Taha Akyol
Taha Akyol
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Cumhuriyet ve iktisat

GİRİŞ 01.11.2008 GÜNCELLEME 01.11.2008 YAZARLAR

İSMET İnönü, cumhuriyet döneminde “devletçiliğin” en önemli ismidir. En önemli diyorum, çünkü iktisadi doktrin olarak “devletçiliğe” Atatürk’ten daha fazla inanmaktadır; Kadro dergisindeki “Mutedil Devletçilik” yazısıyla açık tavrını koyduğu gibi, bu politikayı başvekil olarak yürüten de kendisidir.
Atatürk ise “devletçi” ekonomi politikalarını yürüten değil, denetleyen durumundadır. İleride millete bağışlayacağı çiftlik, fabrika, hisse senetlerine sahip olduğu için de ‘piyasa’ya İnönü’den daha fazla aşinadır.
Daha dinamik bir ekonomi isteyen Atatürk’le İnönü arasında tartışmalar başlamıştır. Atatürk, iş dünyasına yakın Celal Bayar’ı 1932’de İktisat Vekili, ardından 1937’de Başvekil yapacaktır.
İnönü ile Bayar’ın hükümet programlarını mukayese edin; Bayar’ınki daha iktisadi ve ayrıntılıdır. İnönü’nün programları daha siyasi ve geneldir.

En büyük iktisatçı?
Atatürk’ün öfkeli bir şekilde İnönü’yü başvekillikten uzaklaştırıp Celal Bayar’ı getirmesinin siyasi ve psikolojik sebepleri vardır. İnönü, “Daima aşağıdan alan ben oldum” demiştir ki öyledir.
O sırada Atatürk “En büyük iktisatçımız Celal Bey’dir” diye konuşmuştur. Halbuki Bayar ‘ekonomist’ değildi. Sadece, İttihatçıların “milli bankacılık” politikası döneminde bir bankada çalışmış, piyasayla bu şekilde tanışmıştı.
Atatürk’ün Bayar’ı böylesine övmesinde İnönü’ye duyduğu tepkinin rolü vardır ama bu sözleri asker kökenli siyasi kadrodaki iktisat bilgi ve tecrübesinin ne kadar sınırlı olduğunu da göstermektedir; gerçekten ekipte Bayar’dan ötesi yoktur.
Peki, İnönü? Başvekillikteki ilk yıllarını şöyle anlatır:
“İlk seneler, vakit vakit, gerek para değerinde uğradığımız dalgalanmalardan, gerek ticaret dengesinde çektiğimiz güçlüklerden, iktisadi sebep aramaktan ziyade siyasi sebep aramaya meylimiz vardı. Zannederdik ki, paramızın değerini mahsus düşürüyorlar. Zannederdik ki, ticaret dengemizi bozmak için memleket aleyhine kurulmuş tertipler ve siyasi anlaşmalar vardır... Tahminlerimizde ifrata kaçtığımızı söylerken, tabii bunun bir kısmının da gerçek olduğunu belirtmeliyim.”

Atatürkçü ekonomi?
Hem yabancılar bir tuzak mı kuruyor diye endişe ederler, teyakkuzdadırlar... Hem Sovyet, İngiliz, Amerikan uzmanlarını getirip raporlar hazırlattırırlar. Dış borç ve yabancı sermaye bulmaya çalışırlar.
Gayretleri gerçekten idealistçedir.
Şunu da unutmamak lazım; Cumhuriyet, 1880’den itibaren Darülfünun’da “İlm-i Servet” (ekonomi) okumuş, Osmanlı bakanlıklarında yetişmiş bir bürokrasiyi de devralmıştı. İktisat tarihçisi Roger Owen, o dönemde Türkiye’nin Mısır ve İran’dan daha iyi iktisadi performans göstermesinde bu bürokrasinin büyük katkısını belirtir.
Bürokrasi tabii devletçilik yapacaktı! Kalkınmaya lokomotif olacak girişimci sınıf da yeterince güçlenmemişti o zaman.
Neticeten, 1920 ve 30’larda Türkiye’yi yönetenler ellerinden geleni yapmışlar, genelde başarılı da olmuşlardır. Ama onlara bakarak bir iktisat teorisi, bir “Atatürkçü ekonomi sistemi” falan çıkarılamaz.
Bugün piyasa ekonomisini savunanlar da devlet müdahalesini savunanlar da, gerekçelerini 1930’larda değil, çağımızın muazzam ve fevkalade karmaşık iktisat birikiminde aramalıdırlar.
Cumhuriyetin ulaştığı ekonomik düzey de bunu gerektirir.

TAHA AKYOL - MİLLİYET

t.akyol@milliyet.com.tr

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL