Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Bozulma sürecinin dindar Müslüman tipleri

GİRİŞ 30.03.2009 GÜNCELLEME 30.03.2009 YAZARLAR

Dindar Müslümanlar (derken, dini hükümleri hayatının tümüne hâkim kılmaya çalışan Müslümanları kastediyorum, yoksa “Ben Müslümanım” diyen herkes Müslümandır) olarak biz, eskiye göre daha başarılı, daha varlıklıyız...

Çünkü daha muktedir (iktidar sahibi), daha politik, makam mevki ve güç-kuvvet sahibiyiz.

Bunlara paralel olarak, daha görkemli, daha gösterişli bir hayat yaşıyoruz...
Son yirmi-otuz sene içinde kavuştuğumuz bu imkânları, “Devr-i Saâdet ölçeği”nde kullanıp başkalarına da yansıtsak sorun yoktu. Ne var ki, bir sürü imkânla birlikte bize bir de “Rabbena hep bana” anlayışı musallat oldu: Bireyselleşip bencilleştik!

Sonuç olarak, eskiye nispetle daha kolaycı, daha rüşvetçi, daha vurguncu, daha soyguncu, daha vurdumduymaz, daha duyarsız, daha kaba-saba, daha kültürsüz, daha sevgisiz, daha saygısız, daha meraksız, daha ürkek, daha korkağız!..
“Para”nın getirdiği her kolaylığı ve her uygunsuzluğu, tıpkı “ötekiler=dünyacılar” gibi, biz de doludizgin yaşıyoruz!

Uzun zamandır, tıpkı “ehl-i dünya” dediğimiz tek dünyalılar gibi, alabildiğine para endeksli, köşe dönücü, iş bitirici bir yaşam felsefemiz var...
Yürek pusulamız eskiden sadece “kıble”yi gösterirken, çoktan beri “para”yı ve “gücü” gösteriyor!

Biz de yüreklere basa basa yürüyüp hedefe (paraya-başarıya-güce-iktidara) ulaşmayı sevmeye başladık!

Komşumuzun yokluktan ve yoksulluktan dolayı aç uyuması, çoktan beri bizi ilgilendirmiyor, bundan rahatsız olmuyoruz!

“Dost” saydıklarımızın bile dertlerini kendimize dert edinmiyoruz...
Zaten topu topu birkaç dostumuz var: Bize “dostluk maskesi” geçirilmiş menfaat ortaklığı yetiyor...

Bu yüzden ayağımız sürçtüğü an, etrafımız boşalıveriyor.
Menfaat ortaklığının özelliği budur: Sadece ortada paylaşılacak menfaat olduğu ve paylaşma sürdüğü müddetçe yaşar.

Taraflardan biri tökezler tökezlemez, “dost” zannedilen kişiler bu tökezlemeden nasıl faydalanacaklarını hesaplayıp gerekirse bir tekme daha yapıştırırlar...

Bu epey zamandan beri böyleydi; 1983 yılından bu yana ise yoğun biçimde böyle...

Rahmetli Özal pek çok güzelliğin yanı sıra, maalesef, kapitalizmin en acımasız boyutlarını da içimize yerleştirdi.
Çok kazanıp çok harcamanın, marka giyip fark edilmenin fani lezzeti ile birlikte, “Altta kalanın canı çıksın” felsefesi, maalesef, dindarlara da bulaştı...

Sanki boynumuza “Versace” kravat, bileğimize “Rolex” saat, gözümüze milyarlık “Rayban” gözlük takmasak, kabir meleklerinin suallerini cevaplandıramayacağız.

Ahirette kravatımızın, saatimizin, gözlüğümüzün, gömleğimizin markasını sorarlar mı acaba? Sorarlarsa, bir ihtimal, kabir azabından yırtıp cennetin yolunu tuttuk demektir! (“Yürek Seferi” isimli kitabım böylesi çelişkilerimizden oluşmuştur).

Özellikli ve pahalı markalar öteki dünyada da geçiyor olmalı! Yoksa fani dünyayı baki dünyanın “bekleme salonu” sayan dindar Müslümanlar, ne diye geçici heveslerin peşine düşelim?

Çok kazanmak, çok zengin olmak, çok iyi giyinmek, kocaman lüks otomobillere binmek, yalılarda oturmak; kısacası “bir eli yağda, bir eli balda” yaşamak Müslümanlığımıza bir şey katmıyor.

Sürekli olarak başkalarını sorgulamak da bize bir şey kazandırmıyor.
Başkalarını sorgulamak yerine artık biraz da kendi iç âlemimizi, değişen, değiştikçe sünnetten uzaklaşan hayat felsefemizi sorgulamaya başlamamız lâzım.
Ucundan başladık gibi de gözüküyor aslında. Çünkü “dünyacı yaşam biçimi” beklentilerimizi karşılayamıyor. İnançlarımızın hâlâ diri olması dolayısıyla, “fani dünya” ile yetinemiyoruz.
İkisini birden istiyoruz.

İnsan olduğumuza göre ihtiraslarımızın sonsuz olması doğal. İnsan olarak hem dünyayı tüm güzellikleriyle yaşamak, hem de ahrette safa sürmek emelindeyiz...
Olabilir elbette, neden olmasın?

