Yaşar İliksiz
Yaşar İliksiz
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

İddianame terörü ve yargısal kumar!

GİRİŞ 26.07.2011 GÜNCELLEME 26.07.2011 YAZARLAR

"Geçiştirmek olmaz, düzen bu diye (...) 
(...) Ehli-lisan müşküldedir savcı bey…" diyerek açayım mevzuu. Çünkü çaresizliğimizi söz ile ifade etmeye çalışırken en küçük sürçü lisandan dolayı önünde ifade verebileceğimin farkındayım savcı bey...

Ben seni, sana şikayet ettiğim savcılardan ayırıyor, insaflı olduğuna inanıyor, derdimi anlamaya gayret edeceğine inanıyorum savcı bey.... 

Sakın ola şiirle başladım diye hafife alınmasın konu.

Sen de bilirsin ki eline fırsat geçen savcılar, mısraların sahiplerini hapsetseler de, onların hapiste yazdığı mısralar tarih eleğinden çok savcı eledi... 

O mısraların yazılmasını sağlayan pek çok “savcı”nın adı, sanı silindi tarih sahnesinden fakat onların suçladığı insanların masumiyetini yaşatan şiirler bugün hâlâ dillerden düşmüyor...  Ozan Abdullah Papur'un isyanını dile getirdiği "Savcu Bey" türküsünden tutun da, Abdurrahim Karakoç'un "açık dilekçe" şiirine kadar yığınla yerli yersiz şiir yazılmıştır, "savcı bey" diye ünleyen...

Kabul etmek gerekir ki savcılık zor meslek, merhametten maraz doğabilmesine en uygun zeminlerden…  Ancak ne kadar zor olursa olsun savcı, “insanı” yargıya havale ettiğini hiçbir zaman unutmamalı... Suçlu da olsa yargıya sevk ettiği kişi insandır.  Hele bir de masum insanı yargıya havale ediyorsa…  Hassasiyet şart!

Oysa bırakın bu hassasiyete şahit olabilmeyi, son yıllarda pek çok savcının, masum ya da suçlu olduğunu önemsemeksizin kendilerine “özel haller” (şeffaf olmayan devlet ve toplum yapısının doğurduğu garabet de diyebiliriz bunun adına…) için verilen yetkileri bol keseden olur, olmaz herkes için kullanarak neredeyse ”iddianame terörü” estirildiği izlenimini ediniyoruz…

Sanığı içeri atalım, iddianame arkadan gelir” mantığı ile yargılama yapılamaz. Hadi diyelim ki "makul mazeretler" öne sürülmüş olsun... İddianame arkadan gelecekse bile makul sürelerde gelmesi sağlanmalıdır…

Haksız mıyım savcı bey?

Bizim ülkede adettir; bilen de bilmeyen de her konuda konuşur savcı bey! Hele Hukuk gibi özel uzmanlık ve ayrıntılı bilgilendirme gerektiren konularda herkes allameyi cihandır… Sen de bilirsin durumun vehametini. Daha ileri gidilir, her önüne gelen her duyduğu ile hüküm verir.

Ancak sistemde kelimenin tam anlamı ile böyle olmasına çanak tutacak her türlü hukuk ihmalini sergiler çoğu zaman…  Eksik bilgi, çarpıtılmış belge, delil olma ihtimali olmayan dinleme kayıtları el altından servis edilir…  İşin daha da garibi “kimin servis ettiğine dair” kimsenin kıl kıpırdamaz da “servis edilenleri kullananlar" rahatlıkla yargılanır "icap ettiğinde"! Oluşan kakofoni ortamında  da “bilgilendirme” ile “itham etme” çok kolayca birbirine karıştırılıverir…   

Bu fakir, yıllardır "bu düzeni" değiştirebilmek için mücadele etti savcı bey. Ama sözünün düzen kadar kıymeti harbiyesi olmadı bilesin. Bugün yazacaklarının ne kadar kıymeti harbiyesi olacaktır bilinmez ama "isyan etmek, hakkı haykırmak, hali kabullenmekten evladır" düsturu ile adalet için sarıldım bir kez kaleme, kusura kalmayasın savcı bey...   

"Evet, belki de mini etekli gördüğü herkes (gibi savcıyı da) o yolun yolcusu sayarak taciz eden bir serserinin hakkını arıyorum maalesef.  Çünkü insanlık onurum bunu gerektiriyor!" dediğim "Savcıya taciz tamam da polisi kör eden ne?" başlıklı  13 Temmuz 2009 tarihli yazımda "Mafyanın devletin hukuk sistemine meydan okumasına şaşmayın. Devletin kendi adalet mekanizmasının 'bir iki kötü polis' yüzünden, 'emir komuta zinciri' ile  kendisini savunmak isteyen vatandaşın elini kolunu bağlamasına şaşın!" demiştim hatırlarsanız.

