Kerizi VIP'e oturtmuşlar ille de namus demiş!
Sultanahmet'te polisten kaçarken adliyeye dalıp yakalanan talihsiz kapkaççı gözlerimi yaşarttı. "İmdat" diye bağırıyor adamcağız, "ben masumum, bana bile bile zulmediyorsunuz" diye feryat ediyor.
İnsanın içi acıyor izlerken. Hani bir de olayın öncesi bilinmese "vay adi polisler, yaptıkları zulme bak!" dememek mümkün değil.
Her kim(ler) eğitti ve "piyasaya" sürdü ise iyi taktik vermişler anlayacağınız. Biliyor gariban(!), kendini nasıl masum gösterip, en az cezayla yırtıp, adaleti çaresiz bırakacağını. Tıpkı, "testerenin efendisi" gibi. En az cezayla, nasıl yırtacağını bilecek kadar yasalar ezberletilmiş.
Eskiden yasaları bilmezdi "Kasımpaşa canavarları"! Kader kurbanıydı onlar. Her bir hallı, Turhallı'ydılar! "Namus belası gardaş" der, delikanlıca suçunu itiraf eder, hakim ne ceza verse eyvallah eder, paşa paşa yatar ve alnının lekesine razı olup, ömrü yeterse çıkardı hapisten. "Evet çaldım, açtım" der suçunu kabullenir ve gözünü kırpmadan girerdi demir parmaklılar ardına onurlu Jan Valjanlar!
Artık öyle değil. Daha paketinin kurdelesi çözülmeden "devlete güveniyorum" diyor devletin azılı düşmanı(!). Rejimin en güvenilir koruyucusu ilan ediyor kendini, başı sıkıştığında en büyük rejim muhalifi(!). Bir yandan darbe olsun diye yırtınıyor, bir yandan 'ben darbe istemedim, masumum' diye ağlıyor hakime bu ülkenin en delikanlı muhalifleri(!)
Bu ülkenin en büyük talihsizliği belki de "eşkiyası"nın da "evliya"sının da namert çıkması. O yüzden yadırganmamalı "testerenin efendileri"nin ya da kapkaçıların masumuz diye feryat etmeleri.
Çünkü güveniyorlar devlete! Biliyorlar yasaların, iyi çocuk oldukları takdirde, bir şekilde kendilerini kurtaracağını.
Bir de bu ülkenin kerizleri var. Devlete değil, adalete güvenen, haksız yere canını yaksa da mevcut yasaların uygulanması için yırtınan, 'şeriatın kestiği parmak acımaz' diyen kerizleri.
Onlardan birinin ben olduğumu hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. Anlatmıştım onca kerizliği niye yaptığımı (Bknz. Ben o kerizlikleri niye yaptım)
İşte bu keriz dün Van'dan 12.35'e İstanbul'a uçan SunEkspress'e ait uçağın 4. sırasındaki D numaralı koltukta oturarak sessiz sedasız İstanbul'a geleceğine, tuttu, haksızlığa isyan etti ve ortalığı birbirine kattı.
"Aman bana ne!" diyerek sessiz sedasız çantasını kucağına alarak gelebilirdi oysa İstanbul'a ve o kadar yolcuyu rahatsız etmesine gerek kalmazdı!
Ama öyle yapmadı. Aldı çantasını eline, hostesi yanına çağırdı ve "nereye koyabilirim" diye sordu. Kendisine "boş bir dolaba koyabilirsiniz" diyen hostesi masum sayarak kapfasını kaldırıp çevresinde boş bir dolap aradı bir süre. Çift sayılı koltuklara gelip arkanın da dolu olduğunu görünce dönüp, "Kusura bakmayın ama ben minibüs yolcusu değil, uçak yolcusuyum" diyerek çantasına bir yer bulunmasını istedi.
Ama hostes ondan daha dik kafalıydı ve "nereden bulabilirim beyefendi" diye isyan etti. Bu keriz altta kalır mı "Bana ne kardeşim, benim el bagajım standartlara uygun olarak elimde ve tam tepemde boş olması gereken dolap dolu. Ya orayı boşaltın ya da buna uygun bir yer bulun" diyerek çantasını hostesin eline tutuşturdu....
Hostes çaresiz elindeki çanta ile ne yapacağını düşündükten sonra kendisinden daha tecrübeli olan amir hostesine danışarak, "Ben bunu diğer valizlerin yanına göndereyim" dedi.
Ama bu hikaye burda bitmedi.
Asabi hostesimiz uçakta diğer yolculara surat asıp, ne yapmaları gerektiğini anlatıp onları hizaya sokarak yolculuğu renklendirirken; uçak yolcuları, servis sırasında su satın almadıkları takdirde, uçan kerbela vahasında olduklarını fark ettiler. Hesaplar kapatıldığı için servis sonrası su satılmıyormuş! Oysa bagaj kültüründen dolayı eleştirip, kötülediğimiz minibüs şoförleri bile artık ücretsiz su servisi yapacak kadar medeniler! Ama bu kısım, meselenin bizi ilgilendirmeyen yönü! Biz ilgilendiren kısmına gelelim.
Yolculuk bitti. Uçak yere indi. Yolcular iniyor. Bizim keriz yolcu, hostese yanaşıyor ve diyor ki "Lütfen, çantamı alabilir miyim ?" Cevap: Eşya bandına gidin. Oradan diğer kargolarla birlikte alabilirsiniz!
Yolcu keriz ya soruyor: "Nasıl? Kaydı alınmamış, kimlik bilgisi olmayan bir bagajı ben dışarıda mı bekleyeceğim yani?"
Cevap; "Memur bey, bakar mısınız, Bu beyle ilgilenir misiniz?"
Memur bey ilgileniyor. Çıkartıyor polis kimlik kartını bana gösteriyor.
Ben de teşekkür ettiğimi ama muhatabımın kendisi değil, uçak personeli olduğumu söylüyorum ona.
Polis memuru bana "nazikçe" o zaman işimi aşağıda halletmemi rica ediyor. Ben de "nazikçe" kendisine gazeteci olduğumu ama normal bir vatandaş da olsam bu meselenin aşağıda değil, burada halledilmesi gerektiğini hatırlatıyorum.
Merdiven başında "nazikçe" itişip, kakışan iki adamı hayretle seyrediyor yolcular.
Neden sonra tartışa tartışa polise derdimi anlatabiliyorum. Kendisine giriş kaydı yapılmamış bir çantasının nasıl bana dışarıda ulaşacağı vaadiyle yetinebileceğimi soruyorum. Çantamın bana banda konulmadan teslim edilmesi gerektiğini izah ediyorum
O da benden özür diliyor ve "olayın böyle olduğunu bilmiyordum kusura bakmayın" diyor.
"Nasıl kusura bakmayayım , sen aramıza girerek hostesin beyanı ile haklı bir vatandaşı uçaktan indirip, devlet ile vatandaşı karşı karşıya getirirken, şirket çalışanları sayende terbiyesizliklerine rağmen, rahat rahat olayı seyredip keyf çatıyorlar" diye sitemde bulundum.
Neden bir 'özel teşebbüsün' rahatı için Devletle ben karşı karşıya kalıyorum kardeşim? Hatta Devlet neden benim değil, özel teşebbüsün beyanını öncelikle bağlayıcı olarak algılıyor?
İlk işim yaşanan rezaleti şikayet için havaalanında SunExpress yetkililerini aramak oldu ama giriş kapısındaki yoğunluktan dolayı içeri girmem mümkün olmadı. Ben de şirketin internet sitesi aracılığı ile bir mail yazarak olayı anlatım, söz konusu isimlerin şahsımdan özür dilemesini istedim..
Sonra da oturup bu yazıyı yazdım ve "Kerizi VIP'e oturtmuşlar ille de namus demiş!" başlığını attım.
"Kerizlik" kısmını tartışmıyorum orası malum ve şikayetim yok böyle bir ortamda keriz durumunda kalmaktan. Evet, devlete güvenmiyorum. Evet, her şeye rağmen yasaların hakemliğine inanacak kadar safım. Ve cezam neyse çekerim kardeşim, bu suçu işlediğim için.
Yine de her şeye rağmen, şu vakalardan dolayı, yüzü kızaran birileri olma ihtimalini hayal etmekten kendimi alamıyorum.
Çünkü "hep bir hallı, Turhallıyım" hâlâ ve namus belasına gardaş kırdığım kalp benim! VIP'de de otursam ederim kavgamı.
Medenice zulümlere eyvallah edecek kadar burjuva olamadım daha!
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
-
yusuf tekil 16 yıl önce Şikayet EtYa tarticilar. isim icabi yurtdisina cok gider gelirim,evde tartigim valizim esenbogoda nedense hep 5kg fazla gelir ya 50€ ödersin yada valizden 5kg cikarirsin.Kavgadada polis hep tarafli olur suclu ben olurum.Derdimizi kime anlatacagiz?Celebiye duyurulur.Beğen
-
Hakki Bekar 16 yıl önce Şikayet EtOkuyordum Bitiremedim. Ne demek evliyası da namert? İnsan sözünü bilecek. Ne dediğini bilmeyenden yazar mı olur. Evliya geçineni namert demek istedin herhalde. Allah dostuna namert demek de nereden çıktı. Bunun benzetmesi, şakası mı olur. Bugün bunu ti'ye alan yarın neyi alır? Bu yazıyı okuyamadık. Başka sefere artık.Beğen
-
kenan aydın 16 yıl önce Şikayet Etmarifetmiş gibi. kardeşim çantan büyükse bagaja niye vermedin küçükse önünde durabilirdi toru topu kalkış iniş 1 saat gazeteci olmayınan ne oldun yani çok büyük şeymisin birde marifetmiş gibi anlatıyorsun yok su satmıyorlarmış falan filan madem gazetecisin belki sarı basın kartında var belki vip salanonu kullanıyorsun o zaman çok iyi bilirsinki bu uçaklarda sevis paralı bende yakın zamanda sunexpirele 2 çocukla adanaya gittim ama hiçmi hiç sıkıntı çekmedim mesele gazetecilikten ziyade insan olmaktan geçiyor demekkiBeğen
-
Mimiga 16 yıl önce Şikayet Et**. Canhıraş bir şekilde kapıya geldim. Memur geç kaldın diyor. Benim dışımda gerçekleşen bu olay yüzünden neredeyse beni uçağa almayacaklar. Tarışmalardan sonra uçağa binebildim. Uçağın içinde 1 saatten fazla bekledikten sonra uçuş gerçekleşti.Beğen
-
Mimiga 16 yıl önce Şikayet Et*. Onur Air'in 06:30 uçağı ile Trabzon'a gidecektim. İşlemlerimi yaptırıp bekleme salonuna geçtim. Bekle bekle uçağa almazlar. Panolar arızalı ve iki gün öncesinde takılı kalmış. Görevliye sordum 1 saat rötarlı gidecekmişiz (zaten onsuz hiç seyahat etmemiştim) Bekleme yerinde koltuklar dolu. Mecside gideyim bir kaç sayfa hatim okurum dedim. Anonslar mescide kadar gelmiyor. 10 dakika gaçmeden aptala malum mu oldu ne salona tekrar çıktım. Hoparlörler adımı söylüyor ve ekliyor "son çağrı"Beğen