Kırıntı
Kırıntı Türkçenin ‘kırık’ kelimelerinden. Tüm şirinliği ve ses ahengine rağmen gösterişli duruşu yok. Cılız, mütevazı ve sıradan kalıyor kelime ordusunun içinde…
Öyle ki kendisinden daha paspal “parça” kelimesinin gürültüsü bile kırıntıya galebe çalıyor… Bas bas bağıran “bütün” kelimesine karşı ise hiç şansı yok…
Sadece kelime olarak değil kelimenin tarif ettiği unsurlar içinde geçerli söz konusu cılızlık, sıradanlık...
"İşe yaramaz", "beş para etmez", "tatsız tutsuz" gibi algılanıyor modern dünyada kırıntılar… Oysa fark eden için kırıntı esas unsurun yalın halidir ve kendine has lezzeti vardır...
Rivayet olunur ki;
Ömrü ilim tahsil etmekle geçen ve Sultan Mehmet gibi bir Fatih yetiştirmeyi başaran Akşemseddin ömrünün son yıllarında gözlük kullanmak zorunda kaldığında, "gözlüğe niçin ihtiyaç duyduğunu" soranlara, "sofra kalktıktan sonda yemek kırıntılarını yerim de onları görebilmek için" cevabını verirmiş...
Oysa bugün alimimiz bile hakir görüyor kırıntıyı... Sıradan modern insan için ise "çöp"ten ibaret artık sofra kırıntıları....
Oysa "paha biçilmeyen", "baş tacı edilen", "el üstünde tutulan" janjanlı ürünler kullanıldığında, aslını oluşturan maddelerin kırıntıları dökülür mutlaka sofraya… Ünlü bir markanın cicili bicili tasarımla sunduğu tatlıyı böldüğünüzde kırıntısı kakao ve hamurdan ibarettir genelde… Asli unsuru oluşturan öğeler genelde kırıntı olarak kendisini göstermeyi başarırken, pazarlamaya yönelik katkı maddeleri genellikle sağa sola bulaşan lekeler olarak kalır...
“Bölünen, parçalanan ya da kesilen şeyden arta kalan küçük parçacıklar” olarak kırıntı özün, asli unsurun göstergesidir… Hakir görseniz de, çöp muamelesi yapsanız da size allanıp pullanıp satılan hemen her şey onların varlığına eklenen makyajlanmış halleridir…
Gavur Dağı’nın eteklerinde Gümüşhane’nin Şiran ilçesine bağlı Kırıntı diye bir köyümüz varmış… Gavur Dağı eteklerinden tutun da içinde yaşayan “Kırıntılara” değin Türkiye’nin bir mikro modeli gibi…
Kırıntılar 18. Yüzyılda köye gelip yerleşmeden önce bölgede Rum, Ermeni, Türk ve Çerkez’ler yaşarlarmış… Sonra “Kırıntılar” gelip yerleşmiş köye…
Osmanlı’nın adaletinden mahrum kalan, Celali zulmünden yılan, mezhep çatışmalarından kurtulmanın yolunu arayan insanlar sığındıkları Gavur dağı eteklerinde bulmuşlar selameti… Bir araya gelip “Kırıntıları” oluşturmuşlar. Ama sadece onların neslinden gelmiyor günümüzde köy ahalisi…
Kırıntı Köyü bugün 12 ayrı sülale ile bunların alt guruplarından oluşuyor. Çoğunun nereden ve niçin geldiği, hatta soy ağaçları bile bilinmiyor…
Kırıntı ormanlık arazi olduğu ve burada odunculuk yapıldığı için köyün ismi muhtemelen odun kırıntılarından geliyor olabilir diyenler de var… Tarla yapmak için ormanı kırdıkları için köy sakinlerine kırıcı köye kırıntı dendiğini iddia edenler de… Bölünen ve parçalanan ormanın kırıntısı mıdır kast edilen yoksa insanların kırıntılığı mıdır tartışmaya açık…
Köyün adının Kırıntı olduğunu duyanlar tuhaf bakıyor ve gülümsüyorlarmış…
Niye gülmesinler ki? Kırıntının fonetiğinden yola çıkarak başlamıştık hatırlarsınız söze…
Ne gittim, ne gördüm, bilgim okuduklarım ve duyduklarımdan ibaret…
Ama ben Kırıntı’ya baktığımda Türkiye’yi, Türkiye’ye baktığımda Kırıntı’yı gördüm…
Meğer pek çok 'Kırıntı' varmış ülkemde... Bingöl ili, Yenibaşak bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Düzce ili, Yığılca ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Erzurum ili, Horasan ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Erzurum ili, Kırık bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Kastamonu ili, Kuzyaka bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Kütahya ili, Domaniç ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi... Bunlar ilk etapta tespit edebildiklerim...
