Bilgelik Çağı'nın eşiğinde miyiz?
Basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbekli bir adam öldürüldü, Atina'da M.Ö. 399 yılında.
Katilleri cinayetin adına adalet diyordu. Maktulün suçu "devlet" (şehir) tanrılarına inanmamak ve gençleri imansızlığa sürüklemekti.
Ölüm kararının uygulanması esnasında, hayatına son verecek zehri kendi elleri ile içtiği için ortada katil de yoktu! "Temiz iş"ti anlayacağınız!
Öyle "temiz iş"ti ki halkı yardıma çağırmak gerekmemiş, kurban kalabalığın önüne atılmamış, parçalanmasının doğuracağı “kirliliği”, "temizleme" masrafına da girilmemişti.
Millattan Önce, Otorite Tanrılarının Bilgelik Ruhuna karşı zekalarını nasıl kullandığını gözler önüne seren en belirgin vakaydı bu cinayet.
***
O gün Sokrates'e zehir içirenler, egemenliklerini ahlaki zemine çekmeye zorlayan bilgeyi ortadan kaldırmayı başardılar ama Bilgelik Ruhunu öldürebilecek kudrete sahip değillerdi.
Bilgelik Ruhu ölmedi. La mekan yaşadı; adım adım, kavim kavim, çağ çağ yeryüzünü dolaştı.
Zaman zaman cesurca ortaya çıkıp,
"Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam,
Cevher-i lâmekan benem, kevn ü mekâna sığmazam" diye haykırmayı denedi ama kaba gücün sabihi Otorite Tanrıları, bedelini ağır ödetti.
Zaman zaman, kendisine kıymet veren mekanlar ve saygı duyan otorite sahipleri bulsa da Otorite Tanrıları ile hiç bir zaman uzlaşmadı.
***
Millattan Sonraki Otorite Tanrılarının işi, Milattan Öncekiler kadar kolay değildi. Miladın öncesini ve sonrasını belirleyen Bilgelik Peygamberi için hazırlanan çarmıh aynı zamanda Bilgelik Ruhunu taşımayı yüklenenlerin kanlı katliamlarla ortadan kaldırıldığı çağların da başlangıcını teşkil ediyordu... Bununla birlikte Otorite Tanrıları da artık otoritelerini korumak için tanrılıklarını feda etmeye mecbur kalıyordu.
Artık doğrudan tanrı olarak değil, "emri altına" girdilerini söyledikleri Tanrı adına yönetim icra edebileceklerdi. Algı değişmişti.
(Ara Nağme: Esasında, daha Sümerler zamanında artan serveti kendileri tüketemediği için yatırım sermayesine dönüştüren ziggurat rahiplerin hesabı da "kral ölür ama tanrılar yaşar" şeklindeydi. Değişimin zihniyette değil algıda olduğuna dikkat!)
Mecburen otoriteyi korumak için gereken "her şey" Tanrı'ya atfediliyordu! Fetvalar yine "Otorite Tanrılarının" isteğine göre şekilleniyor ama “itaati altına girilen” Tanrı'nın emri olarak uygulanıyordu!
Otoritenin emrini tanımamak, Tanrı'nın elçisine ihanet olduğu gerekçesiyle “en büyük günah” kategorisine yükseltilirken, devlete isyan edene cenaze töreni yapmak da mubah olmaktan çıkarılıyordu!
Örneğin İmadüddin Nesimi; otorite sahiplerinin değil Fazlullah Naimi denilen muhalif ekolün otoritesini savunduğu için mutlaka öldürülmeliydi ama fetva "Batıl inançlara hizmet ettiği için katli vacip" şeklinde verilmeliydi.
***
Otorite bazlı fetvalar zaman zaman sorun teşkil etmiş ve ayaküstü değiştirilmesi gerekmişti.
Bu çelişkiyi "hakim otoritelerin" tarih kayıtlarında bulmak mümkün değil. Sadece “Bilgelik Ruhu” kayıtları bunu size gösterebilir. Otorite Tanrıları, her ne kadar tarihten kazımak için yoğun çaba sarf etse de Bilgelik Ruhu, onları efsane ve menkıbelere gömerek halkın hafızasında yaşatmayı başarmıştır.
Akletmek yerine akılcılık yöntemini araç olarak kullanmayı seçen kimi akil adamlara göre gerçeğin algılanmasına engel teşkil eden halk hikayeleri; aslında bazen gizlenen gerçeklerin sonraki nesillere taşımasının bilgece yöntemi olarak oldukça önemlidir.
Mesela Seyit Nesimi söylencesinin şu kısmı, otorite bazlı fetvaların ayak üstü değiştirildiğini gösteriyor.
