Başbakan Ahmet Davutoğlu iki gün içinde öyle baş döndürücü bir diplomasi yürüttü ki, Türkiye bir anda birkaç cephede birden mevzi kazanırken Başbakan Davutoğlu’nun haklı dış politikasını bir kez daha teyit etti.

Önce İran’la bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Ana hatları ticari olan ama arka planında Suriye'de yaşanan vahşetin de masaya yatırıldığı görüşmeler gerçekleştirdi.

Türkiye, Rusya'dan boşalan pazar payını İran’la dolduracak. Bu hamlenin en büyük golü Rusya'ya. Sonuçta en büyük müttefiki bir numaralı düşmanıyla epey geniş hacimli bir alışveriş yapacak.

Tabii İran görüşmesinde Başbakan Davutoğlu’nun yaptığı tarihi hatırlatmalar önemliydi. Size herkes ambargo uyguladığı zaman Türkiye’nin ambargoyu deldiğini ve İran’ı yalnız bırakmayan tek ülke olduğunun altını çizdi.

Şimdi Ruhani'nin Nisan ayında Türkiye ziyareti var. Bu da ilişkilerin en azından ticari alanda büyüyeceğine işaret.

Not: İran ‘in elinde Suriye'de öldürülen Müslümanların kanı vardır. Tabii devlet aklı başka düşünmeli ve ona göre hareket etmeli.

İran sonrası AB ülkeleri liderleriyle bir araya gelen Davutoğlu dünyanın beklemediği bir hamleyle tüm AB ülkelerini köşeye sıkıştırdı.

Türkiye ne dedi Almanya nezdinde AB'ye:

“Mültecilerin hepsini biz alırız ama 3 milyar Euro daha ve vizesiz seyahat.”

AB'nin ve dünyanın gündemine adeta bir bomba gibi düşen bu öneri tüm Avrupa’nın aydınlanma cağıyla bulanmış zihnini allak bullak etti.

Bu yıllardır oyalama taktikleriyle Türkiye’yi geçiştiren Avrupa Birliği’ne 50 yılın golü oldu.

Şimdi açılacak fasılların ardından AK Parti üzerine düşeni yaparak kanunları Meclis'e getirecek tabii muhalefet takoz olmazsa.

AB yine ayni taktiği uygulamak isterse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi otobüsler de sınır kapısı da hazır. Biz 2.7 milyon kardeşimizi bağrımıza basarız, geri kalanı da siz misafir edersiniz.

Davutoğlu’nun bu hamlesinden sonra aklıma üniversite yıllarında bize bir ufuk çizen Ahmet Hoca’nın Derin Strateji kitabındaki şu satırlar aklıma geldi:

“Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihî sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye Tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjoktürlere daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.”

serkan.ustuner@haber7.com

twitter: sustuner