İyiler de suç işler...
Siyasetçilerinin 'bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz' diyebildiği hatta Adalet Bakanlarının kendi siyasi görüşünün militanlarını atamakla övünerek 'ne yani kadroları 'sağcıların' elemanlarına mı versem' mealinde açıklama yapabildiği bir ülkede, adaleti sağlayanların siyasetten ne kadar bağımsız kalabileceğini tartışmak abes.
Böylesi bir ortamda doğal olarak kamplaşmış vatandaşlar, kendi siyasi kamplarından biri içeri alındığında daha yargı kararını vermeden onu 'iyi olduğu için suçsuz' ilan edebiliyor. Hatta yargı kararını verdikten sonra dahi 'yargı hatası kurbanı' ya da 'siyasi karar kurbanı' ilan ederek sahiplenmeyi sürdürüyor (Tanımı belli suçlara rağmen Türkiye'nin 'yargı hatası kurbanları' ile dolu olmasını garipsemeyenlere sözüm yok hatta onlara önerim, ruh sağlıklarını korumak açısından yazıyı okumayı burada bırakmaları)
Sosyolojik açıdan bakıldığında bu tavırlarda gariplik yok. Asıl garip olan kimsenin suç işlediğini kabul etmemesi ve suçu ortada bırakması. Bu ülkede ömrüm boyunca suçun; kesin ispatlanmışsa hep dış mikrakların tahriki ile işlenilen, "kurbanın tahrikçi, katilin mazlum", ispatlanamadığı durumlarda 'faili meçhul' kalan fiiller olarak kaldığına şahitlik ettim. Hangi kesimden olursa olsun yargılanan herkesin, yaptığını inkar ederek Türkiye Cumhuriyeti Yasalarına göre hüküm giymemeye gayret sarf ettiğini gördüm.
Bu bana göre, hedefe varmak için her türlü yalanı meşru gören sağlıksız 'siyasi imanlarla' karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Demokrasinin amentüsüne iman etmekle övünüldüğü halde, insan haklarının içine okunduğu, çoban oylarının farkının alenen ifşa edildiği sistemleri demokrasi diye insanlara yutturanlar ne kadar imanlı ise suçluları da o kadar imanlı yani. Zaten insanın kalitesi biraz da seçtiği düşmanın kalitesi ile orantılı değil midir?
Siyasi muhaliflere bırakın konuşma özgürlüğü vermeyi, inandıkları gibi yaşama hakkını bile zehir eden, 'fikirlerinizin hiç birine katılmıyorum ama onları söylemeniz için kellemi vermeye bile razıyım' diyecek düşünürler yetiştiremeyen ülkemizde, fikir suçlularının daha kaliteli olması mümkün mü?
Bana yöre yasal süreç, kalabalıklar karşısında aslan kesilen 'militarist ruhların' samimiyetini açığa veren 'turnosol testi' gididir. 'Bu rejim taguttur' diye yola çıkarak yakalanan ama hakim önüne geldiğinde "farz" olan Yusuf Suresi'nin hakkını vermek yerine "Sünnet" diyerek takiye yapıp hadislerine sığınmayı tercih eden en radikal İslamcılarımızdan, Türkiye'yi "Kemalist ırkçı rejimden kurtarıp yerine sosyalizmi inşa etmek" îçin yola çıkıp yakalandığında aslında Kemalist rejimle değil irtica ile mücaedele ettiklerini söyleyen Komünistlerimize kadar bu böyle değil mi?
Ama daha vahim bir durum var.
Artık bu ülkede insanları sergiledikleri fiiler ve söylediği sözlerin içeriğinden dolayı değil, seçtikleri dünya görüşüne göre 'iyi' ya da 'kötü' olarak tanımlamayı meşru görenlerin sayısı da artmaya başladı.
Fiilin suç olup olmadığını işleyenin iyi ya da kötü olması değil, yasa koyucuların çizdiği sınırlar belirler. Dolayısı ile bu sınırların dışına çıkan her iyi de suçludur. Suçun tanımı yasalarla belirlenmiştir ve tartışılmaz. Ve hakimler sanıkların iyiliği ya da kötülüğü ile ilgilenmezler. Yasaların sınırlarına göre suçlu ya da suçsuz olanı ayırmaya çalışırlar.
Bir insanın iyi ya da kötü olması tabi ki dünyaya baktığınız yere göre değişir ve tartışmaya açıktır. Sadece evrensel kurallar dahilinde bakarsanız iyi ve kötünün ana hatları bellidir. Her görüşün iyileri ve kötüleri vardır...
İyinin de kalitelisi ve kalitesizi vardır. Kaliteli iyi, sıfatının hakkını veren ve savunduğu kurallar dahilinde suç işlediğini kabul edip, kıvırtmayan iyidir...
Yıllardır tekrarlamaktan dilimde tüy biten bir inancım var: Yasalar yanlış yapılmış ve değiştirilmeleri gerekiyor olabilir. Ama siz yasaları çiğnediğiniz anlaşıldığında, bağrıp çağırıp isyan ederek masum olduğunuzu haykırdığınız, cezanızı azaltmak için bin dereden bin yalan getirdiğiniz sürece o yasalar orada kalmayı sürdürecektir.
