Onuncu Yıl Marşı okunurken de depremler oluyordu!
27 Aralık 1939’da, gece 02.00 sularında meydana gelen 7.9 şiddetindeki Erzincan depreminde tam 116 bin bina yerle bir oldu. Depremde 32 bin 962 kişi öldü. 100 binden fazla vatandaş da yaralandı. Yaralıların çoğu eksi 20 dereceye varan soğuk nedeniyle donarak, kimi de devrilen sobalardan çıkan yangınlarda yanarak can verdi.
Dönemin hükümeti, depremzedeleri kurtarmak için cezaevindeki mahkûmlardan bile yardım istemişti. Depremden kurtulanlar ise adeta moloz yığınına dönen kentte, kışın ortasında, aç ve açıkta kalmıştı.
Nazım Hikmet, yoksulluktan bütün memleketin kan ağladığı dönemde gerçekleşen bu korkunç felaket sonrası yazdığı “Kara Haber” şiirinde, yaşanan sefaletin resmini, “Kesemden verecek şeyim yok, yüreğimden verdim” sözleriyle mısralara döktü.
Dünyanın en uzak bölgelerinden Erzincanlı depremzedelere yağan yardımlar da tam anlamıyla mağdurların eline ulaşmadı. Örneğin, Amerika’dan, kadınlar için gönderilen kıyafetler daha sonra Kızılay aracılığı ile Ankara’da sosyete kadınlarına satıldı.
“Doğu gezisi” için Malatya’da bulunan dönemin Reisicumhuru ve CHP’lilerin “Milli Şefi” İsmet İnönü, hemen bitişikteki deprem bölgesine ancak 4 gün sonra, 31 Aralık’ta gelebildi.
Meşhur “Beyaz Tren’le Erzincan’a gelen İnönü’nün yolculuk esnasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç ve Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Kazım Orbay ile kâğıt oynadığı ileri sürüldü.
İnönü, kente geldikten sonra şehrin merkezine doğru yürümek isterken, Kazım Orbay tarafından, “Daha ileride görülmeye değer bir şey yok” denilerek geri çevrildi.
Bu sırada, depremde oğlunu kaybeden ve yanmış ellerini gösteren bir kadınla fotoğraf çektirdi. İnönü'nün propaganda ekibi, o fotoğrafı sembolleştirerek pullara bastı.
Yetmedi…
Erzincan’a gösterdiği büyük ilgi ve desteğe minnet için bir de İnönü’nün anıt heykeli dikildi.
Yandaş medyası da yıkılan bir evin enkazında kaldıktan sonra bütün kuvvetiyle 10. Yıl Marşı'nı söyleyen bir çocuğun ise, sesin geldiği yere giden askerler tarafından dipdiri olarak çıkarıldığı şeklinde, “Kemalist” destanlar yazdı.
Buna rağmen hiç kimse, “Depremin sebebi Tek Parti iktidarı” demedi.
*
Erzincan, 13 Mart 1992’de bir kez daha sarsıldı. İkinci depremde 653 insanımız hayatını kaybetti. O sırada İsmet İnönü’nün oğlu ve SHP lideri Erdal İnönü, Başbakan Yardımcısıydı.
Deprem sonrası açıklama yapan SHP’li Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı, yıkılan binaları yapanlardan hesap soracağını söyleyerek, esip gürledi.
Yapılan incelemelerde, yıkılan binaların çoğunun 1939’daki büyük Erzincan depreminin ardından, 1940’ta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından onaylanan deprem yönetmeliğine göre inşa edildiği ortaya çıktı. CHP ve avaneleri, bu kez de ideolojik aidiyetleri yüzünden hedef tahtasına oturtulmadı.
*
Malum zihniyetin iktidarında yaşanan en şiddetli depremlerden biri 17 Ağustos 1999’da gerçekleşti. Gece saat 03.02'de meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi’nde resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 43 bin 953 kişi de yaralandı.
Deprem nedeniyle Türkiye’de yer yerinden oynadığı saatlerde, devletin radyosu TRT, otomatiğe bağlamış şekilde şarkılar çalıyordu...
Adamları ise deprem sırasında mışıl mışıl uyuyan Başbakan Bülent Ecevit’i uyandırmaya kıyamamıştı.
Almanya-İsrail-Belçika hükümetleri sabahın erken saatlerinde kurtarma ekiplerinin hazır olduğunu, Türkiye’den izin beklediklerini açıklarken, hükümet yetkilileri ortada görünmüyordu.
Azerbaycan askerleri 2. gün Adapazarı’na gelerek kurtarma çalışmalarına başlarken, Kızılay ile “yollar elverişli değil” diyen Başbakan Ecevit, ancak 3 gün sonra deprem bölgesine ulaşabildi.
Tüm bunlar yaşanırken, “Burada millet var, ama devleti göremiyoruz” diyen depremzedeler çıplak elleriyle yakınlarını enkazdan çıkarmaya çalışıyordu.
O dönem Müslümanların kurban derilerini zorla gasp eden THK uçakları ortada gözükmezken, yaralıları işadamı Halis Toprak’ın helikopterleri taşıyordu.
