Vatandaşın en doğal hakkı olan protesto ve telin yürüyüşleri bir refleks açısından önemlidir.

Ama siyasi parti binalarına ve medya kuruluşlarına saldırmak tam anlamıyla bir provokasyondur ve bu tepki terör destekçilerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz.

Devletin kolluk güçleri varken vatandaşın kendine böyle saçma görevler addetmesi ancak keskinleşen kutupları birbirine çeker. Bu da hedefleri iç huzuru baltalamak isteyen üst aklın ve onun türevlerinin rüyalarında hayal ettikleri bir şey olur. O yüzden herkes kendi görev alanında bu mücadeleyi sürdürmeli.

Biz toplumun mayasına yönelik saldırıları ama’sız, lakin’siz bir şekilde şiddetle kınıyoruz. Keza dün itibariyle terör örgütünün siyasi uzantısı partinin de genel merkezine bir saldırı oldu. Sonrasında eş başkanları çıkıp tam da kendine yakışanı yaparak yine ölüm çağrısı yaptı.

Açıklama aynen şöyle: "Size evinizi, işyerinizi, partinizi yakmaya yıkmaya çalışanlara karşılık vermeniz hakkınızdır, onları anasından doğduğuna pişman edin.”

Anasından doğduğuna pişman etmek! Doğmuş olabilirsin ama bundan sonra öleceksin demek. Bir de sürü psikolojisiyle hareket eden bir kitle için ne bulunmaz bir nimet. 6-8 Ekim olaylarında hayatını kaybeden 50 kişinin kanı elinde kurumamışken yeni bir çağrı daha yapıyor.

Düşünün AK Partili bir bakan çıkıp böyle bir cümle kursaydı ne olurdu? Anında linç kampanyası başlatılır, bir anda itibarsızlaştırma operasyonları için düğmeye basılır, akşam Taksim’de miting bile düzenlenirdi.

Peki Demirtaş’ın bu ölüm kokan cümlelerini Hürriyet okuyucularına nasıl duyurdu dersiniz?

Demirtaş’tan önemli açıklamalar. Ne kadar önemli ne kadar önemli. 6-8 Ekim’de öldürdüğü 50 kişi yetmemiş olacak ki bu kez çıtayı 100 mü 200 mü olarak belirledi ki, Hürriyet de bu açıklamayı önemli görmüş.

Tarafsız, özgür basın safsatası ile kendini mağdur etme peşinde olan bir basın kuruluşu ancak bu kadar kendini küçük düşürebilir.

Cizre belediye eş başkanı Leyla İmret İngiliz’e verdiği kanalizasyon sıçratması açıklamasında ‘Türkiye ile savaş yürütüyoruz” diyor. Hürriyet haberi görmüyor.

Türk solundan transfer Figen Yüksekdağ terör örgütünün tv kanalında yaptığı açıklamada savaş çağrısı yapıyor ama ne hikmetse haber yine aynı grubun yayın organlarında yer almıyor.

Sonrasında Taner Yıldız’ın Demirtaş’ın söylediği "Git Dağlıca'da nöbet tut" sözlerine verdiği "Sen de etek giyip Kandil'e çık" sözlerini tehlikeli polemik olarak haber yapıyor.

Bir fark var. Bu polemik ne zaman tehlikeli oluyor? Tabi ki Taner Yıldız’ın açıklamasından sonra. Misal Demirtaş’ın açıklaması tehlikeli değil. Gayet sıradan, hatta yerli yerinde bir söz.

Cizre'de sokağa çıkma yasağı var. Bölücü örgütün sözcülerinden biri PKK'nın TV'sine bağlanıp ağlayarak "Bitiyoruz. Elimizde eleman kalmadı. Bize yardım edin. Cizre'ye yardım edin" diyerek telefonu kapatıyor. Hop birkaç saat sonra HDP heyeti Cizre için yola çıkıyor. Devletin teröristleri ablukaya aldığı bir vakitte maksatları dokunulmazlık zırhıyla bu ablukayı delmek. Peki bu haber nasıl yer buluyor bağımsız basında? Bakan ve vekiller Cizre'ye giremedi. Her şey ayan beyan ortadayken daha fazla söze de yoruma da gerek yok.

Haberin tafsilatlı kısmı burada ( http://www.haber7.com/guncel/haber/1547746-pkkli-yayinda-aglayarak-itiraf-etti-bitiyoruz )

Ha bu arada dün ortalığı ayağa kaldıran Gazeteciler Cemiyeti, Star medya grubunun patronu kurşun yağmuruna tutulurken kuru bir kınama, Yeni Şafak kurşunlanırken yalandan bir açıklama ama Hürriyet’in camları kırılınca heyet halinde ziyaret. Protesto yürüyüşü, sloganlar falan…

Türkiye’de yüzde 69’u muhalif olan basın ve onun cemiyeti böyledir. Tek dertleri ‘gazeteciliktir!’ Başka da bir istekleri yoktur. Ne diyordu ünlü düşünür “Yersen armut var sulu sulu dolapta.”

serkan.ustuner@haber7.com

@sustuner