Yaşar İliksiz
Yaşar İliksiz
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

İki Milli Takım, iki felsefe ve temel sorun

GİRİŞ 11.09.2008 GÜNCELLEME 11.09.2008 YAZARLAR

Neticeler üzerinden yorum yapacak değilim. Kimin yendiği kimin yenildiği çok önemli değil çünkü iyi motive olmuş zayıf ekiplerin kendinden güçlü ekipleri yendiğine pek çok kez şahit olmuşsunuzdur. Zaten Türkiye'de spor yorumları genelde neticeler üzerinden yapıldığı için bugünkü sonuçlara göre kimin ne söylediği çok da önemli değil. Mesela dün gece Türkiye futbol takımı gereksiz yere ellenen toptan kazandığı gibi gereksiz yere yapılan bir faul sonucu ikinci penaltıyı kazansa ve galip gelseydi bugün eleştiren herkes Terim'i göklere çıkartıyor olurdu. Bu faslı geçelim...

Yaklaşık 10 yıl önce Türkiye Basketbol Milli Takımı'nın önemli başarılara imza attığı günlerde bir programa konuk olan Türk basketbolunun çiçeği burnunda yıldızları, (Mirsat, İbrahim Kutluay ve arkadaşları) bir soru üzerine "Modern basketbolda koçun bir önemi yok. Oyuncuların bireysel yetenekleri maçın kaderini belirliyor" görüşünde hem fikir olmuşlardı.  "Eyvah" demiştim. Hatta o gün programı birlikte seyrettiğimiz Hayrullah Saruhan'a "yaz bir yere Türk basketbolu yeniden düşüşe geçecek" diye not ettirmiştim. Malesef öyle de oldu. Efes Pilsen'in yazdığı destanların arkası gelmediği gibi Milli Takım bazında da istenilen başarılara imza atılamadı...

Aydan Siyavuş'tan sonra görevi devralan Aydın Örs kötü bir koç değildi. Ama mesele iyi koç olmakla çözülmeyecek kadar karmaşık sosyolojik  problemdi. Nitekim 2004 yılında Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonasında elde edilen hezimet sonrası istifasını vermek zorunda kalmıştı.  

O yıl Basketbol Federasyonu, İtalya Milli takımını Avrupa Şampiyonu yapmış, kulüplerdeki başarıları ile dikkatleri üzerine çeken 'Karadağlı 'kurt' Antrenör Bogdan Tanjeviç ile anlaşmıştı. Adamcağızın onca başarısına rağmen birileri anlaşma sağlanmaması için derin kulis çalışmaları yapıyor, yapılan anketlerde yüzde 90 oranında Aydın Örs yeniden istenirken niye 'istenmeyen bu hocaya Türk Milli Takımının emanet edilmek istendiği soruluyordu.

Sonra daha büyük rezaletler yaşandı. Öyle ki Türkiye'nin dünyaca ünlü basketbol yıldızları A milli Formayı 'çeşitli' gerekçelerle giymedi. 

15. Akdeniz Oyunları'na yıldız oyuncularından 'mahrum' giden Türk Basketbol Milli Takımı, Tanjeviç ile destan yazdı. Yaşanan talihsiz sakatlıklara rağmen Türkiye 4. olurken, gençler yenilerek elendikleri son maçta bile sergiledikleri mücadeleden dolayı ayakta alkışlandılar.  34. Avrupa Eleme Grubu maçlarında milli takım 6 maçın hepsini kazanarak dikkatleri üzerine çekti ve düşüşe geçmiş olan galibiyet yüzdelerini tersine çevirdi.

Ama Sırbistan-Karadağ'daki 34. Avrupa Basketbol Şampiyonası Finalleri Tanjeviç'in en kötü dönemi oldu.  4 maçta 1 galibiyet alabilen milli takım hüzünlü bir şekilde turnuvaya veda etti. Fakat bu şokun ardından 15. Dünya Şampiyonası'nda millilerimiz 9 maçta 6 galibiyet ile  Dünya 6. olmayı başardılar.

Tanjeviç için İspanya'da yapılan bir sonraki Avrupa Şampiyonası tam hayal kırıklığı oldu: 6 maçta 1 galibiyet...  Hele mükemmel oyun sergilenmesine rağmen son on saniyede kaybedilen İtalya maçı....

Bütün bu yenilgilerde dahi milli takımımız ayakta alkışlanan oyunlar sergiledi. En talihsiz günlerde bile "Umudunuz yoksa onuruz var" diyen Tanjeviç son başarısızlıkta "Türkler beni affetsin" diyerek yine de faturayı kendisine kesti ama kelle vermeye razı olmadı. Çünkü milli takımın 'bunca yıl sonra neden hâlâ takım olamadığını' görüyor ve çözüm arıyordu.

Türkiye basketbol milli takımı şu günlerde 2009 Avrupa Şampiyonası Elemeleri C Grubunda mücadele ediyor ve ilk üç maçının üçünü de kazandı. Dün son maçta Avrupa devi olan Fransa'yı yendi. Hem de öyle böyle değil, eze eze!... Ve bunu yaparken hiç taviz vermediği 'en iyi hücum savunmadır' anlaşını ve gömülü alanda savunma felsefesini baştan sona tüm oyuncularına uygulatarak.