İlerleyen günlerde söz konusu Savcı Anadolu'ya atanarak görevini sürdürdü…  Vatandaşa sergilediği davranıştan dolayı kendisine dava açıldı mı bilmiyorum... Öte yandan onu vatandaşa dayak atarken seyreden polisler ve kendisine rapor verenler konusunda da soruşturma açılmışsa dahi olayın mahkemeye intikal etmeden kapatıldığı ortada...

Savcılarla özel bir meselem yok bilirsin savcı bey... Hatta insancıl ve muhabbet ehli olanıyla oturur tavla oynar, maç seyreder, yarenlik ederim bol bol, şahitsin sen savcı bey...

Lakin "Adalet sistemi" diye bir derdim var benim en başından beri… “Savcı” nihayetinde bir metafordur… Savcıyı kullanan, kullandığını sanan, onun çaresizliğinden veya yetkisini hunharca ve zalimce kullanmasından yararlanan “odaklar”dır benim asıl hedefim… O odakların ekmeğine bilerek ya da bilmeyerek “yağ süren” savcılar tabi ki doğal olarak hedefim olacak. Yiğit, kendini kullandırmayan ve hakkaniyetli savcılar ne kusura baksın ne de üstüne alınsınlar bu sözleri…

Vatandaşa polisin gözünün önünde dayak atan (gözünün önünde atmadığı zaman ne olur Allah bilir) savcıyı belki de gözden uzak tutmak için Anadolu'ya gönderenler ile tutuklu yargılanan eşi Dursun Çiçek’i daha kolay ziyaret edebilmek amacıyla çalıştığı kurumun genel müdürlüğüne dilekçe yazarak İstanbul’a tayini isteyen hanımı Ardahan'ın Hanak ilçesine atayan "hassas ruhlu" yöneticiler aynı sistemin mahsulü sonuçta değil mi savcı bey?

Adalet ile intikam duygularını karıştıranlara her zaman acıdım...  Ömrüm izin verdiği sürece de acımayı sürdüreceğim inanın savcı bey... Canım çok yandı çünkü yasaları "vicdanlarına", mazereti "cüzdanlarına" uyduran meslekdaşlarınızdan savcı bey...  

Bu konuda yukarıda ki yazı ile aynı yıl kaleme aldığım, 6 Temmuz tarihli, "Mahkemeyi bırak hakime bak" başlıklı yazımda ve “Şahsen her iki mahalle sakinlerinin demokrasiyi çok da iplediğine inanmıyorum! (...) Hukuk gibi uzmanlık gerektiren bir konuda bile herkes hukukçu olabilir günü geldiğinde!... " diye basmıştım mevzunun bam teline... 

Heyhat saycı bey!

İntikam o kadar güçlü bir duygu ki kinle harekete geçen birey veya kitlenin şehvetle harekete geçen birey veya kitleden hiç farkı yok. Görebildiğim  tek  fark; iş işten geçtikten sonra "birinin şehvetinin, diğeri kininin kurbanı olduğunu" fark edebilmesi... Tabi fark edebilirlerse!  

Fakat görünen o ki bunca “Pardon Vakası”na rağmen, insanların suçsuz yere içeride yatması konusundaki hassasiyette milim ilerleme (ya da daha doğru tabirle insanileşme) olmamış savcı bey!

Hukukun temel ilkelerindir savcı bey; şüphe sanığın lehinedir… Kanıtlardan hareket ederek sanığı bulmakla sağlanır adalet. Biz de ise sanıktan kanıta gitmek gibi bir garabet var...  

İşte bu yüzden gerek "Ergenekon Davası", gerekse "Şike Soruşturması" kapsamında hakkaniyetle adalet arandığına kendimi bir türlü ikna edemedim ve mızıkçı çocuklar gibi hep sızlanıp durdum savcı bey... Yargı sürecinde vicdanımın kabul etmediği ihlaller vardı sürekli ve ben bu ihlalleri fırsat bulduğum her ortamda dile getirdim...   

İddianamesi daha ortada yok iken savcı talimatı ile evinden apar topar alınıp, yuvalarından ve sevdiklerinden kopartılıp "tedbiren" tutuklu olarak yargılanan insanlar için yargı sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğini söylemekten dilimde tüy bitti savcı bey...

Velhasıl sancılarını daha yakından hissetme şansı bulduğum "Deniz Feneri e.V" davası sonrası yaşanan görünürde "hukuki" uygulamamaların geldiği bugünkü nokta, o gün vicdanımı rahatsız eden uygulamalara geçmişte karşı çıkmanın ne büyük erdem olduğunu gözler önüne serdi...

