Yaşar İliksiz
Yaşar İliksiz
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

E, devlet! Sivil'ce isyan ettirdin beni!

GİRİŞ 07.04.2012 GÜNCELLEME 07.04.2012 YAZARLAR

Devlet üzerine düşündüm uzun uzun...

Düşünmek zorunda bırakıldım daha doğrusu... 

Onca işin gücün arasında, yayıncıma kendisine 10 gün içerisinde bir roman teslim edeceğim taahhüdünde bulunmuşken, oturup devlet üzerinde düşündüm uzun uzun...

Devletin varsa derdin var çünkü... 

Resmi tanımına göre Devlet; belirlenmiş toprak parçası üzerinde egemenlik kurmuş insan topluluğunun oluşturduğu teşkilattır. Gerçi pek çok hukuksal tanımda olduğu gibi bu tanıma da itirazlar vardır ama çerçevenin sınırlarını değiştirecek cinsten olmadıkları için es geçelim...

Resmi uygulamaya göre ise Devlet; belirlenmiş toprak parçası içinde yaşayan insan topluluğu üzerinde egemenlik kurmuş, kerameti yasalardan menkul yaptırım gücücüdür.

Teoriye bakarsak, Devlet'in insana ihtiyacı tartışılmaz. Çünkü insan olmazsa devlet kime güç gösterisi yapacak!

Pratiğe bakarsak, devletin insanı umursamaması doğal çünkü denizde kum onda insan! (İnsanlar bir araya gelip onun aleyhine teşkilatlanmadıkları sürece istediği kadar isyan edebilirler!)

“Devletin var derdin var” dedik ya "bu kadar büyük derdi insan kendi başına nasıl ve niçin açmış olabilir" diye sormadan da edemedik tabi.

Devlete tapınanları bidat ehli olarak bertaraf etmek kolay olsa da devleti, din ve inancının bekâsını sağlayan kurum olarak kutsallaştıran inanç ekollerini hafife almak büyük saflık olur. O yüzden kimsenin kutsalına saygısızlık etmeksin akıl yürütmek gerekiyor... 

"İnsanın neden devlete ihtiyaç duyduğu" konusunda düşünenler arasındaki tartışmalar hayli geniş boyutlar içerse de ana hatlarıyla üç ekol olduğu ortada:

Thomas Hobbes'a göre; insanlar, gücü gücüne yetenin öne çıktığı çekişme ve kavga ortamından kurtulup, uygarca ilişkiler geliştirebilmek için, düzen kurmak ve barışı sağlayabilmek umuduyla, sınırsız özgürlüklerini kısıtlayıp kendi aralarında anlaşarak ilk devleti oluşturdular. Feragat ettikleri özgürlükler dışında kalan haklarını ve özgürlüklerini korumayı da böylece garantiye almayı denediler...

Şahsi kanattim bu teze yakındır. Kötülerin iyilerden daha hızlı örgütlendiğini gözden kaçırmazsak, insanlar örgütlenip kendilerini ezen ve mallarını yağmalayan çeteleri yok etmek için mecburen bir araya gelip devletleşmeye mecbur kalmışlardır.

John Locke'ye göre ise, devletin öncesinde savaş ve kaos yok. Bilakis insanlar dirlik ve düzen içinde yaşıyorlardı ama bireysel bazda suç işleyen insanları cezalandırmak için bir üst otoriteye ihtiyaç duyulmuştu. Lock, suçluların cezalandırılması için görevlendirilen insanların haklarının devrinden devletin tezahür ettiğini savunuyor. 

Fransa'nın manevi fikir babası Voltarie'in engizisyon papazlarına yaranmak için "İçimizdeki İrlandalı" diye aşağıladığı Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau ise iki İngiliz tezinden John Locke'a yakın durmakla birlikte devletin oluşum safhasının yetki devrinden değil mülkiyet kavgasından kaynaklandığını ileri sürer. Rousseau’ya göre; insanlar eşitlik, barış ve mutluluk  için yaşarken tarım arazileri ve maden alanlarının keşfiyle birlikte mülkiyetten sebep birbirlerine girdiler. Kavganın boyutları büyüyünce de oturup barışı sağlamak için sosyal sözleşme imzaladılar ve böylece devletin temeli atıldı...

