Kahramanı şekillendirmek
Klasik tarihçiler, olayları "kahramanlar" şekillendirmiş gibi sunar. Aslında tarih, olayların "kahramanları" şekillendirdiğini anlatır "okuyanlara".
Adına ister "kader" ister "doğal seleksiyon" deyin; insanoğlunun tüm zorlama ve alternatif sunumları arasında tarihi süreç, her zaman, yaşadığı zaman diliminin gerçeklerini fark edip, değiştirebilecek "doğru kahramanı" seçip, öne çıkartır ve onu şekillendirir.
Materyalist açıdan bakarsanız, "tarihte her ne olursa başka türlü olamayacağı için öyle olur", maneviyatçı açıdan bakarsanız, "her toplum layık olduğunu bulur” ...
Sosyolojik gerçekliklerin çoğunda olduğu gibi, olayların "kahramanları" şekillendirdiğini fark edip, olgudan yararlanmayı ilk düşünenler şarlatanlardır. Sadece Anadolu topraklarında, kendisini zamanının Mehdi'si olarak pazarlamaya soyunmuş düzinelerce isim yatar. Çağının eğilimlerini göz önüne alarak, zamanın Oğuz Kaan'ı, Selahaddin'i, Stalin'i, Konstantin'i olarak pazarlamayı deneyenler de yok değil. Çevrenize dikkatli bakarsanız bazılarının halen soluk alıp verdiğini görebilirsiniz.
Çoğu tarihsel olgu gibi, olayların "kahramanları" şekillendirdiğini fark edip, olgudan en iyi şekilde yararlanmayı becerenler de emperyalistlerdir. “Hedef coğrafyalardaki” sosyolojik gelişmeleri sıkı takip eden toplum mühendisleri, kâğıt üzerinde 25 - 50 hatta 100 sene sonrasının olası gelişmelerine göre öne çıkacak “kahramanları” seçerek onları “şekillendirmenin” hesaplarını yaparlar.
Can havliyle "alternatif kahramanlar" şekillendirerek emperyalizmin çarkına çomak sokmaya çalışan "antiemperyalistlerin" eli armut toplamaz toplamasına da "İkinci Atatürk", "Laz Che", "Kürt Mao" "Türk Stalin" girişimleri, düzeni değiştirmek şöyle dursun, düzüleni düzüldüğüne ikna etmeyi bile başaramazlar…
Neresinden bakarsanız bakın "egemen güçlerin", yapay veya doğal “kahramanları" "şekillendirmek" için sistematik bilimsel metotlar kullandığı çağdayız.
Buna paralel olarak, tarihi sürecin ulaştırdığı bilgi düzeyi, bizi, düne dek sadece "iyi - kötü" olarak sınırlamakla yetindiğimiz "kahramanları" bile çok yönlü sorgulamaya sürüklüyor. Sorgulayan her iyi niyetli insan, "Hangi Abdulhamid", "Hangi Atatürk", "Hangi Ecevit", "Hangi Özal" sorusuna artık bir düzine ayrı cevap verilebileceğini görebilmektedir. "Kahramanların" değişen koşullara göre avantajlı pozisyonu seçebilme yeteneği bu soruların sayısını artırıp azaltabilmektedir...
Kaderi mucibince bugün de olayların şekillendirdiği "kahramanların" günümüzün gerçeklerini fark ederek, değiştirecek yöntemleri görebilecek özelliklere sahip olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.
Günümüz kahramanları, oyun tasarımcılarının "tek seçenekli" oynamadığını asla göz ardı etmemelidir. Oyun nasıl bir sonuca yönelirse yönelsin "egemen güçler" daima en az bir "alternatif kahramanı" yedek bekletmektedirler.
Şartlar bazen öyle gerektirir ki "alternatif kahraman" yerine "kahramanın" şekillendirdiği oluşum korunarak "kahramandan" kurtulma yöntemi de seçenek olur.
”Kahraman”, şekillendiği süreçte kendisine umut bağlayan “egemen güçlerin”, kendisinden umudu kestiği anda frenledikleri güçlerin önünü açtıkları anı doğru teşhis edemezse, sonraki safhalarda “seyircilikten” başka rol üstlenemez…
E, sen hani komplo teorilerine inanmazdın diyen dikkatli okurlar çıkacaktır mutlaka. Komplo teorisi başka oyun başkadır. İki sene önce “çok şey bilen ahmak dedektifleri” uyarırken altını çizdiğim noktaydı bu. Öte yandan fakir geçen yıl oyunun yapısını işaret ettiğinde bugün çok şey bilen ahmak dedektiflerin oynamaları için önlerine atılmış “oyun planı” hâlâ kozmik odanın raflarında duruyordu. Aptallığın zıddının ne olduğunu bir an olsun hatırdan çıkartmamakta yarar var.
Komplo teorisyenlerinin en büyük hatası, oyun kurucuların gerçekte oyunun mutlak hâkimi olduklarını sanmaları ve onlara “tanrısallaştırma” tuzağına düşmeleridir. Oysa “egemen güçler” de sonuçta kurulu oyunların içinde oyun planı kurmaya çalışan zekalardan ibarettir.
Egemen güçlerin oyunlarında bu denli başarılı olmasının en büyük nedenlerinden biri hasımlarını “oyunun kurallarını sadece kendilerinin belirleyeceğine inandırabilmektir”
Aslında egemen güçlerin en büyük arzusu, oyunlarını, "doğal kahramanlarla" değil, "kahraman gibi gösterilenlerle" oynamaktır. "Doğal Kahramanlarla" oynamak zorunda kalmak can sıkıcı ve yorucudur onlar için.
"Kahramanlar" hele de kitleleri emperyalist oyunlara karşı mücadele ettirecek güce erişmiş “kahramanlar” en büyük kâbustur. Çünkü yalnızca kendi coğrafyalarını değil, komşu coğrafyalardaki kitleleri de potansiyel isyancı konumuna sürükleme şansları vardır...
Bu yüzden “oyun kurucular” yeterince güçlenmeden “kahramanları” alt etmeye bakarlar. Bu doğrudan başarılamazsa çevresi gerçekleri ondan ustaca gizleyen ve onu övenlerle doldurulur... Oyunda seçenek sınırsızdır.
"İki kahraman vardır…" diyerek, kendisini kitlelerin gözünde tanrılaştırmaya kalkanları alenen rezil etmekten çekinmeyen "kahramanın" hiç değilse öldükten sonra tapınılacak makama çıkarılmasını sağlayan strateji iyi analiz edilmeli.
Diyalektik açısından bakarsak en iyi kahraman “egemen güçlerin” harcamak için seferber olduğu kahramandır…
Yasar İliksiz - Haber 7
Yaşar.iliksiz@haber7.com
-
demokrat 15 yıl önce Şikayet EtMuhteşem bir bakış açısı.... Yaşar beyin hiç bir yazısını kaçırmam. bu sütunda yazan çoğu yazardan daha farklı bir bakış açısına mı sahip desem, yoksa daha gerçekçi mi desem, entellektüel alt yapısı daha sağlam mı desem bilmiyorum ama bildiğim tek şey bana hitap eden yazılarının mükemmeliği. Muhteşem bir yazı okudum. Yüreğine sağlık kardeş.Beğen