatını yasaklamış durumda. Bizimse yılda 200 milyon dolar için bol kepçeden hammadde israf etmemize gerek yok.

Geleceğin petrolünün hammaddesini yüzde 65’lik bir potansiyelle elinde bulunduran bir ülkenin insanları olarak, şimdi şapkamızı önümüze alıp düşünmenin ve bir an önce harekete geçmenin vaktidir.

Bu madeni işleyecek tesisleri nasıl kurabileceğimizi,

Bunu enerjiye çevirecek ve yakıt kaynakları imal edecek teknolojiye nasıl sahip olabileceğimizi ve bunu nasıl geliştireceğimizi,

Ve sonra, bu yakıtlarla çalışacak otomobil tank uçak, uzay mekiği vs nasıl üreteceğimizi düşünmeli ve planlamalıyız.

Ben üzerime düşeni yaptım. Un var, su var, şeker var.

Gerisini helvacılar düşünsün.

Salih ÖZDERYA - Haber 7 
sozderya@yahoo.com

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL