“Unutmak bazen iyidir” ama şimdi sırası değil!
“Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı” iken, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı”na seçildi.
Yargıtay üyesi Yusuf Kenan Doğan, “Bu atama, Yargıtay’ın teamülüne uygun değil” diyerek, Sezer’in, Sabih Kanadoğlu’nu tayin ettiğini, Vural Savaş’ı ise görevden aldığını söyledi.
Makamındaki ilk sözlerinden biri; “Görevimi medyatik ve şova yönelik yapmayacağım” oldu.
Henüz iki hafta geçmeden, selefi Vural Savaş’ın Fazilet Partisi hakkında açtığı kapatma davası için 25 sayfalık “ek iddianame’’ verdi.
Fazilet kapatıldıktan sonra yönünü AK Parti’ye çevirerek, başörtülü bayanlar ile okuduğu şiir yüzünden hapis yatan Tayyip Erdoğan’ın, siyasi partilerde “kurucu üye” olamayacaklarını ileri sürdü.
Kanadoğlu’nun başlattığı “oligarşik dayatmaya” tepki gösteren Tayyip Erdoğan, “Bunun altını çizerek söylüyorum, birtakım oligarşik güç odaklarının taleplerine uygun hale gelmekse, böyle bir değişim bizim yanımıza kesinlikle uğrayamayacaktır” sözleriyle meydan okudu.
Lakin Kanadoğlu, Erdoğan’ı engellemekte kararlıydı.
Görevinin 7. ayında, Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki yazlık evinde yaptığı tatili yarıda keserek, sırf “Tayyip Erdoğan” için Ankara’ya geldiği ve “iş”ini tamamladıktan sonra tekrar yazlığına döndüğü anlaşıldı.
Tayyip Erdoğan ve başörtülüler hakkında Anayasa Mahkemesi’ne, “Kurucu üyelikten çıkarılsın, Genel Başkanlık yetki ve sıfatını kullanamasın…. Türbanlı kurucular üyelikten çıkarılsın” başvurusunda bulunan Kanadoğlu, gelen tepkilerin ardından, “Benim annem de başörtülü” demek ucuzluğunu sergiledi. Hemen ardından da, “Türk yargısının tam bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil” değil itirafında bulundu.
Gümbür gümbür iktidara gelen AK Parti’yi engellemek için tatilini bile yarıda kesen Kanadoğlu, diğer yandan dönemin Ecevit iktidarının ülkeyi sürüklediği ekonomik bunalımdan da memnun değildi. Önüne gelene, “Krizden etkilenmemek mümkün mü?” diye dert yanıyordu. Fakat yine de “Parti kapatma zorlaştırılırsa, Türkiye savunmasız kalır” diyerek, bildiğini okuyordu.
Adeta “vesayetin gölgesi” gibi hareket eden Kanadoğlu’ndan hukukçular da rahatsız oldu.
Dönemin Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, gözlerinin içine baka baka, “Parti kapatmak, ‘ölüm’ demektir... Partiler feshedilebilir, ama halk feshedilemez” şeklindeki B. Brecht’in sözünü nakletme gereği hissetti.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ise ondan “illallah” ederek, “Sorumluluğunu bil” uyarısı yaptı. Selefi Vural Savaş da daha fazla dayanamayarak, “Kanadoğlu yasaları yanlış yorumluyor” demek ihtiyacı hissetti.
Derken, seçim oldu ve AK Parti iktidara geldi.
Vedalaşma töreni düzenleyen Bülent Ecevit, AK Parti iktidarında laikliğe ilişkin duyduğu endişeleri dile getirirken… Sabih Kanadoğlu, “Laik demokratik cumhuriyeti koruma görevini hangi koşul altında olursa olsun yerine getireceğim” diyerek Ecevit’in yüreğine su serpti!
Altı ay sonra ise, 20 Mayıs 2003 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrıldı.
Tam ‘her şey bitti, ülke büyük bir beladan kurtuldu’ derken, Kanadoğlu emekliliğinde de boş durmadı. Önce, “Anayasa Mahkemesi içinde AK Parti işbirlikçileri bulunuyor” diyerek, AYM’ye yönelik ithamda bulundu.
Aralık 2006’da ise, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk 2 turu esnasında 367 oy gerektiğini iddia ederek, “367 Sabih” olarak adını “utanç tablosu”na yazdırdı. Akabinde, “Sabih Kanadoğlu cezacıdır, anayasa hukuku onun alanı değildir” denilerek, “367” fikrinin çok yukarıdan üflendiği iddiası atıldı. Buna rağmen hukukta rüştünü ispatladığını sanan Kanadoğlu, bu defa fetva işine girdi.
Ayetlere rağmen, “laiklik ve hukuk devleti arasına sıkışmış bez parçasıdır” dediği başörtüsü için, “Türban, kutsal kitabımızda belirtilmeyen bir örtünme biçimidir” fetvasını verdi.
Tabii, “Kamuda başörtüsüne izin verilmesi mümkün değildir ama sokaktaki başörtülüye kimsenin bir şey dediği yok” diyerek, lütufta bulunmayı da ihmal etmedi.
Kur’an’da yazan örtü ayetlerini görmeyen Kanadoğlu, “rakı”nın haram olduğuna inanacak değil ya!..
Gazetelere verdiği bir röportajında, “sarhoşluğuyla övündü…”
“İyi rakı içer misiniz?” sorusuna “Hem de nasıl? İyi rakı içerim” derken…
“Eskiden sadece leblebiyle içerdim, az bir şey yeterdi. Artık mezeye ihtiyaç duyuyorum” diye hayıflandı.
•
Daha sonra, Ergenekon terör örgütü soruşturmasında evi arandı, cezaevine girmekten yaş farkıyla kurtuldu.
Başkent kulislerinde, “CHP’de AYM’ye başvurudan sorumlu genel başkan yardımcısı olur” şeklinde dedikodular atılarak, siyasete gireceği söylendi.
Tüm bu zulümleri yapan kendisi değilmiş gibi, “28 Şubat Alt Komisyonu”na verdiği ifadede, “Soruşturmaları kan davasına çevirmeyin. Unutmak bazen iyidir” şeklindeki ifadelerle, komisyon üyelerine tavsiyeler verdi.
Tam unutmuştuk ki…
2023 seçimleri öncesinde bir kez daha meydana çıkarak, “Başkan Erdoğan’ın aday olamayacağını öne sürerek”, 28 Şubat ruhunu yeniden hortlatmaya çalıştı…
İlahi adaletin tecellisi olarak, tam da Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat post modern darbesinin 26’ıncı yıl dönümünde, bir hastane köşesinde öldü.
Geride ise mütedeyyin kesime yönelik estirdiği zulüm fırtınası kaldı.
Tamam, “unutmak bazen iyidir” ama şimdi sırası değil…
Eğer bu zulümleri unutursak, daha fenası muhakkak başımıza gelir…
YENİ AKİT
-
Ahmet Nair 2 yıl önce Şikayet EtNe kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehli kubur. (mezardakiler) .bununla yanyana aynı mezarda olmak bile tehlikeli. Tutuşur mezar.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Vurucu 2 yıl önce Şikayet EtUnutursak yüreğimiz kurusun, kaleminize sağlık, ölümüne Reisleyiz her daim ölümüne...Beğen Toplam 5 beğeni
-
Nadim hatipoğlu 2 yıl önce Şikayet Etkendi insanına ve kendi ülkesine bu kadar inatla sadece kendi düşünceleri doğruluğuna inandığı adına demokrasi kılıfı uydurdukları bu zulumü uygun gören bu zihniyet bilmediğinin her zaman düşmanlığını yapmıştır.Beğen Toplam 4 beğeni
-
Kaan 2 yıl önce Şikayet EtEllerinize sağlıkBeğen Toplam 11 beğeni
-
Kerimoğlu 2 yıl önce Şikayet Etsüperrrrrrrr yaBeğen Toplam 10 beğeni