Tabi işin içinde mülkiyet olunca Marksist düşünürlerin bu teze balıklama atlayacağını düşünmek doğal olsa da mesele biraz teferruatlı. Engels'in, iyi analiz edildiği takdirde; kan bağı üzerine kurulmuş eski toplum düzenindeki sosyal sınıfların çatışmalarında, dayanaklarını, üretim-tüketim ilişkilerine dayalı olarak belirli topraklar üzerinde yaşayan topluluklara dayandırmasıyla birlikte devletleşmeye geçildiğini savunduğunu söyleyebiliriz. Tabi müteveffa Marx'ın üretim altyapısı üzerine üst yapı olarak devleti koyduğunu gözden kaçırmamakta da yarar var.

Kral öldü yaşasın kralcılar devletin zuhurunu sorgulamaya gerek görmeden otomatik olarak devletin nasıl korunacağına odaklandıklarından onlardan bize yansıyan kayda değer felsefi kırıntı yok!

Kelimenin etimolojik kökenine girip teorilerin cılkını çıkartmaya da gerek yok. 

Fakat "devlet yapısının nasıl cılkının çıktığını" Sarıyer Nüfus dairesinde yaşadığım son tecrübeler ışığında göstermeyi deneceğim:

Banka memuru ödeme yapabilmek için Nüfus Kimliğimi görmesinin şart olduğunu söylüyor. Sarı Basın kartım, banka kartlarım, akbil kartım, işyeri giriş kartım, ulaşımda kullandığım kartlar, kartvizitim... Bunların hepsini yanyana diziyorum ve benim ben olmama ihtimalimin olmadığını izaha çalışıyorum arkadaşa ama sadece Pasaportu kimlikten sayıyor... Buna da şükür! Çünkü onu da takmayan memur var!

Kaybettiğim nüfus kimliğimi yenilemek için gerekli tüm evrakları tekrar tekrar sorarak alıyorum muhtardan ve gidiyorum nüfus memurluğuna...

Nüfus Müdürlüğü tıklım tıklım, 473 numarayı alıyorum ama 230'lu numalar işlem görüyor... Üniversiteye giriş sınavı varmış ve devlet insanlarına "mutlaka üzerinde yeni resim bulunan nüfus cüzdanı getirmek zorundasınız" buyurmuş! Kalabalığın nedeni buymuş!

Biz de tam nüfus cüzdanını kaybedecek zaman bulmuşuz yani! Neyse daha önceki nahoş deneyimlerden edindiğim tecrübe ile gerekli tüm evrakları ve iki tane yeterli denmesine rağmen 10 tane vesikalık resmi yedeklemiş sabırla bekledim.

Daha önceki tecrübelerim ışığında peşin peşin haklarını vereyim ki devlet dairelerinde hızlı, sistemli ve işlem yapılan insana saygılı zihniyet değişimi kendini gösteriyor. Yani kalabalığı saymazsak e-devletin imkanları sayesinde her şey olumlu görünüyor.  

Sıra bana geldiğinde e-devletin "insan odaklı" maskesi "cart" diye bakın nasıl yırtıldı!

Devlet Memuru: Bizdeki kayıtlara göre bu adreste oturmuyorsunuz beyefendi, anneniz de eşiniz de çocuklarınız da bizde kayıtlı adreste otuyor. Dolayısı ile bu muhtardan alınmış belge ile size nüfus kağıdı çıkartamam!

Bu Fakir: Bu adreste oturmuyor olsam bu belgeyi muhtar bana niye versin? Hadi o yanıldı diyelim, seçim kaydım bu adreste olmasa niye devlet seçmen kağıdını bu adresten gönderip bana bu muhtara oy verdiriyor? Haydi adres kaydında bir yanlışlık oldu diyelim, nüfus cüzdanının üzerinde adres yazmıyor ki! Konunun sizin bana kimlik veremenizle alâkası ne?!

Devlet Memuru: Valla beyfendi size nüfus kağıdı verebilmemiz için bizim sistemdeki adrese bağlı muhtardan belge getirmeniz ya da belediyenin ... ... servisine gidip adres kaydınızı düzelttirmeniz lazım!

Bu Fakir: Memur bey sizin kayıtlarınızda yer alan adres kesinlikle benim adresim değil bu bir! Varsayalım benim adresim o olsun, bu adres meselesinin bana kimlik vermenize niye engel teşkil ettiğini anlayabilmiş değilim! Buyurun yanımda kapı gibi pasaportum var ve dünya devletleri bile bu kimlikle bana adam muamelesi yapıyor. Çünkü bunu bizim devletimiz vermiş ve onlar bizim devletimizin beyanına güveniyor. Sen bizim devletimizin memuru olarak kendi devletinin verdiği pasaport kapı gibi elimde iken niye beni adamdan saymıyorsun!

Devlet Memuru: Estağfurullah beyefendi adamdan saymazlık etmiyorum da ben mevzuat gereği veremeyeceğimi belirtiyorum! Buna benzer çok olay yaşanıyor. Özellikle bir iki mahallede yoğun bu tarz şikayetler. Burada kavga bile çıkaran oluyor ama yapacağımız bir şey yok! Ya diğer muhtardan bir belge ile ya da adresini düzeltip gelmeniz gerekiyor... 

Benzeri çok vaka varmış ve vatandaş isyan ediyormuş ama ne çare! Fakirin içinden "hay senin mevzuatına" demek geçiyor ama nefisine hakim olup tutuyor kendini ve gayet sakin işin olur yönünü arıyor...

Bu Fakir: Bakın memur bey, sonuçta devletin bir memuru iş yoğunluğundan ya da dikkatsizlikten benim adresimi yanlış kaydetmiş. Devletin yanlışı beni mağdur ediyor. Bunu neden Devlet değil de ben düzeltiyorum onu anlamadım. Mağdur olan benim yahu! Bir günüm güme gitti. Zaten ikinci bir günü size feda etmem gerekiyorsa edeyim ama bir iki telefon görüşmesi ile halledilecek meseleyi bürokratik travmaya dönüştürmeyelim!

Nuh dedi peygamber demedi adam.. Mecburen bir gün daha feda edecektik kimlik yenilemek için devlet kapılarına. Kafamda bir muhasebe yaptım “adresi değiştirme işi daha uzun sürer ve yeni bir sürü bürokratik işlem gerektirip gerektirmeyeceği belirsiz. Koskoca devlet kendi istediği yerde oturmama itiraz etmeyeceğine göre ben en iyisi gidip öbür muhtardan bir belge alayım” dedim. Üstelik Muhtar tanıdık, bilgisayar sistemindeki kayıtlarda da onun mahallesinde görünüyorum zaten. Hoş beş arasında bir belge de ondan aldım. Muhtar, “yenge ve çocukların da kimliklerin getir onların da kaydını bizim mahalleye geçirelim” diye beni uğurladı,

Ertesi gün nüfus müdürlüğünde alıyorum numaramı ve bekliyorum sıramı uslu uslu. Bir saat kadar sonra dün işimizi halledemeyen memurun hemen yanındaki masadayım. Bu kez işimini halledeceğim ümidiyle rahatım ama sakınılan göze çöp batar ya batıyor!

Devlet Memuru: Buyurun İsmail bey!

Bu Fakir: İsmail bey değil memur bey Yaşar!

Devlet Memuru: İsmail yazıyor evrakta!

Bu fakir: İsmail benim baba adım.

Devlet Memuru: A evet baba adınız da İsmail görünüyor!

Bu fakir: Nasıl baba adım da!

Bakıyorum ve şaşkınlıktan küçük dilimi yutuyorum. Muhtarın verdiği evrağa bakmadan çantama attığım için görmediğim yanlışlığı görüyorum. Muhtar yanlışlıkta bilgisayarda adımın bulunduğu haneye de babamın adını girmiş!

Devlet Memuru: Valla olmuş bir yanlışlık. Mecburen sizden yeni bir belge istemek zorundayım.

Bu fakir: Bakın yandaki arkadaş dün adresi farklı olduğu için benim asıl muhtarımın belgesini kabul etmemişti. Bu o belge. Bu pasaportum. Öte yandan zaten e–devlet size benimle ilgili bilgileri ekranınızda sunuyor. Ortada tipeksle düzeltilecek basit bir hata söz konusu. Lütfen onu düzeltiverin ya da bu belgeyi ona iliştirin aldığınız belgenin doğruluğunu ispatlayacak belge olarak arşivde size delil olsun.

Devlet Memuru: Olmaz beyefendi resmi belgede tahrifata girer…

Bu fakir: Güzel kardeşim belgeyi tahrif etme o zaman. Olduğu gibi koy arşive. Bu önceki muhtarın belgesini ve pasaport fotokopimi de yanına koy, bir de not düş! Kimse sana niye bunu böyle kabul ettin demez ki!

Devlet Memuru:: Olmaz beyefendi maalesef yeniden belge getirmeniz gerekiyor…

Bu fakir bir gün daha feda edip, istenilen belgeyi de çıkarttı! Tabi devletin kulaklarını çın çın çınlatarak!

E-Devlet tamam işi hızlandırıyor ve vatandaşa hız sağlıyor. Ama memur sorumluluk alamayacak kadar devletinden korkmuş, vatandaş “Allah lâyığınız versin” diyecek kadar devletinden umudunu kesmiş ise ne diyeyim ben o devlete.

E, devlet işte…

Hata yapmış, vatandaşı mağdur olmuş, umurunda mı? Onun hatasını da daha fazla mağdur olmamak için mağdur vatandaş düzeltecek!

Devletin var derdin var dediysek, durduk yerde söylemedik!

Sorunun çözümü aslında basitti. Karşımda devlet memuru yerine millet memuru olsaydı, önce devlet değil insan düşünülürdü...  

80 ihtilalinin ve ondan önceki anayasa ve yasaların ekserisinin en temel özelliği bireyleri “potansiyel suçlu” diğer bir deyişle “zanlı” olarak görmeleri ve ona göre teşekkül ettirilmeleridir.

Bu durum her türlü devlet memurunun zihnine de aynen böyle kazınmıştır. İlk görüşte bütün bireylere yapılan muamele budur.

Darbelerle hesaplaşalım diyenlerin içinde kaç tane "Devlet Memuru" olduğuna dikkat!

Darbecilerden hesap sorulsun diyenlerin çoğu malesef "kral öldü yaşasın kral" diyor...

Onlara bakınca önce Murathan Mungan'ın "maskeli balo" şiiri geliyor aklıma ama  Sunay Akın'ın Antik Acılar kitabındaki cunta şiiri dökülüyor dudaklarımdan:

"Gördünüz mü keyfini
generalin
başını sıkarken
yüzünde çıkan
sivil'cenin!"

Devlet dairelerinin üniformasız generalleri "darbeyle hesaplaşalım" diye slogan atıyor!

Sivilleşiyormuşuz!

Hadi ordan!

Darbeyle hesaplaşmak devlet bazlı düşünen zihniyetin kökünü kazımakla mümkündür.

Asker işin aldatmacasıdır.

Sivil düşünce, başta devlet olmak üzere örgütlerden bağımsız birey bazlı düşüncedir...

Yaşar iliksizHaber 7
Yasar.iliksiz@haber7.com
https://twitter.com/#!/yasariliksiz

