İki Yiğit Ozan
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış harem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
"Gurbetten gurbete giden" yolun üstünde, "üç günde üç mevsim değişmiş" gören Faruk Nafiz Çamlıbel'in bir han odası duvarından kalbine ateş gibi giren satırlar bunlar...
Mayası şiirle yoğrulmuş, topraklarından şair fışkıran Kahramanmaraş'ın, han odalarında geceleyen talihsiz Şeyhoğlu'nun mısralarının, bu denli güçlü olmasına şaşmamalı.
Mısraları aktarmaktan muradım, Satılmış'ın sanatının gücü değil, Anadolu'nun aynı anda bir kaç mevsimi birden yaşadığına dikkat çekmek.
Kendisi (şimdilik) şair olmasa da aşk üzerine yazıp şahsımla paylaşmaya cesaret edebildiği tek şiiri ile bile Maraşlı olduğunu haykıran yazar dostum İhsan Toy, "Memleketim'den Şiir Manzaraları" başlıklı son yazısını dikkatli okuduysanız Maraş'ın iklim olarak Akdeniz sayılmasına aldanmamak gerektiğine dikkat çekiyordu. İlinin batısını Akdeniz İklimi sayarak kısmen yanılıyor ayrı mesele...
Maraş'ın merkezi Akdeniz iklimine sahip iken Göksun'dan sonrası fiziken Bozkır İklimidir. Sulaklığı sizi yanıltmasın. Afşin'in sınır komşusu Sivas'tan fiziki farkı yoktur. Maraş'tan yola çıkıp Göksun'da dağların arasına girdiğiniz zaman, bir keften diğer yüze geçerken, birden birden bire Akdeniz ikliminin Bozkır İklimine dönüştüğünü hissedersiniz... Elbistan ile zaten Afşin ile aynı ovada yer almakta ayrı dağlara bakmaktadır.
O topraklarda yetişmiş iki ulu şairi, anlı şanlı Maraşlı Kahraman şairlerden ayrı tutan "cevher" belki de Yiğidin Harman Olduğu Toprakların ikliminde yetişmiş olmalarındandır.
Yaşadıkları topraklarda etkisini halen sürdüren "ozanlık" geleneği, geçtiğimiz gün Hakkın rahmetine kavuşan Abdürrahim Karakoç ile Aşık Mahzuni Şerif'i diğer Maraşlı şairlerden gözle ve gönülle hissedilir şekilde ayırır.
(Ara Nağme: Allah'ın uzun veresi, sağlıklı ve huzurlu yaşatası Bahaeddin Karakoç ağabeyi, o iklimde yetişmiş olmasına rağmen, ses içeriği olarak diğer Maraşlı şairlerden ayrılabilse dahi Abdurrahim Karakoç ve Aşık Mahzuni Şerif kadar Deli olamadığı ve veliliğe meylettiğinden dolayı Maraş'ın Araf'ındaki şair ilan ediyorum.)
Onlar Hak'kın ve halkın ozanıdırlar. Halkı Hak gibi, Hak'kı halk gibi severlerdi. Girdikleri meclislerin baş köşesine kurulmazlar, ayak altında bir yere serilmiş posta ilişiverirlerdi. Soğanın cücüğü olmak istemezler, soğanın kendilerine ikram edilen cücüğünü de paylaşmayı severlerdi
Biri bağlama ustası olmasına, diğeri bağlama yerine kaleme sarılmasına rağmen her ikisi de kendisini "halk edebiyatı şairi" sayardı. Bestelenen şiirleri dilden dile dolaşır ve her halk müziği sanatçısı repertuarında onların türkülerini bulundurmakla gurur duyardı
Soyunda Sünnilik bulunmasına rağmen "Elhamdülillah Kızılbaş'ım ve laiğim. Ben değil, yedi sülalem Kızılbaştır" diyerek kendisine dava açan hakimlere kafa tutan ve "Arapça değildir Allah'ın dili / Allah evi yapmaz Allah'ın kulu / Camiden geçer mi cennetin yolu / Burda cehennemlik olana çattım" diye haykıran Aşık Mansuni Şerif ile oğlunun adını Türkislam koyacak kadar Ülkücülüğü sevda edinmiş, "Bir güzel ülküdür gönül verdiğim" demiş ve "Vur Emri"ni yazarak "Koç burcuna, yay burcuna / Bebeklerin avucuna / Minarelerin ucuna / Hak yol İslam yazacağız" diye haykırmış Abdurrahim Karakoç'u insanların Sünni - Alevi ayırmaksızın baştacı etmesi sebepsiz değildir.
