Hatırlarsanız DP’de Ağar sonrası yapılacak ilk kongre döneminde Cindoruk’un adaylığı gündeme gelmiş ve bu süreçte elimden geldiğince sizlerle “Merkezi yeniden kurmalıyız” tezimi paylaşmıştım... Olmadı, araya “hırslar, egolar ve kişisel hesaplar” girdi, Cindoruk geri çekildi! Şimdi yeniden deniyor! Deniyor ve doğal olarak da “eleştiriliyor”! Eleştiri var ama bir o kadar hatta daha fazla destekleyen de var!

Evet, “yaşı ilerledi”, evet “eski bir politikacı”, evet “Yenisi yok mu?” sorusu soruluyor ama “yapılanın şahsi bir hırs” olmadığını bilenler veya umanlar için durum farklı...

Sevgili dostlarım, konu hakkında benim bakış açım yine aynı, şahıslara ve etiketlere değil, Türkiye’nin “ihtiyaçlarına” odaklanalım...

Peki “nasıl bakabiliriz”! O dönemde de aktardım, şimdi de paylaşmak istiyorum...

* Bu yazının amacı kesinlikle ne parti ne de şahıs olarak isimlerden bahsetmek değil. Amaç kavramları tartışmaya açmak ve toplumun ne yaşadığımızı en azından sorgulamaya başlamasına yardım etmek. Verilmek istenen mesaj çok net: Merkez kayıyor ve bizim olmayan daha doğrusu bu ülkenin değerlerine bağlı çoğunluğun benimseyemeyeceği bir Türkiye ortaya çıkıyor.

* Türkiye’de birçok “isim”, yukarıda tarif ettiğim “merkez kaymasından” Türkiye adına çok rahatsız ve merkezdeki bölünmeyi kısa vadede sorunsuz aşmak adına üzerine düşeni yapma noktasına fikren yaklaşıyor.

* Merkezin yeniden kurulmasında veya kaymanın önlenmesinde görev sadece AKP harici partilere düşmüyor veya daha değişik ifadesiyle: CHP veya diğerleri amaç değil. Yola çıkanlar veya çıkmayı düşünenler “tabela sevdasından” çok “Türkiye sevdasında” bütünleşmeli. Bu gerçek ışığında Deniz Baykal, Devlet Bahçeli ve Zeki Sezer’e de büyük görev düşüyor. Bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: CHP ve MHP nasıl aynı dinamik içinde eriyecek? Ben de size şunu sorarım: Bu partilerin “misyonu” ve “tezini” net olarak tarif edebilir misiniz? Ayrıştıramadığınız noktada yardım edeyim, artık tek bir tez daha doğrusu tek bir ana soru var: Varolan değerleri ile laik, üniter, bağımsız Türkiye’den yana mısınız yoksa laik yapısını kaybetmiş, Avrupa-Amerika elinde oyuncak olmuş Ortadoğulu bir Türkiye mi istiyorsunuz?

Sonuç 1: Türkiye’nin merkezinin kaydığını düşünen herkes şunu bilmeli: İsimlere, tabelalara takılmanın kimseye yararı yok! Artık hiçbir tabelanın anlamı ve önemi de yok...

Cindoruk’un arkasında “kim olduğuna” ve Süleyman Soylu’nun seçim sonrası verdiği “Kesin başkanlığı bıraktım, aday olmayacağım” sözünü tutup tutmayacağına gelince...

Bu konu hakkında çok araştırdım, çok açık yazacağım... Yaklaşık 15 gün öncesine kadar Cindoruk’un aklında “Ben çıkarım, sonra Süheyl Batum’a bırakırım” tezi vardı... Olmadı, AP ve Demokrat Parti tabanından hatta Süleyman Demirel’den kesin olarak “destek” gelmedi... Şimdi bu fikir kesin olarak öldü, Cindoruk da “zorlamaktan” vazgeçti... Artık durum farklı “angajman” yok ve Cindoruk “merkezi” kurmak için “Demirel’den, AP ve Demokrat Parti” tabanından destekli bir şekilde ortaya çıkıyor...

Peki sonrası? Özellikle “büyük bir enerji gerektirecek” seçim öncesi? Ortak görüş net: Sonrasında “genç bir lider” bulunacak! Hiçbir isme şimdiden “kesin” denmeyecek! Şanslar eşit olacak!

Sonuç 2: Cindoruk “Benden sonra bu olacak” fikrinden kesin vazgeçtiği için Soylu’ya karşı arkasında “daha çok duran” olacak ama Soylu çekilmezse, iş o kadar kolay değil. Cindoruk, kimseye “angaje” olmadan ortaya çıkar ve sonrası için “adil” bir kongre sözü verirse, Soylu da “sözünü” tutacaktır...

Sonuç 3: “Merkezi kurmak” konusunda Abdüllatif Şener’in hareketini de “çok önemsiyorum”! Şener de çok sürpriz formüllere imza atabilir...

Son söz: Zaman kişisel hesap zamanı değil! Ve açıkçası; şahsi oynayanların peşinden kimsenin de gitmeye niyeti yok! Umarım herkes “doğruyu” bulur... Türkiye adına çok geç olmadan denge sağlayacak bir “merkez” kurulur...

Yiğit Bulut - Vatan
ybulut@gazetevatan.com