YORUMLAR 5
  • mermus 13 yıl önce Şikayet Et
    Sivilleşiyormuşuz! Hadi ordan!(editörün izin vereceği şekli ile). tutturdu usulsüzlük yaptın ceza kesicem diye.iptal edeyim dediğin gibi yapayım olmaz mı ? olmaz, yapmışsın usulsüzlüğü ceza kesicem, ama pişmanlık dilekçesi yazarsan cezan hafifler.düşündüm taşındım kendi cihazlarımı kendime satarken(aslında sattırılırken) baya büyük bir suç işlemişim, hak verdim memura,çok da pişman oldum, pişmanlık dilekçesi yazdım cezam hafifledi.
    Cevapla
  • mermus 13 yıl önce Şikayet Et
    Sivilleşiyormuşuz! Hadi ordan!. yaşar hoca sana bişey anlatayım da biraz gül, haline de şükret.8 yıl önce işyerimi kapatıcam, kalktık gittik vergi dairesine kapanış işlemlerini yaptıracağız, yanımda da muhasebecim.evraklara baktılar, kullandığım cihazları da satmam gerektiğini söylediler.alıcısı yok , depoya kaldırıcam yada çöpe atacağım, değersiz şeyler.yok illada satış göstereceksin diye tutturdular.e alan yok! kendine sat dediler.zaten benim üzerime kayıtlı! olsun satıcan dediler. tuttum kendi cihazlarımı kendime sattım, satışı da tek kalem olarak kendi kullandığım serbest meslek makbuzu ile yaptım. tekrar vergi dairesine gittik.memur baktı , usulsüzlük yaptın dedi.nasıl diye sordum.fatura ile yapacakmışım satışı , usulsüzlük bu imiş! yani o tek kalemlik satışı yapabilmek için fatura koçanı bastırıp , notere onaylatıp, tek bir fatura kesmem gerekiyormuş.mübarek noterle ortakmısın , serbest meslek makbuzu ile satış yapınca devletin bir zararı mı oluyor, alacağı vergiyi, kdv yi gene almıyor mu?
    Cevapla
  • Kamil 13 yıl önce Şikayet Et
    sizin işiniz kolay. aslında bu gece içimden hiç yazmak gelmiyordu ama bu haberi görünce dayanamadım, siz birde oturduğunuz evin kapı yada blok numarasında hata olduğunu ve düzeltmeye çalıştığınızı düşünün ,misal 3-4 düzelecek 4-3 olacak ne kadar kolay gibi görünüyor değilmi ,böyle birşey kimsenin başına gelmesin yoksa ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan geliyor,güya bakanımız kolaylaştırdık demişti ama nüfus cüzdanınızın aslına dahi tapu müdürlüğü 1-2 gün el koyuyor ,istemedikleri birşey kaldımı bilmiyorum,ayrıca zaten birde belediyeye gidip yazı alıp tekrar nüfustaki adresinizi de düzeltmeniz gerekiyor,e-devletmi eziyet devletmi belli değil
    Cevapla
  • mete bilge 13 yıl önce Şikayet Et
    kaleminize sağlık. benimde geçenlerde aski de bir işim vardı. askinin memurları özellikle seçilmiş herhalde. kaçıyla muhatap oldumsa sert sert konuşmalar, evrakı verirlerken sert şekiilde iade etmeler. hele bir tanesi vardı. tam bir suratsız. memur vezne yazısını işaret etti ende vezne tabelasının ulunduğu yerde beklemeye başladım. orada kır saçlı bıyıklı yaşı 45-50 olan bir memeur ne bekliyorsun dedi. para yatırıcam dedim. burası vezne mi vezene diğer taraf dedi. sonra eliyle beni işaret edip ' adama bak ya2 işareti yaptı. ben vezne işaretini gösterdim. vezne yazısı öyle bir yere konmu ki vezne arka tarafta. ama orayı işaret etmiyor. sonra tekrar memura baktım, hala el kol hareketi yapıyordu. inanın bir an gözüm karardı. gidip herşeyi göze alıp kafa atacaktım. sokaktaki seyyar satıcı bile bu tip memurlara insanlık yönünden bin gömlek daha üstündür.Sayın Gökçeke sorarım, bu memeuralr özellikle mi seçilmiş.nereden kaynaklanıyor o dayı dayı hareketleri.
    Cevapla
  • Metin Yazar 13 yıl önce Şikayet Et
    Okurken karnıma ağrı girdi. İliksiz'in işi gücü başından aşkın olduğundan dek durmuş,bana aynısını yapsalardı o günü de,geceyi de karakolda geçirirdim. İfade vereceksem gider adam gibi karakolda polise veririm,ne işim olur nüfus memuruyla. Hiç olmazsa rahatlamış olurum.
    Cevapla