Görünen o ki bazıları, adaletin sadece savcıların inisiyatifi ve uygulamaları üzerinden sağlanacağını sanıyor ve kimbilir belki de buna inanıyor savcı bey...

Savcıların işgüzar uygulamalarını "hukuk çerçevesi"nde kalmaya "mecbur tutarak yargılananın hakkını koruyacak" yasalar ve denetim mekanizması yetersiz mi yoksa yok mu savcı bey?

Bir ülkede savcılara "bu insanları böyle yargılamakta haklı mısın?" diye soracak ve davanın seyrinin hukuk sınırları dışına çıkmasına karşı koyabilecek  mekanizma yoksa o ülkede  "savcı terörü" muhtemel tehlikedir haksız mıyım?  

Savcıları sadece “savlarından dolayı açığa alan” sistem her ne hikmetse “hukuksal işgüzarlık” sergileyen savcıları seyretmekle yetiniyor be savcı bey! Kim bilir belki masa altından alkış bile tutuyordur, bu mevzuyu kuşkusuz siz benden daha iyi bilirsiniz...

Hakim “karar” vermeden "suçlu" denmesi mümkün olmayan insanların, “iddianame yazımı için kullanılacak verilerden” (dikkat iddianame bile değil) sızdırılan parça parça, bölüp pörçük "bilgi" kırıntıları ile suçlu gibi teşhir edilmesi artık vakayı adiyeden... 

Oysa daha bu aşamada bilgi sızdıran savcı ve güvenlik görevlilerine gereken cezalar verilse bu sorun kolayca çözülebilir... Bu bilgileri savcı ve polis sızdırmıyorsa kim sızdırıyor, araştırmalı. Bizdeki sistem işi çözmeye kalksa sızdıranı es geçin, sızdırılan bilgiyi haber yapanı cezalandırmakla işle başlar ki bu da ayrı garabet...

Ancak gelin görün ki bizim ülkemizde “gizli belge ve bilgiler” savcıların kendi eliyle “etik kurullarına” servis edilebiliyor…

Olay hukuka nasıl uydurulmuştur bilemem. Mutlaka resmi açıdan sıkıntı olmayacak bir “hukuki durum” “yaratılmıştır”! (Söze minareden girecek olsam sonunun nereye varacağından korktuğumu itiraf edeyim savcı bey…)

Benim şahsi adalet mekanizmama sorarsanız; “gizli belgelerin” “Etik Kurul"a havale edilmesi, komedinin ötesinde bir skandaldır savcı bey...

Bu konuya dalmadan önce özellikle belirteyim ki "Ben, bu ülkede hiç bir zaman futbolun temiz ve şikesiz oynandığına inanmadım". Hatta bu sene son hafta maçları oynanırken daha maçların ilk yarısında "iyi ki gol averajıyla belirlenmemiş şampiyon, yoksa her iki maç da 15/16-0 gibi komik skorlarla bitecekmiş" twitini dahi attım.

Fakat taraflardan birini kafadan suçlu, diğerini kudretten temiz sayan mantığa da hiç saygı duymadım.  

Şike dosyasını, TFF’nin İstinye’deki binasında kurulan Kozmik Odada inceleyen Etik Kurulu’nun hukuksal açıdan soruşturma kapsamında adı geçen kulüpleri küme düşürme ya da düşürmeme yetkisi olup olmadığı bir yana, bu kurulun vereceği kararın hakimin vereceği kararla çelişme veya hakimin vereceği kararı etkileme “ihtimali”, “yargısal bahis” değil midir?

Yargıcılar, resmen “şike” yapıyor ve hakime “şirk koşuyor”…  

Etik kurulu” ile davada kararı sadece “hâkimin hükmüne” bırakmayıp, onun otoritesini zedeleyecek ortam oluşturuyor, yanılıyor muyum savcı bey?

Olayın mantığı ne olursa olsun, hakimin vereceği kararın noktalayacağı bir davada hakim kararından önce hüküm verecek bir mekanizma neyin nesidir savcı bey?

Bu uygulama hüsnü kabul görüp yaygınlaştığı takdirde işin sonu nereye varacaktır savcı bey?

Etik kurulu takımları eldeki belgelerle suçlu bulur ve ceza verir ama sanık mahkemede beraat ederse ne olacak? Ya da tam tersi etik kurulu suç unsuru görmez ve ceza vermez de hakim söz konusu sanığı suçlu bulur ve ceza verirse ne olacak?

Etik kurulu önce karar alan mekanizma olacağı için vereceği karar hakimi psikolojik baskı altında bırakmayacak mı?

İki karar birbiri ile çelişince halkın kimi haklı bulduğunu mu tartışacağız savcı bey?