Ancak düşüncelerde bu kavramların sınırlarını şekillendirecek dini inançların çocukların eğitiminden çıkartıldığı, klasiklerin ateizim ve misyonerlik propagandası yaptığı iddiası ile okutulmadığı, Kutsal Kitapların 'siyasi savaş silahı' olarak duvarlara asıldığı ve sövmenin meşrulaştırıldığı bir toplumda bu kavramları ayırt edecek bilinç geliştirmek sanıldığından daha da zordur...
Saygıdeğer Alev Alatlı'nın bana göre faşizmin kalıplarını savunur çizgiye getirerek çıkmaza soktuğu o muhteşem antiütopya serisinin 'Onarımcıları' bile Akıl-Ahlâk-Adalet-Adap kurallarını baş tacı edecek kadar 'insanlık' sınırları içinde kalıyorlardı.
'Onarımcılar'ı bile masum bırakan bir mantık taşıyanlara faşist diyemeyecek isek kime faşist diyeceğiz?
-
Muhammet Mustafa 17 yıl önce Şikayet EtEkrem Kardes iyi diyorsun da o senin dedigin kendi rejiminin felsefesini yerlestirmis ulklerde olur.Orda kimse rejimle bogusmuyor.Avusturya'da biri bogusmaya kalkti butun AB bir olup alasagi ettiler adami!. Ingaa bos konusma,Anyasaymis,Meclismis,daha bir ay olmadi Tarafisz Anayasa Mahkemesinin kararindan,ne dedi senin 411 vekilinin Anayasa'nin degismez maddlerini degsitirmeye kalktigi hukuen belgelenmedimi? Sizin ozleminiz bekcisiz mahalle bulup carsafa burumek,yemezler. Demirel ve M.YILMAZ'in son fikirlerini okumadin zannederim,kendileri de zamanla din istismarcisi olduklari icin ayaklari yere ancak 70-80inden sonra basti ve ancak anladilar TSK'nin ic siyasette TC icin ne derece elzem oldugunu!Beğen
-
mimiga mimiga 17 yıl önce Şikayet EtAğaçlar artık geniş geniş! Bulduğun zeytin dalını 48 kg’yi çeker mi çekmez mi hesabıyla sallıyorsun!. Onun rüzgarı sadece seni yelliyor! Hesapladın mı gücü yetecek miymiş? Ellerin hala kan kokuyor kan! TSK’nın vazifesi anayasası olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaktır.(35) (Bunu yaparken de anayasayı ve yetki almak zorunda olduğu TBMM’yi hiçe saymaktır!) İtirazı en güzel, iki kez darbe yiyen, yıllar sonra kuyruğu sıkışınca da darbenin kötü(!) bir şey olduğunu anlayan ve 35. maddeyi kaldırın diye akıl veren Demirel yapmıştı! Ne kadar manidar!Beğen
-
mimiga mimiga 17 yıl önce Şikayet EtUtansaydım dinimi değiştirirdim!. Müslüman olmayı ben seçmedim.Allah beni de senin gibi İslam fıtratı üzerine yarattı. Müslüman bir ailede doğdum ve yetiştim. Müslüman olmaktan ve Müslüman gibi yaşamaktan da hiç utanmadım. Hiçbir kendi emeğim, çabam olmadan Allah’ın bana bahşettiği bu nimetler karşısında sadece sen gibilerle imtihan ediliyorum. Allah’a ne kadar şükretsem azdır. Çünkü cürmünüz kadar yer yakabilecek bir hacminiz ve dayanağınız var! Hümanistliğiniz nesli tükenen dinazorlara yetecek kadar!Beğen
-
Ekrem Erol 17 yıl önce Şikayet EtDevlet!. Dini olmayan devletin ideolojisinin olması tuhaf değil mi? Hoş! anayasada laik olduğumuz yazıyor ama biz din görevlisi çalışıtırıyor, insanların dinini nüfus kütüklerini yazıyor ve islam konferansına üye oluyoruz! Tuhaf değil mi? Hertürlü ...izm'in iflas ettiği 21.yy'da hala devlete bir ideoloji giydirmeye çalışıyoruz. Devletin görevi; topraklarında yaşayan vatandaşların huzur, güven ve refahı için çalışmaktır. Yoksa ne düşüneceğini yada nasıl yaşayacağını tespit değil. Öyle değil mi yorumcu kardeşim ?Beğen
-
Muhammet Mustafa 17 yıl önce Şikayet EtTekrar ediyorum ben darbeye de idama da karsiyim ama onlarin Anayasada olmasi taraftariyim!Cunku idam cezasi kimi rahatsiz eder,idamlik suc isleme egiliminde olanlari.. Peki darbe yetkisi kimi rahatsiz eder,sizden fazla ozgur bir yapiya sahip olan beni ve 5 vakit namazinda orucunda Ana/Babami niye rahatsiz etmiyor,yillarca asiri muhafazakr OZAL'i niye rahatsiz etmedi,ki Gnkur. Bsknini istifa ettirecek kadar gucluyken neden iptal etmedi Ic Hizmet Md.35i.Mantiki sonuc suki sizin bir derdiniz var ordunun darbe yetkisiyle!Artik o nedir siz daha iyi bilirsiniz! Vicdanli olun,zaten haklariniz Iran Laiklerinden cok fazla,ben dahil kimse darbe meraklisi degil!Beğen