Şebnem Korur’u kim koruyor?
Haziran 1999’da The Marmara Oteli'nde düzenlenen 6. Avrupa Travmatik Stres Kongresi'nin hem başkanı hem de konuşmacılarından olan İ.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahika Yüksel’e, konuşmasından dolayı "PKK propagandası" gerekçesiyle Dekanlıkça soruşturma açıldı.
Konuyu araştırmak için İstanbul Üniveristesi Tıp Fakültesi Dekanlığı'nca kurulan araştırma komisyonu üyeleri arasında Prof. Dr. Rasime Şebnem Korur Fincancı da bulunuyordu.
Bu olay Fincancı soyadının ulusal medyada yer almaya başladığı ilk olaylardan biri oldu.
17 Ağustos 1999 depreminin üçüncü gününde ise gazetecilere açıklama yapan Fincancı, “İnsan vücuttaki su oranı ve metabolizma hızıyla bağlantılı olarak ortalama 5 - 7 gün arasında susuzluğa ve açlığa dayanabilir” diyerek, enkaz altında kalan çok sayıda insanın birkaç gün içinde sağ olarak çıkarılabileceğinin müjdesini veriyordu.
Prof. Dr. Fincancı, DİSK'e bağlı Limter-İş Sendikası'nda eğitim uzmanı olarak görev yapan Süleyman Yeter'in gözaltında ölmesinin ardından tanınmaya başladı.
Zira Yeter’in eşi Ayşe Yeter, duruşmada “Süleyman işkenceden öldü, başka rahatsızlığı yoktu" diye konuşmuştu.
Yeterin dayanağı, gözaltında yapılan her fiili “işkence” olarak nitelendiren Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı imzalı rapordu.
29 Şubat sürecinde mütedeyyin kesime kan kusturan dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır bile “illallah” ederek, “taraflı” ve “polis aleyhine tutum ve davranışlarda” bulunduğu gerekçesiyle Fincancı hakkında Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
O dönem Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı olan CHP’li Selin Sayek Böke’nin annesi Dr. Füsun Sayek de, suç duyurusu üzerine Fincancı’ya sahip çıkarak, "Meslektaşımız hipokrat yeminine sadık kaldı. Bu durum bizi ürkütüyor" diye vali Çakır’ın tutumunu eleştirmişti.
İşte bu süreçte, Şebnem Korur Fincancı hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce hazırlanan 'arşiv tetkiki' ortaya çıktı. Emniyet kayıtlarında Korur hakkında şu ifadeler yer alıyordu:
"17.12.1980 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi civarında, öğrenci yurtlarında ve kütüphanede örgüt bildirilerinin bulunması üzerine yapılan aramada, kütüphane içerisinde Şebnem Korur'a ait çantasının içersinden 'Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Bolşevik Partisi Tarihi, J. Stalin' isimli kitabın çıkması üzerine Aksaray Emniyet Başkomiserliği tarafından gözaltına alınarak tetkik için Müdürlüğümüze getirildiği ve 18.12.1980 tarihinde serbest bırakıldığı..”
*
İdeolojik aidiyeti deşifre olan Fincancı, buna rağmen durmuyor…
“Biz rapor yazarken polis belindeki silahı masaya koyuyor. Beğenmediği raporu ise yırtıp atıyor” diyerek, devletin polisini kötülemeye devam ediyordu. Emniyet teşkilatı da bu iftiralar karşısında hakkını suç duyurusunda bulunarak arıyordu.
Artık tanınan bir “adli tıp uzmanı” olan ve görevde on sekizinci yılını dolduran Fincancı, 2001 yılında Cumhuriyet’e verdiği bir röportajında, “Kim korkar ölümden?” diye efeleniyor..
“Tam bir tercih denilemez ama başladıktan sonra da bırakmak istemedim. Çok yıpratıcı.. Ama keyifli bir iş. Keyifli..” diyerek yaptığı işten haz aldığını açıklıyordu.
Daha sonra yaptığı bir açıklamada ise, “Verdiğim her işkence raporundan sonra görevden alındım. Kurumdaki görevime 1993'te başladım, 1996'da görevden alındım. Nedeni Aydın'da gözaltında iken ölen üniversite öğrencisi Baki Erdoğan için 'işkence yapılmış' raporu vermemdi” diyerek, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından defalarca görevden alındığını belirtiyordu.
Bir keresinde de İstanbul Üniversitesi’nin zorba Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’na, İstanbul Tabip Odası'nın Genel Sekreteri sıfatıyla “intihal” yüzünden 2 ay meslekten men cezası verdiği için görevinden alındı.
*
2004 yılı ise Fincancı’nın gemi azıya aldığı yıl oldu.
* Mart ayında, Tarık Akan, Müjde Ar, Müjdat Gezen gibi isimlerin de aralarında bulunduğu 110 kişilik grupla, yerel seçimlerde PKK’nın siyasi uzantısı DEHAP, EMEP, ÖDP, Özgür Parti, SDP ve CHP’nin yavrusu SHP'nin oluşturduğu “Demokratik Güçbirliği”ni destekleyeceklerini açıkladı.
* Haziran 2005’te, sözde 150 aydın ile PKK'ya önkoşulsuz silah bırakma çağrısı yaparken, teröristlerin demokratik hayata katılmasını sağlaması için devletin gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesini istedi.
*Aynı yıl, bir dönem HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun da başkanlığını yaptığı MAZLUMDER tarafından ödüle layık görüldü.
* Kısa bir süre sonra 169 aydın(!) ile “30 bin Kürt’ü, 1 milyon Ermeni’yi öldürdük” diyen Orhan Pamuk’a destek verdi.
* Bir ay sonra, akademisyen, sanatçı ve edebiyatçıların da aralarında bulunduğu 36 kadınla birlikte 7 kişinin yaşamını yitirdiği Mısır Çarşısı patlaması sanığı Pınar Selek'e destek açıklaması yayımladı.
* O süreçte, F tipi cezaevlerinde kalan teröristler için açlık grevi başlatan Avukat Behiç Aşçı’ya destek verdi, uzman beyanı olarak “Aşçı’yı kaybedebiliriz” dedi. Gerçekte ise 293 gün sözde ölüm orucuna yatan aşçıya hiçbir şey olmadı.
* Mart 2007’de 181 kişiyle toplanıp, PKK’nın istismar aracı haline getirdiği Nevruz için “barış bayramı olsun” çağrısında bulundu.
* Mayıs 2007’de, aralarında yazar, sanatçı, akademisyen ve gazetecilerin de bulunduğu 84 sözde aydın ile "Demokrasi için birleşelim" başlıklı bildiri yayımlayarak, başta küçük partiler olmak üzere soldaki partilerin birlikte hareket etmeleri çağrısında bulunlar arasında yer aldı.
* Şubat 2008’de ise bu kez 100 aydın(!) ile Huber Köşkü’ne giderek, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den “Kürt sorununa” çözüm istedi.
* Bu görüşmeden kısa bir süre sonra, ateist olduğunu açıklayan Prof. Şebnem Korur Fincancı, “Örtüye müdahale ayrımcılıktır” diyerek başörtüsü savunuculuğu yaptı.
* 23 Mayıs 2008’de ise hatasını fark ederek, kendisi gibi düşünen 250’nin üzerindeki aydınla birlikte, içinde “Herhangi bir inanç grubunun inançsızları ve diğer inanç gruplarını baskı altına almasına fırsat tanınmamalıdır” ifadeleri geçen bildirge yayımlayarak “laiklik çağrısı” yaptı.
* Aralık 2008’de ise, “ozurdiliyoruz.com” adresinde başlatılan ihanet kampanyasına destek vererek, Ali Bayramoğlu gibi isimlerle 1915’te Osmanlı Ermenileri’nin “büyük felaket”e maruz kaldığını iftirasını savundu.
* Akabinde, sanıkların işlediği suçlardan zarar gördüğü gerekçesiyle Ergenekon davasına “müdahillik” talebinde bulundu. Avukatlarına “soru kısıtlaması” getirilince “Duruşmaya bizzat katılacağım” dedi.
*Ona “Ergenekon'un Don Kişot'u” diyorlardı. Ev ve iş adresi ile telefon kayıtları Ergenekon sanıklarında bulunduğu için Ergenekon davasına kabul edilen tek kişiydi. Yaptığı şey için, “Benimki belki de cahil cesaretidir!” diyordu.
* 2009’da, asıl mesleğini hatırlayarak, FETÖ’nün kapatılan gazetesi Taraf’a verdiği beyanatta “Savcının şoförü, caminin imamı otopsi yapıyor” iftirasını attı.
* Vahşice katledilen Münevver Karabulut’un iç çamaşırındaki spermin, cesedin kıyafetlerini çıkaran teknisyenin eldivenlerini değiştirmediği için önceki cesetten bulaştığını söyleyen de oydu.
* “Eşcinsellik hastalık, tedavi edilmeli” diyen dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın açıklamasını, “Utanç verici bir açıklama. Böyle bir alanda sorumluluk alan birinin bu açıklamayı yapmış olması bence cehalet örneğidir.” sözleriyle eleştirerek sapkınlardan yana saf tuttu.
* Başbakan Erdoğan’ın başlattığı kürtaj tartışmasına, “Bu bir savaşsa, direneceğiz’ sözleriyle meydan okuyan ekipte yer aldı.
* 2010’da, Şevval Sam ve Kadir İnanır gibi isimlerle, “TSK operasyon yapmamalı ve PKK eylemlerine son vermelidir” diyerek terör örgütü PKK ile şanlı ordumuz TSK’yı aynı kefeye koyma rezaletine cüret etti.
* Kasım 2011’de, sözde insan hakları için verdiği mücadeleden ötürü Uluslararası Nükleer Savaşı Önleme Grubu (IPPNW) tarafından “Uluslararası Tıp Barış Ödülü”ne layık görüldü.
* İki ay sonra BDP’li Emine Ayna, Ayla Akat Ata ve avukat Eren Keskin gibi isimlerle, “Bebek katili Apo” için, “Barış İçin Abdullah Öcalan’a Özgürlük Platformunu” kurdu.
* Mayıs 2013’te, Öcalan’ın yapılmasını istediği “Demokrasi ve Barış” konferansına, CHP kankası Sezgin Tanrıkulu ile katılarak, PKK ile mücadelenin efsane ismi, eski OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun ölümüne atıfta bulunarak, “İntihar ederek ellerimizden kaçmalarına izin vermeyelim” şeklinde skandal ifadeler kullandı.
* Mart 2014’te, FETÖ’nün sulandırdığı Ergenekon terör örgütü davasında tutuklu bulunan sanıkların tahliyelerine karşı çıkarak, “Açık açık suç işleyenlerin bırakılması vicdanları yaralar.” değerlendirmesinde bulundu.
* Eylül 2014’te ise, FETÖ’nün azmettirmesiyle öldürülen Hrant Dink adına verilen 6. Uluslararası Hrant Dink Ödülü ödülüne layık görüldü.
* Aralık 2014’te ise, FETÖ’nün yayın organı Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ile Samanyolu TV Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca için başlatılan imza kampanyasına destek vererek, “derhal serbest bırakın” çağrısı yaptı.
* Aynı yıl, İmralı tutanaklarına ismi “HDP’nin cumhurbaşkanı adayı” olarak geçti.
* 15 Mart 2015’te yayımlanan Zaman gazetesinin Pazar Eki’nde, “Ergenekon'da bugün de olsa müdahil olurdum” cümlesini kurdu.
* Ocak 2016’da, 1128 akademisyen tarafından imzalanan ve devletin, PKK’ya yönelik “kasıtlı ve planlı kıyım” yapmakla itham edildiği ihanet bildirisine adını yazdırdı.
* 20 Haziran 2016’da, PKK’nın bülteni Özgür Gündem’e destek amacıyla ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ kampanyasına katılarak bir günlüğüne gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaptığı için ‘terör örgütü propagandası yapmak’tan tutuklandı. 23’ünde, CHP'li vekiller Veli Ağbaba, Sezgin Tanrıkulu, Şenal Sarıhan, Utku Çakırözer, Selina Doğan ile Nurettin Demir, cezaevinde ziyarete geldi.10 gün sonra tahliye edildi.
* Sonrasında, “Bu suça ortak olmayacağız” ihanet bildirisine imza attığı için 2 yıl 6 ay hapis cezası aldı.
* 2018’de, Türkiye’nin terör örgütüne karşı yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’nı savaş olarak niteleyip, “Savaş halk sağlığı sorunudur” sloganıyla operasyona karşı çıktı.
* 23.01.2019’da emekli oldu.
* 28 Eylül 2020’de ise, şimdilerde PKK bürosuna çevirdiği Türk Tabipler Birliği’ne başkan seçildi.
* İki ay sonra Kılıçdaroğlu’nu ziyarete giden Fincancı, CHP liderinin “TTB’ye olan güvenimiz arttı” övgüsüne mazhar oldu.
*Ardından HDP’yi ziyaret edip, “Türkiye’nin sağlık sistemini HDP ile birlikte kuracağız” açıklamasını yaptı.
Sonra da AK Parti iktidarıyla çağ atlayan sağlık sistemini çökertmek için elinden geleni yaptı.
Pandemiyle mücadele için “evde maske tarifi” vermesi, yerli aşımıza “solüsyon” diye dalga geçmesi ve sözde “hak arama” bahanesiyle sağlık çalışanlarını sokağa dökmesi de işin cabası..
* Ayrıca, bu yılın başında firari FETÖ'cü Tufan Aytav ile Youtube'da canlı yayın yapmasını..
* HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik'in milletvekili ayrıcalığını kullanarak Meclis’e sızmasını..
* 25 Temmuz’da, CHP’li Zonguldak Ereğli ilçe Belediyesi’nin Fincancı’ya “Sevgi, Barış ve Dostluk Ödülü” takdim etmesini de listeye ekleyebiliriz.
*
Eminim yazının uzunluğuna bakarak, son olarak envanterinde bulunmadığı halde TSK’ya, PKK’ya yönelik operasyonlarında “kimyasal silah kullandı” iftirası atan TTB Başkanı Rasime Şebnem Korur Fincancı’nın bu kadar detaylı şekilde yazılacak kadar önemli biri olmadığını düşünüyorsunuzdur.
Haklısınız… Bana göre de böyle detaylı bir yazıyı hak etmiyor.
Fakat birileri bizden çok farklı düşünüyor.
Onu, Başkan Erdoğan’ı yolundan çevirecek “üç engel”den biri olarak görüyor.
Fransız Le Monde gazetesi, Şubat ayında yayımladığı “Erdoğan’ın tek yıldız olduğu dönem bitti” haberinde, İP lideri Akşener ile Kaftancıoğlu’ndan sonra Erdoğan’ın yolundaki en büyük engelin Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın olduğunu ileri sürdü.
Bu yüzden olmalı ki, her ihanetin yanında yer aldığı halde, Şebnem Korur Fincancı birileri tarafından özenle korunuyor.
Zira bu kadar ihanete bulaşan başka biri olsaydı, sadece 10 günle yırtamazdı!
-
Zeynel 2 yıl önce Şikayet EtBaşka biri olsa enaz otuz sene ceza yerdi belki deBeğen Toplam 1 beğeni
-
Fatih 2 yıl önce Şikayet EtBu kadını koruyanlardan daha büyük Devletimiz var ve bu kadına haddini bildirmeli.Beğen Toplam 2 beğeni
-
AHMET YAHYA 2 yıl önce Şikayet EtTEŞEKKÜRLER.Mekan değişti galiba? İyi ki varsınBeğen Toplam 1 beğeni
-
Yavuz Sultan Selim 2 yıl önce Şikayet EtOsmanlı zamanında celali isyanları yüz yıl sürmüştür, ancak Sultan 4. Murad ve Kuyucu Murad Paşa gibi devlet adamlarının ciddi etkili sert tedbirleri sayesinde it soyu yok edilmiştir, yoksa belki de Osmanlı daha erken yıkılabilirdi, şimdi ise kırk yıldır süren haçlı destekli bir pkk isyanı ve diğer haçlı aparatı terör örgütleri eliyle İslamın son ordusu ve son kalesi olan Türkiyeye sürekli saldırılar var, öyle ki devletin en üst makamınca beka kurtuluş savaşı olarak nitelendirildi, demk ki o zaman Sultan 4. Murad gibi kanun ve hakimleri acele gözen geçirmeli sert tedbirler almalıyız, eğer yaşamak istiyorsak !..Beğen Toplam 4 beğeni
-
1453 2 yıl önce Şikayet EtEline sağlık gardaşım, Mikrobun şeceresini dökmüşşünBeğen Toplam 2 beğeni