Bahis şirketleri "hakim mi, etik kurul mu haklı?" diye bahis açarsa kanun buna ne diyecek?

Yargıyla kumar oynanmaz diye biliyordum… Buyurun işte, bal gibi oynanabiliyormuş savcı bey!

Velhasıl çarpık adalet sistemi sayesinde yargının adil olmasını sağlayacaklar,  tuzun dahi koktuğu ortama çare olur umuduyla savcılara bel bağlamış, onların icraatlarını seyreder ve hukuki sınırları aştıkları hallerde dahi kulaklarını çekmekten çekinir hale getirmiştir…

Ülke, "hapiste yatarken iddianame bekleyen sanıklar cehennemi"ne dönmüştür… Bunun adına "iddianame terörü" desek ağır mı olur savcı bey? Kim neden yargılandığını bilmeden yatarken, dışarıdaki herkes "acaba beni de alıp götürürler mi?" kaygısı yaşıyorsa, toplum terörize edilmiş değil midir sayın savcım?

Müdahale edilmeye, edilmeye, yargıyı ve adaleti garip hallere düşürüp, kendileri yargılanmaksızın olanları ellerini ovuşturarak seyreden “bahis baronları” ve “muhtelif odaklar” yarın sanıkların mahkum ilan edilip edilmeyeceği, bir sonraki aşamada ise kaç yıl yatıp yatmayacağı üzerinden bahis oynatırsa, ben şahsen hiç şaşırmam…

Peki sen şaşar mısın savcı bey?

yasar.iliksiz@haber7.com
Yaşar İliksiz - Haber 7

YORUMLAR 6 TÜMÜ
  • Metin Yazar 14 yıl önce Şikayet Et
    Biz kimiz ki!. Adalet en yüce değerse, mevzubahis olan adaletse -adeta bir robot gibi davranacak- anamızı,babamızı,oğlumuzu,kızımızı bile tanımayacağız. Mesleklerinde,alanlarında çok başarılı olan ve ülkeye-camialarına çok büyük hizmetleri(?) geçen falan general,falan profesör,falan gazeteci,falan televizyoncu,falan kulüp yöneticisi nasıl olur da İÇERİYE ALINAN BAZILARI ile aynı muammeleye tabi tutulurlar demeyeceğiz. Eğer sanıklar kanunlar muvacehesinde aynı muammeleyi görüyorlarsa bunu eleştirmek değil alkışlamak lazım.Eğer hukuki süreçte ve işlemlerde hukuksuzluk ve adaletsizlik varsa buna sanıklar arasında hiç ayrım yapmadan karşı çıkacağız. Adaletten,haktan hukuktan bahseden bir insan , "içeriye alınan bazıları hariç diğerlerine haksızlık edilmektedir." diyebiliyorsa en büyük haksızlığı ve yargısız infazı kendisi yapmaktadır. Hem Ergenekon,hem Balyoz,hem de Şike davalarında 'Hariç' olana bizler değil ancak mahkemeler karar verir. Biz kimiz ki?
    Cevapla
  • nightfall 14 yıl önce Şikayet Et
    Geç. Ne oldu işin ucu kendilerine dokununca tutukluklar adaletsiz gibi geldi değil mi? Başkaları söylerken kulak tıkayanlar şimdi kendileri söylüyor? ama geç artık?
    Cevapla
  • ali ateş 14 yıl önce Şikayet Et
    egemenlik. kayıtsız şartsız milletinken millet neden bu kadar kolay terörize edilmektedir birileri tarafından.egemenliğin teslim edildiği vekiller neden teslim etmişlerdir milleti savcılara ve onların insafına.bu memlekette herkese haddi bildirilirken savcılara neden bildirilmemektedir.yoksa savcıların eline tokmağı veren ve davulun sesini dinleyerek uzaklarda halay çekenlermi vardır.
    Cevapla
  • Mehmet Emin 14 yıl önce Şikayet Et
    Yelkenler suya. 3 tane suçsuzu haksız yere tutukladılar diye Devletin temeline bomba koyan hainlerin salıverilmesini savunmak birazcık ahmaklık olmuyor mu? Sabırlı olun, Hz Yusuf 7 sene yattı içerde haksız yere. Elbet adalet tecelli edecektir.
    Cevapla
  • Suat Güçlü 14 yıl önce Şikayet Et
    Yeni mi vizyona çıktı bu filimler ?... Bu meselelerde karşıt görüşler herşeyi abartabilir ve bazen iftirada atabilir.Fakat bizlerde gördüğümüzü söylemezsek,iftira atanlar ve abartanlar bizden daha makbuldur.Biz makbul insan olmayıp başka ne yapabiliriz...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle