Zirveyi baltalamak için harekete geçtiler
Türkiye çok önemli bir oluşumun öncülüğünü yapıyor. Birleşik Arap Emirlikleri ise bundan rahatsız öyle ki 6 müslüman ülkenin yer aldığı örgütlenmeyi engellemek üzere hemen harekete geçtiler.
Oluşumun mimarları, Türkiye-Malezya ve Pakistan.
Arkalarında üç ülke daha var, İran, Endonezya bir de Katar.
Bu teşkilatın temeli geçtiğimiz Eylül ayında BM Genel Kurul toplantılarında atılmıştı.
Başkan Erdoğan, Pakistan Başbakanı İmran Han ve Malezya Başbakanı Mahattir Muhammed ile bir araya gelmişti.
Bu üç ülke dünyadaki islam düşmanlığına karşı ortak bir televizyon kanalı kurma fikrinde anlaşmışlardı.
Proje sadece medya ortaklığıyla sınırlı değil.
Ekonomik, ticari, kültürel, siyasi ve teknolojik alanda önemli işbirlikleri de var.
Aslında buna benzer başka örgütler mevcut.
D-8 ya da İslam İşbirliği Teşkilatı gibi.
Fakat her ikisi de son yıllarda çözüm üretemez pozisyondalar.
Öyle ki Türkiye olmasa İslam İşbirliği Teşkilatı, Kudüs’ün İsrail Başkenti ilan edilmesine bile ses çıkaramaz haldeydi.
Mevcut örgütlerden daha etkili, daha dinamik, direk çözüme odaklı, bürokrasiye, siyasi baskılara ya da dış etkenlere boyun eğilmeyen bir oluşum.
İşte bu oluşumun ilk toplantısı Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da yapıldı.
Daha ilk toplantıda Pakistan üzerinden yürütülen bir engelleme girişimiyle karşılaşıldı.
Zirveye Pakistan Başbakanı İmrah Han katılmadı veya katılamadı.
Zirveden iki gün önce Pakistan Başbakanı İmran Han Cenevre’deydi ve Başkan Erdoğan’la bir araya gelmişti. Yani liderler arasında bir sorun yoktu.
Belli ki dış bir etken Pakistan’a “oraya sakın gitme” diye baskı kurmuştu.
Hatta tehdit etmişti.
Zirveden 5 gün önce BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed, Pakistan Genelkurmay Başkanı Cavid Bawja ile görüştü.
Ne konuştular bilinmiyor.
Ama İmran Han’ın Malezya ziyaretini iptal etme kararı o görüşme sonrası alındı.
Acaba BAE, Pakistan başbakanını ordu üzerinden tehdit mi etmişti?
Pakistan güçlü bir ülke. Her ne kadar Pervez Müşerref örneği ortada dursa da ordunun siyasete karışma sevdası bitmiş değil.
Müşerref darbeciydi ama sonrasında da darbe girişimleri hiç eksik olmadı, Pakistan’da.
Pakistan Suudi Arabistan-BAE eksenine zaman zaman diş gösterse de bu ikilinin olumsuz etkilerinden de tam olarak sıyrılamıyor.
Arkada bir de ABD tehditleri var, elbette.
Türkiye, Pakistan, Malezya, Katar, Endonezya ve İran’ın içerisinde yer aldığı yeni oluşum, BAE’yi rahatsız etti dedik.
Pakistan’a yönelik bu baskı ihtimalinin dışında daha somut rahatsızlık verileri de mevcut.
Mesela zirveye birkaç gün kala Körfez medyası İslam İşbirliği Teşkilatı vurgusu yapmaya başladı.
Böyle bir teşkilat varken neden yenisine ihtiyaç duyuluyor, benzerinden kara propagandalar yürütüldü.
İslam İşbirliği Teşkilatından gelecek tepkiler hesaplanmıştı. Bu nedenle teşkilata üye 56 ülkeye davet gönderildi. Ancak sadece 20’sinden olumlu dönüş alındı.
Suudi Arabistan da nezaketen davet edilmişti. Gelmeyecekleri belliydi ama daha da ötesini yaptılar, direk Malezya Başbakanını arayıp, “bu toplantının adresi İslam İşbirliği Teşkilatıdır” diye tepki gösterdiler.
İsminin açıklanmasını istemeyen Suudi bir yetkili Pakistan medyasına yaptığı açıklamada körfez ülkelerinin bu toplantıdan büyük endişe duyduğunu aktardı.
Suudi Arabistan’ın, Türkiye-Katar-İran üçlüsü tarafından bölgede tecrit edilme korkusu yaşadığı vurgulandı. Bu korkuyu Riyad’a pompalayan tarafın ise BAE olduğuna dikkat çekildi.
Bahreyn, bu zirveye katılıyor diye, Katar’a sert tepki gösterdi.
Bahreyn’in Dışişleri Bakanı geçen hafta Riyad’daki Körfez İşbirliği toplantısına başbakanını gönderen Katar Emirine çıkışıp, “bizim toplantımıza katılmıyorsun ama dünyanın öbür ucuna gidiyorsun” dedi.
Görünen o ki bu yeni oluşum daha resmi olarak başlamadan dengeleri alt üst etti.
Birileri fena halde endişeli.
Ve onlar Müslüman ülkeler.
Asıl sıkıntı burada.
Oysa İslam İşbirliği Teşkilatı, kuruluş amaçlarında ilerlese, işlevsel bir yapısı olsa ve bu yapısını koruyabilse, elbette yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulmaz.
Ama BAE ve onun etkisiyle İsrail-ABD maşası haline gelen Suudi Arabistan ve Bahreyn gibi güçlü ülkeler maalesef Müslüman ülkelerin işbirliklerini değil Siyonist zihniyetin temsilcisi konumundalar.
Onlar saflarını belirlemiş ve bu yerlerini terk etmemede ısrar ediyorlarsa o zaman yapacak bir şey yok.
Bu durumdan memnun olanlar yerinde kalır, bu duruma tepki verenler ise yeni bir düzen kurup, orada yerlerini alır.