Hani “Haymana Köylülerine benziyor”du?!..
Fatih Kanunnâmesi'nin bir ceza bahsinde geçen "Türk veya şehirli olsa" ifadesi, Osmanlı’da vatandaşlar arasında ayrım yapılmadığını…
Hatta “Türk” kelimesinin, göçebe Türkmenler ve köylüler için kullanıldığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Cumhuriyet devrinde ise tam tersi olmuştur.
Kentlerde yaşayan seçkinci zümre, “Beyaz Türkler" diye tarif edilirken…
1950'lere kadar, Türkiye nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan köylüler, “Hasolar, Memolar” denilerek aşağılanmış, “ikinci sınıf insan” muamelesi görmüştür.
İmparatorluktan ulus devlete geçmekle “yeni bir millet yarattıkları” vehmine kapılan, “On yılda on beş milyon genç yarattık” marşıyla bu düşüncelerini notalara döken ve “aristokrat” geçinen seçkinci zümre, 1934’te yürürlüğe giren “soyadı kanunu” ile kendi aile isimlerini tescil ettirirken…
Köylülere ise; “Karakoyun, Danabaş, Malak, Rençber, Semerci, Küfeci” gibi soyadları vererek, onları küçük düşürmüştür.
Dönemin “rejim yanlısı” edebiyatçıları da, “cahil” olarak gördükleri köylüleri, eserlerinde “hain” birer işbirlikçi olarak göstermekten çekinmemiştir.
*
Halide Edip Adıvar, “Vurun Kahpeye” romanında yer alan “Aliye” karakterini; “Tek amacı ‘eğitimsiz köylü’yü eğitmek olan idealist ve vatansever bir aydın” olarak betimlerken…
“Köy imamı” Fettah Hoca’yı ise “dini istismar” eden ve “ajanlık yapan” bir din adamı olarak lanse eder.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanındaki karakterlerinden Ahmet Celal, işgale direnen bir “aydın” iken, köyün ağası Salih Ağa ve etrafındaki “cahil köylü”ler de “düşmanla işbirliği yapan birer “hain”dir!..
Bu bakış açısının tesiri altında kalan Nazım Hikmet bile, Şevket Süreyya Aydemir'e hitaben;
“Siz köylülerin görüş ufkunuz yalnız kendi tarlalarınızın sınırları ile çevrilmiştir. Kafanız bâtıl inanışlara bağlıdır. Hayatınız, ağanın, derebeyinin yahut muhtekirin elindedir. Köylü sınıfı, inkılâbın sadece kuyruğudur. Evet, kesilecek ve atılacak kuyruğu!.. Sizin sınıfınız artık temizlenmeye mahkûmdur, yoldaş! Evet, temizlenmeye ve süpürülmeye!" ifadelerini kullanmıştır.
*
CHP tek parti diktası, “faso fiso vatandaşlar" diye gördüğü milyonlarca köylüyü, şehirlerden uzak tutmak için her yolu denemiştir.
1936’da deneme amaçlı başlayan, 1940’ta yasallaşan, 1946’da sayıları 21’e ulaşan “Köy Enstitüleri” esasında, “bilgiyi köylünün ayağına götürme projesi” değil…
CHP’nin ‘Milli Şef’i İsmet İnönü tarafından devreye sokulan ve “köylüyü köylere hapsetme, şehirli elitlerin keyfini bozmama” projesidir.
Amacı, köylü çocuklarını köyden çıkarmadan, şehire getirmeden eğitmek, “mecburi hizmet” adı altında köyde tutmaktır.
“Köy Enstitüsü”nü bitirenlere, “Madem seni devlet okuttu, o halde mecburen köye hizmet edeceksin” denilerek, yükseköğrenim kapıları kapatılmıştır.
Köylülere resmen, “köyde okuyacaksın, köyde çalışacaksın, ömrünü köyde tamamlayacaksın, asla şehirlere gelmeyeceksin” denilmiştir.
*
Bu yüzden de bir “köylü”nün kentte, meselâ başkent Ankara’da dolaşması “yasak”tı!..
Funda Şenol Canket, “Yaban’lar ve Yerli’ler” kitabında bu durumu şöyle anlatıyor:
“1929'dan başlayıp 17 yıl valilik ve belediye başkanlığı yapan Nevzat Tandoğan, Atatürk Bulvarı'nı her gün süpürtür, sulatır, gece de aydınlatırdı. 'Görüntü bozulmasın' diye köylüleri ve tulumlu işçileri bu caddeden uzak tutardı. Ayrıca bir genelgeyle hayvanların da caddeye çıkarılmasını yasaklamıştı. 1929'da, Ankara sokaklarından geçen bir deve kervanı, ‘halkı medenileştirip, cumhuriyetin garplı vatandaşı’ haline getirmeye çalışan aydınları çileden çıkarmaya yetmişti.”