Depremzedelerin karnını ise “Mafya Babası” Sedat Peker ve adamları, kurdukları “aşevi”nde doyurmaya çalışıyordu.
28 Şubat cuntacıları tarafından “irticaî kuruluşlar” diye yaftalanan İslami STK’lar ve yardım kuruluşları da depremin yaralarını sarmakta en önde yer alıyorlardı.
Milli Görüş yönetimindeki Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi olmasa insanların hali perişandı.
Millet ve memleket “Fay Hattı” ile meşgul iken, Ecevit iktidarı kurduğu “Pay Hattı” sayesinde, Türkiye’den ve dünyadan gelen deprem yardımlarıyla memurların maaşlarını ödüyordu. Deprem sırasında ortada görünmeyen hükümet sadece 73 gün sonra, Cumhuriyet Bayramı’nı Anıtkabir'deki görkemli törenlerle kutlamıştı.
İktidarın tam kadro hazır bulunduğu törende, siyasiler “Onuncu Yıl Marşı”nı coşkuyla okurken, deprem sırasında ortada görünmeyen devletin helikopterleri Anıtkabir üstünde denetim uçuşu yapıyordu. Buna rağmen hiç kimse, yaşanan depremden Onuncu Yıl Marşı’nı okuyanları sorumlu tutmadı.
*
AK Parti iktidara geldikten sonra Bingöl’de, Van’da, Elazığ’da, İzmir’de çok sayıda deprem meydana geldi. Türkiye, CHP iktidarlarından miras kalan “Nerede bu devlet” sözünü bu iktidar sayesinde unuttu.
Tüm bu başarılar ve dindar kesimin geçmiş depremlerdeki tutumu ortadayken, CHP, fonlu medyası ve paralı trolleri 6 Şubat’ta meydana gelen ve 10 ilde ağır yıkımlara sebep olan 7,7 ve 7,6’lık depremleri fırsat bilerek, çok kirli bir kampanyaya soyundu.
Sismik araçlar icat edildikten sonra karada ölçülen en yıkıcı depremi, hiç utanmadan hükümete ve İslam’a mal ediyorlar.
Siyasetçisi “iktidarla hizalanmayacağız” diyor.
Profesörü, “Coğrafyayı kaldırıp onun yerine din dersi koyarsanız netice bu olur. Biz Atatürk’e sıkı sarılmalıyız” diyerek, CHP iktidarında yaşanan depremleri perdeliyor.
Televizyoncusu, “Siyasal İslam'ın yaygın olduğu bölgede deprem yaşandı. Tanrı ne için ceza vermiş olabilir acaba?” diyerek, algı yürütüyor.
Trolleri, “Allahu Ekber” nidalarıyla tekbir getiren kurtarma gönüllülerinden rahatsız oluyor.
Fondaş yazarı, deprem bölgesinde görev alan 52 il müftüsü ve 2 bin 500 diyanet personelini görmezden gelerek “Papaz” güzellemesi yapıyor..
ADD, ÇYDD gibi dernekler ortada gözükmezken, canla başla mücadele eden cübbeli sarıklı Müslümanları görmezden gelen seküler yobazlar ise “Tarikatlar nerede?” diyerek, her türlü cehalet, nefret ve şuursuzluk halini sergiliyor.
*
Devletin ve milletin topyekûn seferber olduğu, depremle mücadelenin her saniyesinin kaydedildiği ve canlı yayınlandığı şu süreçte yaşanan seçim ayarlı bu kirli operasyonu dikkatle takip edelim.
Çünkü depremi İslam’a ve Müslümanlara fatura eden malum güruh, 94 gün sonra kapınıza gelecek ve “Ben seyidim”, “Hafızım”, “Benim de annem örtülü” diyerek sizden oy isteyecek!
İşte o gün geldiğinde bunlara vurulacak en güzel tokat, hiç kuşkusuz, “Benim oyum samimi Müslümanlara” sözü olacaktır!
-
Hakan 1 yıl önce Şikayet EtTabi senin gibilerin hiç bir aidiyeti olmaz, çok bilimsel düşünürler, gurur duyuyoruz yalan ve masallarla kendini avutan temsil ettiğin kitleye, zihinsel bir mastürbasyon ile yaşamaya devam.Beğen
-
Sadi 1 yıl önce Şikayet EtBudur, elini gönlüne sağlık kardeşim.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Ahmet Tetik 1 yıl önce Şikayet EtAmenna ve saddakneBeğen Toplam 2 beğeni
-
Serap 1 yıl önce Şikayet EtBu nasıl güzel yorum Allah razı olsun ne kadar anlamlı bir tepsitler rabbim böyle insanları artırsınBeğen Toplam 5 beğeni
-
Yusuf Tuncer 1 yıl önce Şikayet EtKim demiş tarikatlar ortada yok diye?Sırtlarında Beşir Derneği yazan nakşileri görmediniz mi?Hem yemek verdiler, hem de kurtarma operasyonlarında rol aldılar.Beğen Toplam 2 beğeni