Salgın var, saat 21.00 sonrası sokağa çıkılmıyor.
Ama bir grup öğrenci dışarda üstelik üniversite binasını işgal ediyorlar.

Sokağa çıkma yasağına tepki değil.
Zaten bunu yapamazlar.
Çünkü geçen yıl “Avrupa’da her yerde kısıtlama var sokağa çıkmak yasak, bizde neden serbest” diye ortalığı karıştırmaya kalkanlar da onlardı.

İstanbul’da herkesin evinde olduğu sırada onlar kuralı hiçe sayıyorlar.
Bu dünyanın her yerinde zorunlu bir polis müdahalesi gerektirir.
Anlatmaya gerek yok.
ABD’de, Hollanda’da, İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de yasak saatlerde sokağa çıkanların başına neler geliyor, gördük, görmeye de devam ediyoruz.

İşin ikinci boyutu, üniversite işgali.
Sokağa çıkma kısıtlaması olmasa dahi bir üniversitenin işgal edilmesi de dünyanın her yerinde polis müdahalesiyle sonuçlanır.
İtalya’da geçenlerde lise öğrencileri karantina protestosunda okullarının önünde eylem yapınca, polisten sağlam bir dayak yemişlerdi.
Fransa’da 3 yıl önce Sorbonne üniversitesinde eylem yapan öğrencilere uygulanan polis şiddeti de cabasıydı.

Hem kuralı ihlal et hem üniversiteyi işgal et. Çifte suç.
Polis ne yaptı?
Sadece görevini, kamu düzenini korumaya çalıştı.

“Polis şiddeti” diye yalanlarla ortalığı karıştıranlar, “aşağıdan git" dediği halde polisin o lafını montajlayıp servis ettiler.
Militanlar polis aracına saldırıken, "polis aracı kalabalığı eziyor" palavrasını dolaşıma soktular.

“Özgürlükler” ülkesi Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da daha geçen hafta polis tomadan tazyikli suyu, yol kenarındaki kadın göstericinin üzerine öyle bir sıktı ki, kadın saniyede kendini duvarda buldu ve yaralandı. Sonra ne oldu?
Devlet o polise tek laf ettirmedi, “polis görevini yaptı” denildi.

Kimse İstanbul’da sokağa çıkılmayan saatte, üniversite basanlara yönelik polis müdahalesini, dünyadaki bilhassa da Avrupa’daki emsalleriyle kıyaslatmaya kalkmasın. Bunun bedeli oralarda çok ama çok ağır oluyor.

Kaldı ki şu da var?
Üniversite basanların çoğunluğu o okulun öğrencileri bile değiller, bir çoğu yasa dışı örgütlerin sabıkalı üyesi.

İşin bir de dini değerlere yönelik saldırı tarafı var. Kabe’ye yönelik hakaret.
Üniversite binasının kapısına LGBT paçavrası asmak.
Bu mudur istenilen?
Kabe’yi ayaklar altına al, LGBT paçavrasını el üstünde tut.
Amaç bu mudur?

CHP Genel başkanı diyor ki, “o gençlerin yanındayız”.
Yani öğrencilere gazı verip, üniversite bastırmak mı istiyorsunuz?

DEVA Partisinin genel başkanı, destek çıkıyor, “duruşumuz budur” diyor.
Nasıl bir duruştur bu?
Partinizin kurucularından birinin protesto ettiğiniz rektörün danışmanlığını yapması mıdır?
Yoksa Kabe’yi ayaklar altına alıp, LGBT’yi baş tacı etmek midir?

Sayın Ali Babacan, 2003’te devlet bakanıyken, ODTÜ’de protesto edilince, dönemin rektör yardımcısı herkesin gözü önünde öğrencilere fırça çekmişti. Babacan “çocukları rahat bırakın” falan dememişti.
Şimdi üniversite basıp, polise saldıranlara destek çıkıyor.

HDP’nin reaksiyonlarını saymıyorum bile.
Zaten bu provokasyonda kullanılan tüm argümanların, mimarı bizzat kendileri.
Onların umurunda mı, bu memleket, dini değerler, Kabe ya da Kur'an-ı Kerim?
Onların tek derdi PKK terör örgütü.
Baş tacı etmeye kalkıkları LGBT de, o terör örgütünü yöneten küreselci elebaşların bir diğer taşeronu.