Haritaları sürekli güncelleniyor, çünkü...
İsrail’in sınırları, haritası belli değil, sürekli güncelleniyor. Bunun dünyada örneği yok.
“Kudüs’ü aldım” diyor, haritasına ekliyor, Suriye’den “Golan’ı da aldık” diyor yetmiyor, “Batı Şeria’yı da dahil ediyoruz” diyor.
Peki nereye kadar?
Siyonist-evanjelist zihniyete göre harita da sınırlar da belli, “vaat edilmiş topraklar”.
İstanbul belediye seçimleri öncesinde HDP eş başkanı Sezai Temelli izah ediyordu, “buralar” diyordu, “işte buralar vaat edilmiş topraklar” diye Türkiye’nin güneydoğusunu birilerine peşkeş çekiyordu.
İsrail’e öyle bir harita biçmişler ki, şu an işgal ettikleriyle yetinmiyor, daha da fazlasını işgal etme derdinde.
Onlara bu işgal emrini veren zihniyet, “din” odaklı çalışıyor, şifresi de “vaat edilmiş topraklar”.
1920’lerde Filistin topraklarını işgal ederken, dünyanın dört bir yanından Yahudileri o dini motifli şifreyi kullanmak suretiyle ikna edip, getirdiler.
Hala da dini motivasyonla devam ediyorlar.
İşgal devletini kurdular.
Şimdi sıra Mescid-i Aksa’nın yerle bir olup, yerine Yahudi mabedinin inşa edilmesine geldi.
Sonra Mesih’in Zeytin dağına inişi oradan da Rahmet Kapısından Mescid-i Aksa’ya ve Kudüs şehrine girişi vaat ediliyor.
Mesih gelecek ardından da kıyamet kopacak.
Haritayı sürekli güncelleyip, sınırları büyütmeye çalışmanın arka planında, Siyonistleri de yönlendiren evanjelik aklın bu hayali saklı.
Önceki ABD başkanları da bugünküler de Netanyahu da ya da rakibi Benny Gantz da bu hayal için oralarda duruyor.
Meseleleri sadece Filistin değil, sadece Kudüs de değil.
Mısır da var, Suriye de, Irak da, Ürdün de, bütün Ortadoğu onlara göre “vaat edilmiş topraklar”, neredeyse.
Tel Aviv’le başlayıp, bu noktaya kadar gelen ve daha da ileriye gitmesi an meselesi olan bir İsrail haritası var karşımızda.
Vahşice Müslüman öldüren, hunharca saldıran, toprakları, evleri gasp eden, tarihin belki de en acımasız en arsız topluluğu var karşımızda.
ABD’deki o evanjelik zihniyetten aldığı güçle, Ortadoğu’nun ortasında çöktüğü küçük bir alandan, etrafındaki tüm Müslüman ülkelerin yöneticilerini bir şekilde sus pus ettirip, “vaat edilmiş topraklar” yalanıyla terör estiren bir çete var karşımızda.
Öyle ki Kudüs’ü “aldım” diyor, Türkiye’den başka kimseden ses çıkmıyor.
“Suriye’den Golan’ı aldım” diyor, Suriye rejimi bile ses çıkarmıyor, tek tepki Türkiye’den geliyor.
Böylesine bir aymazlık, böylesine bir pişkinliğin tam karşısında herkes eziklik içinde, tek ses çıkaran var o da Türkiye.
Başkan Erdoğan’ın BM kürsüsündeki İsrail temalı konuşması içinde bulunduğumuz vahim tablonun özeti aslında.
Erdoğan konuşunca, bütün dünya şaşkınlık içinde izledi.
Bir çoğu şok oldu, dünyanın bir çok ülkesinin medyasında manşet, tamamında da haber oldu, o sözler.
Halbuki büyütecek bir şey yok, olanı biteni, olması gerekeni söyledi Erdoğan.
Bütün dünyanın bildiğini söyledi. Herkesin gördüğünü gösterdi.
Ama maalesef koca İslam dünyası Osmanlı sonrası öylesine pısırık hale getirilmiş ki, Erdoğan çıkıp, İsrail’e “zalim” deyince, olay oluyor.
Halbuki Erdoğan’ın yaptıklarının yarısını yapan başka islam ülkelerinden de liderler çıkmış olsa, İsrail diye bir problem ortadan kalkmış olacak.
İslam dünyasının hali böyle.
Peki bir de karşı tarafa bakalım.
İsrailliler fena köpürdüler, ABD’li evanjelistler de öyle.
Nasıl olmasın, yüzyıldır sindirdikleri, kendilerine köle ettikleri coğrafyadan, nüfus edemedikleri, darbeyle indiremedikleri, ne yaptılarsa bir türlü durduramadıkları bir adam çıkıyor, gözlerinin içine baka baka, ABD’nin göbeğinde söylüyor tüm bunları yüzlerine.
Yarım asırdır işgal ettikleri Müslüman beldesi Kudüs’te söylese bile o kadar koymazdı onlara.
Erdoğan’ın sözleri sadece Netanyahu’ya, İsrail’e değildi elbet.
Her biri ok gibi olan o cümleler, İsrail’i oraya getiren İngilizlerinden tutun da bugün çobanlığını yapmakla görevli Amerika’ya ve onlarla birlikte hareket eden tüm batılılara söylendi.