Derin bir kuşku sızdı yine içime
"Gazeteci, esas işi habercilik olan kişidir. Gazeteciliğin haber malzemesi sayılan bilgilerin toplanması, yazılması, düzenlenmesi ve dağıtılmasını içeren bir işlem olduğu tanımından yola çıkarak gazeteciyi, 'Ulaşmak istediği kitle için en önemli bilgileri toplayarak haber haline getiren ve kişileri bilgilendirerek düşünmeye sevk eden meslek mensubu' olarak tanımlamak gerekir. Bir başka tanıma göre gazeteci: 'Bir basın kuruluşunda, düzenli olarak kadrolu, sözleşmeli veya telif ücreti karşılığı çalışan, haber alıp verme ve olaylar hakkında görüş belirtme işini yapan, çalıştığı kuruma karşı yasaların kendisine karşı yüklediği sorumlulukları yerine getiren ve kendisine verilen haklardan faydalanan kişidir'."
Milli Eğitim Bakanlığı'nın Mesleki Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi (MEGEP) çerçevesinde hazırlanmış, 2011 tarihli "Gazeteciliğin Temel Kavramları" isimli sunumda gazeteci böyle tanımlanıyor.
"Gazeteci, esas işi habercilik olan kişidir" cümlesinin altını çizmeden geçemiyorum! Çünkü bu ifade ile "gazetecinin asıl işinden başka işleri de olduğu" "resmileştiriliyor"!
Açıkça soruyorum: Gazeteci denilen meslek sahiplerinin esas işi dışındaki işleri nedir?
Aslında lisanı avam ile "hınzırlık" yapıyorum bu soruyu sorarak! Çünkü kimin ne iş yaptığını bu fakir çoğunuzdan iyi biliyor kaderi mucibince...
"Öğrencilere rehberlik etmek amacıyla" hazırlanmış bireysel öğrenme materyalinde bir de gazetecelik tanımına bakalım isterseniz: Gazetecilik; dünyanın en güzel, en heyecanlı, en zor ve en onurlu mesleğidir. Bu mesleği severek ve yürekten isteyerek seçmelisiniz. Bu mesleği seçenler, özellikle bireysel çıkarları doğrultusunda değil de toplumun çıkarları doğrultusunda çalışacaklarını, kamunun hiç susmayan sesi olacaklarını bilmelidirler; çünkü yetkisi çok olan gazeteciliğin sorumluluğu da çoktur...
Bu şaşaalı "reklam spotu"ndan da cımbızımla "Gazetecilik; dünyanın en onurlu mesleğidir" cümlesini çekip çıkartıyor ve yoruma gerek görmüyorum...
Los Angeles gezisi sırasında, bir kısmı ile yeni tanışma fırsatı bulduğum, bir kısmı ile hasret giderdiğim meslektaşlarıma bakınca, "esas işi habercilik olanlar" ile "haberci kalmayı başaranlar" arasındaki farkı daha iyi fark ettim...
Ve izninizle bu uzun peşrev faslından sonra bugün sizlerle paylaşmak istediğim kuşkuma getiriyorum sözü.
Gazeteci arkadaşlarla söyleşirken düştü içime bu kurt. Görebildiğim kadarıyla "sızdıran kaynaklar", "herkese, "yeterince" "bilgi" sızdırıyordu. Ancak aynı kaynaktan, ayrı mecralarda görev yapan isimlere, aynı konuda, "birbirlerini vurmaları için" farklı bilgiler de sızdırılıyordu!
İster istemez aklıma 12 Eylül öncesi, birbirlerine "benzer hisler" besleyen ayrı gruplara, "birbirlerini vurmaları için" "aynı elden" dağıtılan silahlar ve "istihbaratlar" geldi!
Derin bir kuşku sızdı içime sizin anlayacağınız...
Sandığınız kadar cahil değilim hatta "tüm hınzırlıklarını bildiğim halde" Amerikan filmlerinden biraz daha fazla inanmıştım zaman zaman Nazım’a!
Yine de bırakın gazeteciliğin dünyanın en onurlu mesleği olmasını, gazetecilikle onurun ne kadar birlikte anılabileceğini alenen tartışan biz, "esas işi" değil "tek işi" gazetecilik olan medya mensuplarının böyle emekli olmak için gün sayarken bile "Amerika'yı yeniden keşfetmek" gibi kötü tarafları var işte!
Ve inanın bu kez "hınzırlığımdan söylemiyorum" bu sözleri...
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com