Kırık dökük Türkiye’min kırık dökük insanlarına duyduğum sevgi ve muhabbet beni de kırık dökük yapıyor bunun farkındayım… Şikayetçi değilim, tersine bu halimden şikayetçi olanlara da hak veriyorum...
Bunca seçim gürültüsü, etnik kavga, siyasi çıkar savaşı arasında hâlâ kırık dökük yazılarla yazarlık icra etme inadıyla ortalığa kırıntı saçmak çoğuna göre saçmalamaktan ileri gitmiyor... Olur a lezzetini bilen biri okur umuduyla kırıntılıyoruz işte...
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
-
Hasan Seyre 14 yıl önce Şikayet EtDalgaların Kırıldığı lagünler... Dehşetli deniz fırtınalanın durulduğu ve son kırıntılarını attığı ve suyun sonsuz huzura kavuştuğa yerdir. İnsan okyanusundaki dehşetli zulumler ise ancak böyle bir Gavur dağı eteklerinde, kuş uçmaz ve kervan geçmez bir köye iltica ederek son bulabilirdi. Adının ne önemi varki..Kimi türkmen kimi rum ve kimide ani kökenliler hepsi farklı farklı zulumlerden kaçtı..Her birisinin hikayesi bize benzemesede kaderleri onları getirdiği Gavur dağı eteklerinde son buldu.cennet gibi ağuşunu gösterip onları muhafaza etti. baharında yeni çiçeklerle bezenip, yılmış ve bıkmış insanlara Hayat aşkını tekrar verdi. Yüzlerini tekrar güldürdü.Selam olsun Yüzyılın buhranında yenisen açan kır çiçeklerine..Beğen Toplam 2 beğeni
-
İbrahim Dursun 14 yıl önce Şikayet EtKIRINTILARI KÜÇÜK GÖRÜP-KIRINTI- DEYİP GEÇMEYİN!-1. Aslında önem arzeden her şey,küçük görüp geçilmemelidir.Günahın küçükleri toplanınca insanı hüsrana sürükler.Sofra artıklarını -israf olmasın-diye toplayınca,sizi ebedi bir alemde mükafata ve cennete götüren vesile olabilir.Küçük gördüğünüz paralar(mesela bir ekmek parası)bir açın doyurulmasına vesileyse,sizi yine RIZAYA eriştirip, CENNETİN YOLUNA sevkedebilir.Küçük görünen bir hata, sizi Dünya da kaybettirecek bir savaşın nedeni olabilir.Bunun için demişler-bir çivi bir nalı,bir nal bir atı,bir at bir eri,bir er bir savaşı kaybettirir-diye.Rivayete göre Allah a(cc)peygamberlerinden birisi sormuş.-En alim kulun kim?-Buyurulmuş:-Bir kelime öğrenirimde belki kutulmama neden olur diye okuyan-Ne garip değil mi?Halbuki biz -çok bilen-sanırdık..Bu olay M.Hamdi Yazır ın Kuran tefsirinde anlatılır.Birde insanları-kırıntı/küçük görmek-varki,bunu yapan insanları cehenneme götürebilecek nedendir..VesSELAMBeğen Toplam 1 beğeni
-
İbrahim Dursun 14 yıl önce Şikayet EtKIRINTILARI KÜÇÜK GÖRÜP-KIRINTI- DEYİP GEÇMEYİN!-1. Aslında önem arzeden her şey,küçük görüp geçilmemelidir.Günahın küçükleri toplanınca insanı hüsrana sürükler.Sofra artıklarını -israf olmasın-diye toplayınca,sizi ebedi bir alemde mükafata ve cennete götüren vesile olabilir.Küçük gördüğünüz paralar(mesela bir ekmek parası)bir açın doyurulmasına vesileyse,sizi yine RIZAYA eriştirip, CENNETİN YOLUNA sevkedebilir.Küçük görünen bir hata, sizi Dünya da kaybettirecek bir savaşın nedeni olabilir.Bunun için demişler-bir çivi bir nalı,bir nal bir atı,bir at bir eri,bir er bir savaşı kaybettirir-diye.Rivayete göre Allah a(cc)peygamberlerinden birisi sormuş.-En alim kulun kim?-Buyurulmuş:-Bir kelime öğrenirimde belki kutulmama neden olur diye okuyan-Ne garip değil mi?Halbuki biz -çok bilen-sanırdık..Bu olay M.Hamdi Yazır ın Kuran tefsirinde anlatılır.Birde insanları-kırıntı/küçük görmek-varki,bunu yapan insanları cehenneme götürebilecek nedendir..VesSELAMBeğen