Peki ama “tercih” yapmak zorunda kalırsak ne olacak?

Dünyayı mı tercih edeceğiz, ahreti mi?..
Ahlâkı mı, parayı mı?..
Yüreği mi, kavgayı mı?..
Sevgiyi mi, nefreti mi?
Bu duygular hepimizin içinde mevcut; hangisini öne çıkarıp hayatımıza egemen kılacağımıza biz karar veriyoruz.

•

Tesettürlü kadınlarımızın fazla süslendiği yolunda eleştiriler sıralarken, dindar erkekleri teğet geçmemiz ne kadar garip...
Kendi kendimize sanırım iltimas geçiyoruz.
Oysa dindar erkeklerimize de bir şeyler oldu: Eski duyarlılığımızdan eser kalmadı. Biz de artık tek dünyalılar gibi saçıp savuruyor, kendimiz için yaşıyor, bencilce davranıyoruz.
Bizim de artık görkemli evlerimiz, teknoloji harikası otomobillerimiz var.
Düne kadar takke-cübbe giyenler, boyunlarından kravatı çıkarmıyor. (Bendeniz oldum olası kravatlıyım zaten, kıyafeti hiç sorun yapmadım).
Sakallar önce kısaldı, sonra da “kirli sakal”a dönüştürüldü.
Böylece “sünnet”i “moda” ile buluşturduğumuzu zannederken, yüreklerimizin uzağına savrulduğumuzu fark edemedik.

Bir adım, bir adım daha derken, öyle bir “sath-ı mail”e girdik ki, kaymakla bitmiyor.
İnşallah bu hızlı kaymanın son durağı Cehennem olmaz!

Yavuz Bahadıroğlu - Vakit
ybahadiroglu@vakit.com.tr  

YORUMLAR 9 TÜMÜ
  • Atılım Kaya 16 yıl önce Şikayet Et
    Sizlere Sormak İstiyorum .... Sayın Hocam Çok güzel değinmiş öncelikle kendisine teşekkür etmek istiyorum, bu konuda tabiki müslüman en güzel giyinmeli, en temiz şekilde olamlıdır. Burada sorum güzel giyinmek için temiz olmak için marka elbiseler...v.b eşyalar kullanmak mı gerekiyor ? Diğer bir konu herzaman söylenir "benim şeklime bakma benim kalbim temiz" ben bu tür sözlere katılmıyorum.Neden ? Müslümanın dış görnüşüde içinin aynasıdır da ondan.O zaman nasıl oluyorda bir müslüman erkek küpeli veya uzun saçlı olamakta ısrar ediyor?
    Cevapla
  • Vasat Vatandas 16 yıl önce Şikayet Et
    Tutarli mi bu simdi?. "Düne kadar takke-cübbe giyenler, boyunlarından kravatı çıkarmıyor. (Bendeniz oldum olası kravatlıyım zaten, kıyafeti hiç sorun yapmadım)." diyor sayin yazar. Madem sorun degil, neden bunu ihlasi kaybetmeye ornek olarak veriyorsunuz. Dun kiyafetin sorun oldugunu dusunenler belki de bugun sizinle hemfikir?
    Cevapla
  • Abdullah Ademoglu 16 yıl önce Şikayet Et
    Sayin Bahadiroglu oncelikle yaziniz icin cidden binler tesekkurler.. Evet, Oncelikle sahsim adina soylediklerinizin hepsine istirak ediyorum ve Alllah bizi sirat-i Mustakim'den ayirmasin diyorum. Ama bununla beraber ILAY-I KELIMETULLAH'in bu asirda en buyuk sarti Maddeten terakki etmektedir. San'at ta, fende, teknolojide hasili kelma fen ve sosyal ilimlerin hepsinde gerekli. Peki bu nasil olmali. Dunyaya istigna mi gostermeli? Osmanli son zamanlarinda tasavvuftaki tevvekkul anlayisini malesef teekkul olarak algiladigi icin hazin bir sonun baslangici oldu? Zengin olmayalimmi
    Cevapla
  • isa ertuğrul 16 yıl önce Şikayet Et
    Ah hocam yaramızı deşmişsiniz,. Yaşımız 60,ı geçdi çocukken babamızın zorlamasıyla dinimizi öğrendik ama biz kendi çocuklarımıza bunu aşılayamıyorsunuz sokakda kulağı küpeli elinde birası olan gençleri görünce çocuklarımızı onlardan ayırmakda zorlanıyoruz terbiyeli bir toplum istiyoruz,danimarkalılaştırılmış bir Türk gençliği ilerde Türk Milletini yok eder Milli ve manevi değeri olamayan nesiller yok olmaya mahkumdur bu söz Atatürk,ündür,gençlerimiz çok kötü yetişiyor ana babalar dikkat..
    Cevapla
  • Aydın Hiçyılmaz 16 yıl önce Şikayet Et
    Tamam Ama. Çok güzel tespit yapmışsınız hocam. Ama hocam tatmin olamadığım bir nokta var. Peki müslüman, zalim büyük sermayederlere karşı nasıl mücadele etmelidir. Kendini fakirleştirerekmi? Peki teknoloji üstünlüğü ile bizi ezen lider ülkelere karşı nasıl mücadele edeceğiz. Onlara boyun eğerek mi?
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle