İşte Biden-Erdoğan görüşmesinin kodları
“Burası dedenizin Türkiye’si değil”.
Amerika’nın en önemli gazetelerinden Wall Street Journal’da dün Profesör Walter Russel Mead imzalı makalenin başlığı böyleydi.
Hem ABD’nin hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu durum özetlenmiş.
Her ikisinin de eksileri artıları yazılmış.
Ve asıl meseleye gelinmiş.
“Ankara, Soğuk Savaş'taki gibi sadık bir şekilde Batı yanlısı değil, ama yine de önemli bir müttefik” diyor yazar.
Biden’a mühim bir tavsiyede bulunuyor.
“Biden’ın, Erdoğan’la yapacağı görüşmede işi, eski ABD-Türkiye ittifakını kurtarmak değil, yeni bir ittifakın temelini atmaktır” diyor.
“Washington bundan böyle Türkiye'nin Hollanda, Norveç veya İspanya gibi davranmasını beklerse, ilişki her iki tarafı da hayal kırıklığına uğratır” ifadesini kullanıyor.
Türkiye’nin AB arasının bozuk olduğunu, ekonomisinin iyi olmadığını ve Ortadoğu’da da sıkıntılar yaşadığını söylüyor.
Ama yine de “Ankara’nın dış politikası daha bağımsız olmaya devam edecektir” diye ekliyor.
Ve Biden yönetiminin Türkiye’yi eski Türkiye gibi görmemesi gerektiğini ısrarla vurguluyor.
Türkiye ile ilişkiler için yeni bir düşünce biçimi geliştirilmesinin şart olduğuna dikkat çekiyor.
Wall Street Journal gibi bir gazetede bu kritik görüşme öncesi böyle bir makalenin yayınlanması önemli.
İki lider 14 Haziran’da görüşecek.
Türkiye’nin niyeti halis. ABD ile ilişkileri yoluna koymak istiyor. Bunu açıkça da söylüyor.
Tek şartı da eşitlik ilkesinin geçerli olması.
Yani en doğal hakkını talep ediyor.
Şayet ABD’nin niyeti de halis ise Walter Russell’in söylediği gibi ortak çıkarlarda buluşup, hedefe odaklanmak çok da zor olmasa gerek.
Peki nedir o ortak paydalar?
ABD için olmazsa olmaz yerler var.
Suriye, Libya, Irak, Ukrayna, Afganistan.
Tamamında Türkiye var.
ABD buralarda Türkiye olmadan denklem kuramıyor.
Nedeni çok basit?
Türkiye’nin aşırı güçlü ya da ABD’nin çok zayıf oluşundan değil.
Bu bölgelerde Rusya’nın da olması. Hatta İran’ın da olması.
ABD, Rusya ile rekabet alanı olan yerlerde Türkiye’yle denklem kurmak zorunda.
Şayet Rusya gerçekten ABD için bir rakip, tehdit veya daha ötesiyse, aynı durum İran için de geçerliyse, ABD bu bölgelerde Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.
Misal Afganistan. ABD çıkmak istiyor ama meydanı boş bırakmak istemiyor.
Peki ne yapıyor?
Türkiye’nin Afganistan’daki ağırlığından istifade etmeye çalışıyor.
Kabil havalimanını Türkiye kontrol etsin diye, teklifte bulunuyor.
Misal Suriye.
PKK unsurlarıyla beraberler.
Terör devletini kurup, çekip gitmek istiyorlar.
Ama meydanı da Ruslara veya İranlılara bırakmak istemiyorlar.
O zaman terör devleti sevdasından vaz geçip, Suriye’de Türkiye ile bir yolunu bulup, anlaşmalılar.
Başka yerler de var.
Azerbaycan ve Kafkaslar gibi.
Buralarda ABD, Rusya ve Çin’le limitsiz bir rekabet halinde.
Ve bunu Amerikalılar da itiraf ediyor ki, Rusya ve Çin’le rekabete girerken, Türkiye’nin içinde bulunduğu denkleme ihtiyaçları var.
Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkeler ABD için son derece önemli.
Başı boş bıraksalar Ruslarla, Çinlilerin egemenliğine kalacak.
Rakiplerini sınırlayabilmek için yine Türkiye’ye ihtiyaçları var.
Elbette Türkiye, PKK ve unsurlarıyla mücadelede ABD’yi yanında ister, FETÖ’nün teslim edilmesini bekler.
Ama ABD bunu yapmaz.
Aslına bakarsanız artık Türkiye’nin PKK ve unsurlarıyla ya da FETÖ ile mücadelesinde herhangi birinin yardımına ihtiyacı da kalmadı, sadece ayak altında dolaşan olmasın kafi, Türkiye kendi göbeğini kendi kesebiliyor.
Ama bunun karşılığında S400 yüzünden F35 projesi ile intikam alınmaya kalkışılmasın.
Ya da başka rövanşlar peşine düşülmesin.
Belki de yeni dönemde Türkiye, Blinken’ın söylediği gibi ABD için sözde müttefik olacaktır.
Ama en azından görüş ayrılıkları ile ortak paydalar, keskin çizgilerle belirlenecek ve ilişkiler ona göre yeniden şekillendirilecektir.
Aksi halde ipler daha da gerilir ve bu durum her iki ülke çıkarları için de olumsuz sonuç sağlamamış olur.