Zekeriya Say
Zekeriya Say
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Şimdi sıra zina ile topyekûn mücadelede!

GİRİŞ 25.03.2021 GÜNCELLEME 25.03.2021 YAZARLAR

Bağımsız feminist oluşumlar, 1980’den beri Türkiye’deki sosyal ve siyasal hayata etki ediyor.

Üstelik bu etkileri, kadın sorunları ile de sınırlı değil. Namus cinayetlerinden tutun da küresel ısınmaya kadar her konuya müdahil oluyorlar. 

1990’lı yıllara gelindiğinde, kadın derneklerinin temellerini attılar. Bugünlerde “feminazi”nin ana savunucusu konumundaki Mor Çatı Vakfı işte öyle bir atmosferde kuruldu. 1995’te ise ilk sığınma evini açtı. O zamanki koalisyon hükümetleri şimdiki gibi hoşgörülü değildi. Bağışları kesilince,1998’de mecburen sığınma evlerini kapatmak zorunda kaldılar. Ta ki 2005 yılına kadar. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra ise ihya oldular. 

2012’de bağış geliri 516 bin 330 TL iken 2015 yılında 1 milyonu aştı. Kim bilir şimdi kaç lira olmuştur. O dönem TCK maddelerine itiraz edip, ‘edep, iffet, ahlak temizliği’ni göreceli ifadeler olarak yorumlayan feministler, şimdilerde yeterli harçlık bırakmadığı iddiası ile kocayı “psikolojik şiddet”den evinden attıracak konumdalar. 

Öyle ki, sırf “Feminizm ahlaksızlıktır” açıklaması yüzünden Diyanet’e etmediklerini bırakmadılar.  

*

En son iki yıl önce “mesaj vermek” için giydiği mor kıyafetini yeniden gardırobundan çıkarıp partisinin TBMM Grup Toplantısı’na katılan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bu kez sadece kıyafetle mesaj vermekle yetinmedi. Cumhurbaşkanımız tarafından feshedilen İstanbul Sözleşmesi için, “AK Parti iktidarının milletimiz için yaptığı, ender iyi işlerden biridir” dedi. Bu da yetmezmiş gibi bir de sözleşmenin kadını yaşatacağını iddia etti. Akşener bu sözleri sarf ettikten birkaç saat sonra ise Denizli’nin Pamukkale ilçesinde, Erkan Sivrikaya adlı 52 yaşında bir kişi, 6 katlı bir binanın çatısından sarkıttığı iple beşinci kata inerek, evi terk edip kızına sığınan boşanma aşamasındaki eşi Meral Sivrikaya’yı 20 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Bu cinayet, üç ay daha yürürlükte kalacak olan İstanbul Sözleşmesi’nin yaşatmadığının son kanıtıydı. 

Evet!..

Emin olun o sözleşmenin, katilin beline bağladığı ip kadar cinayetlerde belirleyiciliği yoktu.

Öyle ya, nalburdan alınan ip, katili taşımaya yetmeyip kopmuş olsaydı, Meral Akşener ile adaş olan zavallı kadın şimdi yaşıyor, katil ise toprak altında yatıyor olacaktı.

Bu arada, geçtiğimiz hafta Ankara’da tartıştığı eşi Reyhan Korkmaz’ı katleden Zeynel Korkmaz adlı katil de birkaç ay önce yaptığı bir paylaşımda, İstanbul Sözleşmesi için “Erkeğin elini kolunu bağlayıp çaresiz bırakan bir yasa” demiş. 

Sonuç?!..

Katil, 4 çocuğunun gözü önünde eşini bıçaklayarak öldürürken, “yaşatır” denilen sözleşme için kılını bile kıpırdatmamış.

Özetle, İstanbul Sözleşmesi’nin kadını koruduğu filan yok.

Cumhurbaşkanımızın dün AK Parti 7. Olağan Büyük Kongre’sinde de belirttiği gibi, kadınlarımızın haklarını korumayı kâğıtlarda değil vicdanlarda çözmemiz lazım…

Acilen harekete geçmek lazım.

Öncelikle, “Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam..”, “Yılın en sürtüğü”, “Namus mu? Kirletmeden duramam!” yazılı afişlerleri ortalıktan kaldırmak lazım.

Sonra da “Aileniz batsın” diye beddua etmek yerine aileyi yeniden ihya edecek ortak bir mutabakat metni kaleme almak lazım.

Zira, “çıplak” eylemleriyle tüm dünyada tanınan ünlü feminist grup FEMEN’e “akıl hocalığı” yapan Feride Acar’ın kaleme aldığı..

Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği yaptığı sırada 1000 şişe şarabı zimmetine geçirmekten yargılanan Daryal Batıbay adlı büyükelçi emeklisinin imzalattığı…

TV ekranlarından, “kadına el kaldıran şerefsizdir” diye esip gürlediği halde eski eşi Eda Demirci’yi yumrukladığı iddia edilen İsmail Küçükkaya’nın savunduğu sözleşmeyle, bir arpa boyu yol alınamayacağını, son 10 yılda yıkılan ailelerin enkazları ile öldürülen kadınların cansız bedenleri bize ispatlamış oldu.

Şimdi sıra,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “yanlış yaptık” diyerek tarihi bir itirafta bulunduğu “zina” konusuna geldi.

“Bedensel hazzın önlenemez cazibesi ve özgürlüğün büyüsü” denilerek yaygınlaşan…

Yaygınlaştıkça da metalaşan “zina” ile mücadele, şart.

Laikçi azgınlar illa bir devrim yapacaklarsa, bu “cinsel” bir devrim olmamalı.

Bırakın bize “tutucu” desinler, “yobaz” desinler. Burnu karnında iken gelinlik giyenin düğününe gitmeyelim. Evlilik dışı doğumlara çiçek göndermeyelim. Tamam!

“Ben zinayı suç saymıyorum diyen varsa, onun için suç sayılmasın” ama o zani de bu rezilliği artık uluorta yapmasın. 

Yeni Akit

YORUMLAR 2
  • Emine 4 yıl önce Şikayet Et
    Bu kadar net ve açık anlatım için teşekkürler Kaleminze kuvvet gönlünüze sağlık sizin gibi hakkın sesi olanlar artsın inşallah
    Cevapla
  • Sinan 4 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel bir tespit olmuş.
    Cevapla