Sanal oruç!
NANO teknoloji almış başını giderken, 21 yüzyılda dünya uydusunu kapı komşusu yapmışken, çocukların, Orhan Babayı jüri üyesi olarak tanıması elbette çok doğal. Sanal aşklardan intiharlar başlamışken, bir ömür boyu aynı yastıkta kocayamamalar da garipsenemez tabii ki..
Bayramlaşmaların yerini cep mesajları, kabir ziyaretlerini ise yeller almışken, aşk dolu bakışlara denk e-mailler yazılırken, küfür hat safhada her anımıza yayılması da gayet normal değil mi? . Kim kiminle nerede ne yapıyorlar tavan, özümüz sözümüzle başlayan cümleler taban yaptı.
Mısır ekmeğinin tadını İstanbullum bilmiyor, yeni nesil bozama burun kıvırıyor. Ama gelin görün ki, Ramazanlarımızın helaki beni mahvı perişan ediyor.
Metro; en hızlı ulaşım aracı olduğuna göre, elbette ki araçları olanların bile ramazan günü o akıllara zarar trafiği çekmemek adına evlerine bu şekilde gitmeleri çok mantıklı. Sabah, ellerinde kahveleri ile işyerlerine gitmekte olan insanlarımızla aynı güzergahta giden, bir aziz yürek anlatıyor.
İnanılır gibi değildi Serdem!
Elbette ki oruç tutmak zorunda değil kimse. Bu Allah ile kul arasında ama kula bu şekilde nezaketsiz davranmak kulla kul arasında. Komşun açken uyuma diyorlar, ama oruç tutanlara saygı göstermiyorlar.
Dedim ki “dur bi sakin ol!”... Belki haklıydı belki haksız, belli ki çok içerlemişti. Hatta elinde tahlilleri ile kemoterapi gören bir adamcağızın yardım isteğine kimsenin kulak asmadığını da ifade edince, anladım ki bu yolculuk ona iyi gelmemiş. Keşke arabanı alsaydın diyecektim ama... Dur daha bitmedi, elinde hurma ile kitap okuyan kızı anlatmadım daha...
Velhasıl kelam... Beni aldı bir düşünce, düşün düşün ...
Geçen yıl onca sıcağa rağmen, zayıflamak için ölüm diyetine giren kız arkadaşım geldi aklıma. Kızcağaz kendini paralamış, o sıcaklarda iki lokma salatalık ve lahana çorbasıyla tam 3 ay geçirmişti. Zayıflamış mıydı? Evet...
Gerçi sonrasında verdiği tüm kiloları geri aldı ama olsun! Azmetti o yaz için ve başaracağını başardı. Bu yaz, aşırı sıcak sebebiyle oruç tutamayacağını söylediğinde, geçen yazı ona hatırlatmadım bile... Hem bana neydi ki? Ben kendimden mesul değil miydim?
Dün adamın biri, sokakta bir yabancı ile kavga ederken şöyle diyordu: “Kardeşim, yürü git. Zaten oruçluyum! Sinirim tepemde...”
Mukaddes emanetlerimizin kıymetsizleştiği bir devirde yaşadığımızı bile bile, sahip çıkma telaşımın natamamlığını düşündüğümde, içimde karamsar bir duygu belirdi. Çocuklarımızın çocukları, şimdiler de eski bayramlar dediğimiz gibi acaba ileride Ramazan aylarımız için eski Ramazanlar mı diyecekler?
Neresinden tutsak kopuyor sahip olduğumuz ipler. Aydınlık sandığımız gölgelerde kaybediyoruz bizi biz yapan değerleri ve daha bencil oluyoruz, daha kanatan...
Oruç tutmak ya da tutmamak değil mesele... Mühim olan bu ayın bilincinde olamamak. Görüyorum ki, çok geç kalmışım bu yazıyı yazmak için. Ben, sen, o, bizler başı çekiyoruz bu kötü kaderin vücut bulmasında.
Bodoslama atlarken yeni çağın buluşlarına, varlık sebebimizi elimizin tersiyle itiyoruz.
Yalancı güllere koşuyoruz, ayağımızın altında ki papatyaları eze eze. Gül soluyor, papatyalar ölüyor ve elimiz boş dönüyoruz hanelerimize... Vah ki ne vah şu takındığımız hallerimize.
Diyeceksiniz ki Serdem sen tavında mı yaşıyorsun bu mübarek ayı?
Yok hayır asla... Yüzüm kızarıyor, utanıyorum, sıkılıyorum bunları yazarken... Ne yaptınız bana? Ne yaptık bize?
Hep diyorum ama anlatamıyorum. Patronun karşına çıkarken takındığımız üsturubu, Yaratıcının karşında iken neden takınamıyoruz?
En azından bu mübarek ayda niçin, tutamasak ta orucumuzu, tutanlara neden saygılı olamıyoruz?
Başı açık kapalı mevzuu değil benim bahsettiğim... Birbirimize olan sıcak bakışların soğumasından söz ediyorum ben. Ya bilirkişi edasıyla tutmayanı karalıyoruz, ya da tutamıyoruz çünki sıcakları bahane ediyoruz. Çok uzun günler deyip, “Allah affetsin^e sığınıyoruz. Tamam hepsine eyvallah da yokmuş gibi neden yapıyoruz ?
Aslında en kıymetlimiz olan bu ayı niçin hiç sayıyoruz?
“İftarlarımızda israftan kaçınalım” diye bas bas bağırınırken, biri çıkıyor ve diyor ki sen kendine bak. İyi peki ben kendime bakarım ama neden muhalefet ortamı yaratıyoruz?
Herkes çok biliyor, herkes ulema... Sitem dolu oldu bu yazım ama olsun. Kendime de edecek sitemlerim var hem de en zaliminden!
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Anlatanların ve anlayanların çok olduğunu bir memleket için tüm dileklerim...
Ön tekerlek çamura doğru gidiyor... İmdat! İmdat...
Serdem Çoşkun - Haber 7
serdemcoskun@gmail.com
-
vatandaş 14 yıl önce Şikayet EtSöylenecek bir şey var.... "Dinde zorlama yoktur insan hürdür elbette, İster dünyada pişer ister ahirette..."Beğen Toplam 2 beğeni
-
akil aktepe 14 yıl önce Şikayet Et........ Oruç tutmayan insanları hor görmem, kınamam ve saygı duyarım. Ama gözümün içine bakarak sıgara tüttürüp, eline aldığı dürümü gere gere yiyen insanların niye bana saygısı yok. Saygı karşılıklıdır. Vallaha bu tarz insanlara saygı duymuyorum.Ticari olarak alışveriş asla yapmam, İhtiyaçları halinde inanın yardım bile etmem. (Ramazan ayı boyunca oruç tutmadığını dahi anlayamadığım, onaların baba benim de onlara saygılı davrandığımız insanlar müstesna.Beğen Toplam 4 beğeni