Ve o oyuncular arasında yıllar önce "Modern basketbolda koçun bir önemi yok. Oyuncuların bireysel yetenekleri maçın kaderini belirler" diyenler de vardı. Üstelik onlar maçtan sonra, "Biz iyi bir takımız ve iyi savunma yapıyoruz" diyorladı....

Bu saatten sonra Türk Basketbol Milli Takımına karada ölüm yok bilesiniz. Bu felsefe sürdüğü sürece millilerimiz destan yazmayı sürdürecektir. Gelmesin diye uğraşan, gitsin diye gerilim oluşturan medya mensupları bile dünkü zafer sonrası Tanjeviç'i alkışlamadı mı?

Eğer başarı sadece netice ile ölçülüyorsa Tanjeviç'lere ihtiyaç yok. Ama her şeye rağmen herkesi kazanarak, ortak bir mutluluk içinde zafere koşuluyorsa Tanjeviç'lerin sayısını çoğaltmamız gerekiyor. En gerilimli ortamlarda dahi sadece inandığı felsefe ve doğrular ışığında işini sürdürerek dünkü muhteşem oyunu bize seyrettiren Tanjeviç'ten Türk teknik direktörlerin öğreneceği çok şey var..  

Tanjeviç'in aksine gerilimlerden beslenen ve gerilimlerle takımı gaza getirip, çocukların milli hırsları ile kariyerine prim yaptıran bir futbol teknik direktörümüz var. Tanjeviç'i örnek alıyor kendisine ama başarılarını ve taktiklerini değil: İki takım birden çalışma imkanını!  Ve kendisine yol yapıyor, 'niye olmasın?' diye...

Bu teknik direktörümüz 'şanlı mazisi' ile göreve geldiği günden bu yana 'en zayıf' ekip karşısında dahi A Milli Takımın şöyle arkamıza yaslanıp rahatlıkla tadını çıkartabildiğimiz kaç maçı var bir düşünün. Galatasaraylı yıllarında en azından 'savunmada da hücumda da topun arkasında olacaksınız' diye bir felsefesi vardı ve Derwall'den miras o muhteşem kadro ile bize futboldaki en büyük başarımızı tattırmıştı. Eyvallah. Detaylarına girmeyelim, takke düşer kel görünür sonra... Burada neticeye bakarak, alkışlamakla yetinelim...  

Ama sonra... Saha dışında sürekli gerilim, oyuncular sürekli gergin, medya gergin, seyirci Terimci ve anti Terimci olarak iki parça... Saha içinde dünyanın dört bir yanına futbolcu gönderir hale gelmiş Türk Milli Takımı hala 'sakatlık' mazeretine sığınacak kadar aciz... Şaşkın, telaşlı ve ürkek... Saha kenarında sürekli olarak, başı sıkışınca hamaset terörü, başı rahatlayınca kendisini eleştirenleri aşağılama edebiyatı...  Terim, hangi başarısızlığın faturasını kendisine kesti?

Sizi bilmem ama ben Türk Milli Takımı mücadele ederken saha kenarında maganda görmekten utanıyorum.  Böyle Türk Teknik direktörü ile gelecek 'ite-kaka' gerilimli bir şampiyonluk yerine, Tanjeviç gibi sempatik bir 'yabancı' ile iyi oynayıp elenmeyi tercih ederim. Çünkü tesellim olur ki nasılsa eninde sonunda şampiyonluk getirecek bir ruh oluşturulur, eninde sonunda başarıya inançla kenetleniriz...

İki takım, iki felsefe ve temel sorun demiştik değil mi başlıkta? İki takım ve iki felsefe konusu tamam. Gelelim temel soruna.

Temel sorun: utanmak... 

Ve bu sadece spor sahalarında değil, medyadan siyasete kadar her alanda temel sorun...   Hayatın her alanında böyle bu; utanmadığımız sürece mazeret üretmeyi sürdüreceğiz...

YAŞAR İLİKSİZ - HABER 7

yasar.iliksiz@haber7.com

YORUMLAR 3
  • emre altıparmak 17 yıl önce Şikayet Et
    yazara. o takım ispanya değil de Fransa olmasın sakın belki başlık yanlıştır diye yazıyı gözden geçirdim ama ısrarla İspanya demişsiniz o takım FRANSA
    Cevapla
  • Korhan Türkay 17 yıl önce Şikayet Et
    Sizi de mi Kaybettik Yoksa?. Üstad, bu yazı türünün işçisinden bizim basında bolca var. Neden bu kısır sahaya giriş yaptınız ki! Hadi Nilüfer hakkında yazmanızı anlayışla karşılamıştım, ama bu yazı sizin sıkletinize uygun değil. Biraz çaba lutfen! Yoksa üzerinizde estirilmeye çalışılan "entelektüel terör"den mi yıldınız? Nerede benim gönül telimi titreten o ezber bozan yalarınız? Nerede hayatın küçük ama önemli ayrıntılarına dokunan zarif denemeler? Ah ah...
    Cevapla
  • Efe Gürkan 17 yıl önce Şikayet Et
    Ne Demeli ki;. Süper olmuş, yazara teşekkürler...
    Cevapla