*
Bugün Ankara’daki “Tandoğan Meydanı”na adı verilen “CHP’nin Ankara İl Başkanı, CHP’nin Ankara Valisi ve CHP’nin Ankara Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan”ın rezaletleri bununla sınırlı değildir.
“Görüntü bozulmasın” diye Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya gelen Aşık Veysel’i Ankara’ya sokmayan da CHP’li Nevzat Tandoğan’dır.
“Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyen iş bu Nevzat Tandoğan, 3 Mayıs 1944’te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben, aynen şöyle demiştir:
“Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız… Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz… Sizin iki vazifeniz var. Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek… İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!”
CHP zulmü yüzünden ömrü “tabutluk” denen hücrelerde geçen Üstad Osman Yüksel Serdengeçti ise, tüm bu yaşadıklarına;
“Amma nutuklarda, amma afişlerde ‘Köylü milletin efendisidir’ diye yazıyordu.
Halkı ve köylüyü 'Efendimiz sensin, efendimiz sensin' diye diye soydular" ifadeleriyle sitem etmiştir.
***
Merhum Adnan Menderes ile başlayan demokrasi, kalkınma, eğitim, şehirleşme gibi gerçek modernleşme dinamikleri sayesinde köylü çocukları okudular, iş ve meslek sahibi oldular. Hayal bile edilemeyecek noktalara yükseldiler.
Bir öğretmen çocuğu olan Turgut Özal, bir köylü çocuğu olan Süleyman Demirel, bir işçi çocuğu olan Abdullah Gül ve bir kaptan çocuğu olan Tayyip Erdoğan, bu sayede Cumhurbaşkanı seçildiler.
Menderes’in başlattığı değişimin üzerinden 73 yıl geçti fakat mahut zulmün mimarı CHP, katı zihniyetinden hiçbir şey kaybetmedi.
O gün “Hasolar, Memolar” diyerek köylüleri küçük görenler, bugün köyden kente göçerek “orta direği” oluşturan kesimi; “Göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafa” ve “plajda hart hart kaşınınan kara kıllı adamlar” diye aşağılamaya devam ediyorlar.
Her seçimden sonra da, “Onlar kazandı, biz kaybettik’ diyerek, hem hakaret ediyorlar hem de oylarının onlarla eşit sayılmasına üzülüyorlar…
*
Maalesef bu akıma, CHP’nin başına geçtiğinde, “fondaş kalemşörler” tarafından hakkında, “Şehre gelmiş inşaat işi arayan Haymana köylülerine benziyor...” diye övgüler dizilen…
Yüzüne bakınca, “torbasından domates-ekmek çıkartıp yiyecekmiş gibi geliyor” denilen Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı.
Seçimde aldığı yenilginin faturasını kurduğu “kirli ittifaka” kesmek yerine, köylüleri hedef tahtasına oturtan Kılıçdaroğlu, TRT izleyen “cahil” köylülerin kendisine oy vermediğini söyledi…
Yetmedi!..
“Ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok” diyerek, köylülerin oylarını sattığı imasında bulundu…
*
Başkan Erdoğan, CHP liderinin sözleri için; “Siyasi tükenmişliğin daniskasıdır.” dedi.
Bense sorunun “tükenmişlik”ten ziyade “genetik” olduğunu düşünüyorum..
Malum katranı kaynatsanız da olmuyor şeker..
Kemal Bey’in “Haymana köylülerine benzemesi” de bir yere kadar!..
-
Recep YÜKSEL 1 yıl önce Şikayet EtMemleketin gerçek sahipleri iktidara gelince bu faşist ortaçağ zihniyetinin seçkin, aydın, aristokrat olmadığı devletin ve milletin sırtından geçinen azgın azınlık olduğu ortaya çıktı. Öyle olmadığını zaten biliyorduk ama bürokrat ve azgın azınlık birlikteliği her on yılda bir milletin canına okuyordu. CHP' hala var Faik Öztrak gibi bu yapının kalıntıları, gizli IMF toplantısı yapanlar.Beğen Toplam 6 beğeni
-
Türk'üm 1 yıl önce Şikayet EtNecip Fazıl üstad ne kadar doğru soylemis ; chp Turkiyenin üstüne atılmış atom bombasıdırBeğen Toplam 10 beğeni
-
nur nur 1 yıl önce Şikayet EtNokta.Beğen Toplam 5 beğeni
-
Nuri Güneş 1 yıl önce Şikayet EtÇok güzel bir tesbit olmuş kalem kılıçtan keskindir.Bu yorumların ekranlardan haykırılma vakti geldi kıyılarda köşelere konuşmayın çıkın Hakkı haykırın ...Beğen Toplam 11 beğeni
-
akılsız 1 yıl önce Şikayet EtDemirel 1924 doğumludur. hangi okulda kaç tarihinde okudu bi araştırın.Beğen Toplam 1 beğeni