Esed dayatmasındaki mezhep vurgusu neyin nesiydi?
CHP, Suriye konferansı düzenledi. Amaç Suriye’de barış, barışın yolu ise Şam’dan yani “Esed’le barışmaktan geçiyor” diyen bir konferanstı.
Sorumlu muhalefet anlayışı bakımından örnek bir davranış, denilebilir.
Hükümet Esed rejimiyle görüşmüyorsa muhalefet yoluyla açık bir diyalog kanalının tutulması önemli sayılabilir.
Ama ısrarla “Esed’le barışın” vurgusunun içi ne kadar dolu, bunun izah edilmesi şart.
Eğer Suriye’de akan kan sadece Esed’le barışmakla durdurulabiliyorsa, Kılıçdaroğlu bunun garantisini verebiliyorsa olabilir, neden olmasın.
Sonuçta dış politikada duygusallığa yer yoktur, ülke çıkarları, milli menfaatler her şeyin üzerindedir.
Peki Esed’le barışmanın akan kanın durdurulmasına ne kadar etkisi olabilir?
Zira Suriye’de Beşar Esed sadece görsel bir figürden ibaret kalmıştır.
Şöyle izah edelim. Mesela Lazkiye’ye bağlı Himeymim’de Rusların önemli bir askeri üssü var.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed oraya yani sözde kendi toprağına Rus komutanlardan izin almadan yaklaşamıyor bile.
Geçen yıl Putin o üssü ziyarete geldiğinde, Esed Rus komutanlardan fırsat bulup, Putin’in yanına bile yanaşamamıştı.
Halep’te de benzer manzara var. Orada da İran üsleri bulunuyor. İran’ın savunma bakanı Halep’e geldiğinde Beşar Esed ve tayfası değil Halep’te görevli İranlılar karşılama yapıyor. Çünkü Halep artık Esed rejiminin bir şehri olmaktan çıkmış.
Beşar Esed’in ordusuna bakalım.
İki önemli birlik var.
Biri 4. Tugay. Komutası Beşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’de.
Mahir Esed ise direk İran Devrim Muhafızlarına bağlı.
Çünkü 4. Tugay denilen sözde Suriye ordusunun içerisinde Suriyeli asker neredeyse hiç kalmadı, silahlı savaşanların büyük çoğunluğu İranlı general Kasım Süleymani’nin organize ettiği Şii milislerden oluşuyor.
Suriye ordusunun bir diğer büyük birliğinin adı 5. Tugay.
Onun başında da Hasan Süheyl adlı bir Suriyeli komutan var.
Komutan Suriyeli ama Beşar Esed’e tabi değil emirleri bizzat Rusya Genelkurmay Başkanlığından alıyor. Çünkü onun başında olduğu 5. Tugay’ı kuran da, Hasan Süheyl’i oraya getiren de, askerlerin silahlarından postallarına kadar tüm gereksinimlerini karşılayan da Ruslar.
Biri İran’a diğeri Rusya’ya direk bağlı olan bu iki birlik zaman zaman Suriye içerisinde bazı bölgelerde anlaşmazlığa düşüp, kendi aralarında çatışmaya bile girebiliyor. Geçen Ocak ayında örneği yaşandı. Hama’da Rusya ve İran arasındaki ihtilaf sonucu iki birlik çatıştı, 100’den fazla milis öldü.
Yani Rusya ile İran Esed üzerinde öyle bir hakimiyet kurmuş ki, görüş ayrılığı yaşadıklarında bile Esed’in ordularını kendi aralarında çatıştırabiliyorlar.
Beşar Esed’in figüranlığı sadece orduyla sabit değil. Siyaseten de öyle.
Rusya ile İran neyi yapması gerektiğini söylüyorlarsa, harfiyen uyguluyor.
Bugün Rusya ile İran, kağıt üzerinde Esed’e ait ne varsa, sahiplenmiş durumdalar.
Türkiye gerçekçi davranarak, 2016’dan itibaren Rusya ve İran’la bir süreç başlattı.
Beşar Esed’le boş yere vakit harcamak yerine direk onun patronlarıyla görüştü.
Mesela üçlü zirve sonrası Esed birden PKK unsurlarını terör örgütü ilan etti.
Talimat Rusya ve İran’dan gelmişti.
Suriyeli muhaliflerle ilgili af da çıkarmıştı, o da Rus-İran emriydi.
Bu iki gelişmeye 1998’de imzalanan Adana mutabakatı vurgusunu da ekleyecek olursak, Rusya ve İran’ın Türkiye’ye “Esed’le diyalog kurun” tavsiyesinde bulunduğunu görebiliriz.
Rusya ve İran, PKK ve Suriye’de kesin çözüm konularında garantiler verebiliyorsa, Türkiye bu önerileri takip edecektir.
Bu anlamda, İran ve Rusya’yla mevcut olarak yürütülen politikalar, CHP’nin “Esed’le barışın” dayatmasını sanki biraz gereksiz kılıyor.
Şundan eminiz. Esed, Türkiye ile barışmak için kesinlikle can atıyordur. Buna zerre kadar şüphe yok.
Ama böyle bir şeye gerek var mı acaba?
CHP’nin ısrarının perde arkasında Beşar Esed’in çocuklarını, annelerini, babalarını katlettiği, evlerini yerle bir ettiği ve bu yüzden Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan milyonlarca Suriyeliyi kışkırtmak gibi bir amacı yoktur, umarız.
CHP, Esed güzellemesi yaparken Suriyeli muhalifleri de es geçmediklerini vurguluyor. Peki o zaman Özgür Suriye Ordusunu, terör örgütü ilan edenler, kendileri değil miydi?
Kaldı ki “barış konferansı” düzenlediler ama rejim temsilcileriyle PYD terör örgütünün destekçilerini ağırlarken, muhaliflerden kimseyi çağırmadılar.
Kılıçdaroğlu barış mesajları verirken satır aralarında “mezhep” vurgusu yapmaktan da geri durmadı.
Türkiye’nin Suriye politikasının yerle bir edildiğini söyledi, Türkiye’yi Suriye’de mezhepçilik yapmakla itham etti.
Bir barış konferansında kendi ülkesini mezhepçilikle suçlayan Kılıçdaroğlu acaba neyi kast etti?
Türkiye, Nusayri olduğu için mi Beşar Esed’i cephe alıyor, bunu mu demeye getirdi?
2011’e kadar yüzde 90’ı Sünni olan şu an ise Şam ve Halep gibi iki büyük vilayeti, Şii şehirlerine dönüştürülen Suriye’de, Türkiye mi mezhepçilik yapıyor, yoksa başkaları mı?
Ortada böyle bir Şii gerçekliği dururken; Suriye’den kaçanları, Sünni, Ermeni, Nusayri, Kürt demeden misafir eden Türkiye’yi mezhepçilikle suçlamanın ne alemi vardı, Sayın Kılıçdaroğlu izah etse, barış konferansının amacı daha net anlaşılacaktır.
-
vatandaş. 5 yıl önce Şikayet EtChp bu işin ciddiyetinden o kadar uzak ki şaşırmadık yaaaa bir ülke talan oldu mahvoldu müslümanlar perişan oldu bunlar işin siyasetinde iyiki reisimiz var mazlumların hamisi zalimin karşısında bir dik duruşu olan bir lider doğdu Allah razı olsun.....Beğen Toplam 2 beğeni
-
Vurucu 5 yıl önce Şikayet EtDerdi başka kemalın...Beğen Toplam 5 beğeni