“Türk tipi Başkanlık” ya da yeni soluk!
“Size çılgın demeyen varsa kuzum, ahmaktır!..
“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?..
“Onu en çolpa herifler de emin ol becerir...
“Sade sen gösteriver ‘işte budur kubbe’ diye,
“İki ırgatla iner şimdi koca Süleymaniye...
“Ama ‘gel kaldıralım bu ülkeyi’ dendi mi,
“Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan!”
Bazen Süleyman bulduk, Sinan bulamadık...
Sinan bulduk, Süleyman bulamadık...
Unsurları bir araya getirip bir türlü “yeni Süleymaniye”ler inşa edemedik!
“Türk ruhu” hâlâ gecekondu döneminde yaşıyor!
Bu kaçınılmazdır: Zira Süleymaniye enkazından saray çıkmaz, çıksa çıksa birkaç gecekondu çıkar!
“İnkılâp ümmeti”, “eski”ye ait ne kadar “eskimez” varsa, öyle bir yaktı-yıktı ki, sonunda enkaza döndük!
Her “yıkıntı”dan bir “döküntü” çıktı! Çok uğraşmamıza rağmen, döküntüyü “inşa”ya, inşayı “ihya”ya çeviremedik!
Hâlâ da debelenip duruyoruz!..
Ve bu gidişle debelenip duracağız!
Başlangıçta çerçevesi “Cumhuriyet” olarak çizilen devletin düzenini bile oturtamadık...
“Parlamenter Sistem” mi olacak, “Başkanlık” mı, yoksa “Yarı Başkanlık” mı, karar veremedik!
Yerine ne koyacaklarına karar vermeden geleneksel olan her şeyi yerle bir edenler, çaresizlik içinde Avrupa’ya yöneldiler ve ne buldularsa “vardır bir hikmeti” diyerek aldılar, yıktıkları müesseselerin boşluklarını onlarla doldurdular.
Avrupalı gibi giyinince, Avrupalı gibi okuyup yazınca, Avrupa müziği dinleyince zamanla her şey düzelir sandılar.
Hiçbir şey düzelmedi...