"Derisinin yüzülmesinin caiz olduğuna dair fetvayı veren zamane otoritesi, Nesimi'nin çarmıhtaki kanlı bedenini parmağıyla göstererek, bunların kanı öyle necistir ki vücudunuzun her hangi bir yerine damlasa, o kısmın da atılması gerekir, diye haykırır. Tam bu esnada Nesimî’nin yüzülen derisinden bir damla kan onun parmağına sıçrar. Meydanda bulunanlar parmağı kesmeye kalktıklarında, “kesmek gerekmez, necaset biraz suyla da atılabilir” der.
Ve Bilgelik Ruhu, Nesimi'ye şu beyti söyleterek, yaşanan adaletsizliği halkın hafızasına yükleyiverir:
“Zahidin bir parmağın kessen döner Hak’tan kaçar,
Gör bu gerçek aşıkı, ser-pa (baştan ayağa) yüzerler ağrımaz”
Sonra halk yüzülen derisini sırtına vurdurarak Nesimî'yi, Halep'in on iki ayrı kapısından aynı anda çıkartıverir...
Kaba gücü elinde tutan Otorite Tanrılarının kurnazlıklarına karşı Bilgelik Ruhunun direniş yöntemlerinden biridir bu anlamda halk söylenceleri.
***
Otorite Tanrılarının, "Evvel, ahir, zahir ve batın"a ait olanı sınırlara ve mekanlara sığdırma çabaları nereye kadar gider bilenmez ama Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "21.nci Yüzyılla birlikte ‘Bilgelik Çağı’ başladı" tezinde oldukça ısrarlı. Üstelik gördüğüm kadarıyla tezi gençleri hayli heyecanlandırıyor.
İlk kez geçen ay, "İlacı bırakın Mevlana'ya bakın" başlıklı yazısında görmüştüm bu tezi. Aslında, "Çağın Vicdanı Bediüzzaman" adlı eserinin yakında yayınlanacak ikinci cildini yazarken zuhur etmiş.
Prof. Tarhan, Said Nursi’nin anlaşılmaması için önüne her engelin konulduğunu belirtiyor.
İmadüddin Nesimi gibi Hurufilikle itham edilmesinden tutun da İngiliz ajanı olmakla suçlanmasına, etnik kökeninden tutun da siyasi fikirlerine kadar acziyet içinde gösterilmesine kadar tüm girişimleri üst üste koyduğumda haksız diyemeyiz.
Şahsen Nursi'nin öyküsünde karanlıkta bırakılan bazı noktalar teşhis etmemle birlikte zamanın Otorite Tanrılarının Nursi'ye yönelik operasyonları reddedilmez. Nursi'nin Sokrates'ten farkı, sürgüne gitmeye razı oluşu ama önüne konulan zehiri içmeyi reddetmesidir...
Prof. Tarhan, Said Nursi üzerine kalem oynatan Prof. Dr. Şerif Mardin ile nasıl uğraşıldığına ve kariyerinin nasıl bir anda yok sayılıp, itibarsızlaştırılmak istendiğini hatırlatıyor.
Nursi ile ilgili kitabından sonra kendisine karşı benzer operasyonlar olup olmadığını soruyorum, “sezinliyorum bir şeyler..." demekle yetiniyor…
Bilgelik Çağının eşiğinde olmanın hayali bile cihan değer ama Bilgelik Ruhunun geleceği adına Prof. Tarhan kadar umutlu değilim. Tespitinin gerçek olduğunu görmeyi çok arzuluyor ama peşin peşin kuşku şerhimi de düşüyorum tezinin altına.
Hayır, kesinlikle pesimist değilim. Sadece tarihe dönüp baktığımızda gördüğümüz manzara ortada: Belli dönemlerde hüküm süren hakim otoritelerin yıkıldığı ilk yıllarda Bilgelik Ruhu adına umutlar yeşermekte ama bir kaç yıl sonra yeni otoritenin önceki otoriteye rahmet okutmasıyla birlikte o hayaller yeşermeden tırpanlanmaktadır.
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
@yasariliksiz
(*) (İki cihan bedenime sığar, ben bu cihana sığamam.
Mekansızlığın özü benim, sınırlar ve mekanlara sığmam)
-
İbrahim Dursun 13 yıl önce Şikayet EtBİLGE!.. VE BİLGELİK!...-1. Bilge:Her bilenin üstünde mutlak bir bilen , Alim olan Allah cc vardır.Öyleyse bilgelik; Alim olan Allahın sonsuz bilgisinden faydalanmaktır..Ne kadar? Okyanusta bir katre/damla gibi..VesSelamBeğen Toplam 1 beğeni