Onların şiirlerini bayraklaştırarak birbirini vuranları meclisinden kovan halkın, her iki şairi evinin başköşesinde ağırlamak için birbiri ile yarışması; gönül dillerinin, halkın gönül dilinden ayrı olmamasındandır.
Her iki ozanın da dilinde riya yoktur. Gönüllerinden geçen dillerindedir. Kimse ile pazarlıkları, görünmeyen hesapları yoktur...
Her iki ozanın da gönül verip başkoyduğu birer davası vardır ama birilerinin gönlünü mest etmek için değil, kendi imanları öyle gerektirdiği ve halkın yararına olduğuna inandıkları için kavga verirler...
Her ikisi de halkı ezen zulüm düzenine karşı Allah'a sığınıp, tüm çile ve cefaya rağmen mücadele verdiği için halk onların yanındadır...
O yüzden de siyasi görüşü, tahsil durumu, etnik kimliği ve mezhebi ne olursa olsun hemen herkesin, adları sorulduğunda, onların şiirlerinden bestelenen türkülerin en az birini ezbere söyleyebilir.
Hece ölçüsüyle yazdığı muazzam şiirleri ve kükreyen mısralarına rağmen Necip Fazıl Kısakürek'in şöhretinin dahi onların yanında sönük kalması bu yüzdendir...
Onlar; "gönlüne dördüncü cemre düşüp", "beşinci mevsimi yaşayan"; "kuru çöllerde dolaşıp" "susuz değirmenler gören" şairlerdi. Yiğitlerdi ama namertlerle mücadele ettiler... Halka rağmen halkı kurtarmak için mücadele edenlerce hor görüldüler ama halk tarafından baş tacı edildiler...
Hak'kın Divanına takvimsiz ve riyasız çıktılar... Allah gani gani rahmet eylesin
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
@yasariliksiz
-
cicekabbas 13 yıl önce Şikayet Etara name. işte böyledir.bazıları inancını gürül gürül söyler gider.arda kalan okumuş takımıda ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu diye diye gider.boncuk çok olunca dağıtmak gerek.yalvaç bizdendi.müseylemede fena şair sayılmazdı.nasıl bir devirdir.ne biçim dümendir.ne menem bir ayak oyunudur.yazarı çizeri şairi bestekarı poitikacısı....sen haklısın.sende haklısın.sizde haklısınız.ee bende haklıyım.nasrettin hoca kabirinde ters dönse bu kadar kıvrak olamaz.yanaşmadan yazılmaz mı.yazılamaz mı.bakma kalabalığa.karakoç.yanlız adam.hani acı acı gülen yanlız adamlardan.ve ne acı ki nesilleri tükeniyor.ne büyük kıyamet alametidir bu.Beğen Toplam 3 beğeni
-
Ahmet Ar 13 yıl önce Şikayet Etbu ne şimdi? . bir sünni şair hakk'ın rahmetine kavuşmuş.. kızılbaş-alevi olduğunu göğsünü gere gere söyleyen adamı da aynı yazı içine sokmanın bir anlamı var mı şimdi? illa öveceksen onun için başka bir yazı daha yaz; yerin mi yok... illa suyu bulandırmak mı lâzım? allah'ım, nasıl bir devre geldik...Beğen Toplam 3 beğeni