Zekeriya Say
Zekeriya Say
HABER7 YAZARI

Ekrem ve Zülfü’nün bitmek bilmeyen intikam arzusu!

GİRİŞ 08.09.2023 GÜNCELLEME 11.09.2023 YAZARLAR

27 Mart 1994'te yapılan belediye seçimlerinin arefesiydi.

SHP'nin adayı Zülfü Livaneli, ANAP'ın adayı İlhan Kesici ve Refah Partisi’nin adayı Tayyip Erdoğan, bir açık oturumda karşı karşıya gelmişlerdi.

Programda Tayyip Erdoğan’ın daha formda olduğu hissediliyordu.

Livaneli de bunun fena halde farkındaydı.

Normalde “belediyecilik” tartışması yapması gerekirken, birden Erdoğan’a dönerek “Bir dakika” dedi ve “Bırak onu bunu da, şunu söyle bakalım; Atatürk’ü seviyor musun?” sorusunu sordu.

Erdoğan bu şok soruya cevap vermeye çalışırken, alaycı bir yüz ifadesine bürünen Livaneli;

“Kendini yorma Erdoğan, biz cevabı aldık, kamuoyu da aldı cevabını” diyerek, kendince Erdoğan’a büyük bir gol attığını zannetti.

Nitekim seçim yapıldı ve Erdoğan İstanbul halkının oylarıyla İBB başkanlığı koltuğuna oturdu.

Zülfü Livaneli ise mecburen şarkı söylediği loş meyhanelerin yolunu tuttu.

*

Fakat Livaneli gibi düşünenler her yerdeydi.

Devletin bütün kademeleri onların elindeydi.

Türkiye’de “Milli irade”nin” değil, “laikçi vesayetin” borusu örüyordu.

Bu yüzden, mütedeyyin kesime yönelik Ebu Cehil dönemini aratmayan bir zulüm fırtınası estiriliyordu.

Bu baskıya boyun eğmek istemeyen yaklaşık bir milyon Müslüman, 11 Mayıs 1997’de, cumhuriyet tarihinin o güne kadar ki en büyük mitingini İstanbul’da düzenledi.

Sirkeci’den Aksaray’a kadar adım atacak yer bırakmayan Müslümanlar; “Kur’an kursları ve İmam Hatipler kapatılamaz” diye haykırarak, deyim yerindeyse darbe şakşakçılarına “muhtıra” verdi.

150 Gönüllü Kuruluş’un ortak girişimiyle Sultanahmet’te gerçekleştirilen bu miting dönemin kartel gazeteleri ve televizyonları tarafından;

“Sultanahmet’te şeriat provası” başlıklarıyla “öcü”leştirmeye çalışıldı.

*

Mezkûr mitingden birkaç gün sonra Ankara’da bir araya gelen 212 laikçi kuruluş, “Kuvayı Milliye” adını verdikleri karşıt bir “miting” düzenlediler...

Yaptıkları çağrılar, verdikleri ilanlar ve “Ankara’da buluşalım” şeklindeki anonslara rağmen hepi topu “üç bin” kişiyi zorla topladılar. Bu “üç bin” kişinin 1500’ü ise miting alanında görev yapan polislerdi.

“Kuvayı Milliye Mitingi”nde yaşanan hezimet, azgın azınlığı daha da öfkelendirdi.

Ne yapıp-edip, 11 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlenen mitingin intikamını almalıydılar.

Tam bu sırada devreye CHP’li Çankaya Belediyesi girdi.

Ankara sokaklarında bir midibüs dolaştırarak, Zülfü Livaneli'nin başkentte yapacağı konser duyurdu.

Böylece, hem günlerdir “kuyruk acısı”yla kıvranan laikçi azınlık gövde gösterisi yapacaktı…

Hem de 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul’da Tayyip Erdoğan’ın karşısında “bozgun”a uğrayan Zülfü Livaneli’nin de acısı bir nebze de olsa dinecekti.

Derken konser vakti geldi çattı.

Livaneli bir yandan şarkılarını seslendiriyor, diğer yandan “İşte Sultanahmet, işte Hipodrom” diyerek kendince mukayese yapıyordu.

Ertesi gün bazı kartel gazeteleri, “Hipodrom Konseri”nin, “Sultanahmet Mitingi”nden 20 kat kalabalık olduğunu yazsalar da ancak yarısı kadar insan topladıklarını hepsi biliyordu.

Bu olaydan beş yıl sonra, Şubat 2002’de, Zülfü Livaneli’nin ünlü Fransız müzisyen Jean Michel Jarre ile İstanbul’da Sultanahmet Camisi ve Ayasofya arasında bir konser vereceği duyurulsa da bu mümkün olmadı.

Sonrasında ise Ak Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle bu hesaplaşma unutulup gitti.

Derken…

Önce 31 Mart, ardından 23 Haziran 2019 tekrar seçimleriyle Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.

Yunan medyası sevinçten, “İstanbul'u Erdoğan'dan alan Pontuslu” ve “Konstantinopolisi fetheden Yunanlı” şeklinde manşetler atarken…

İmamoğlu başkan seçildikten sonra, 3 ay içerisinde tam 3 kez…

Yunan hayranlığıyla bilinen, Mikis Theodorakis ile “Güneş topla benim için” şarkıları söyleyen, Yunanlı besteci kankası “Hacıdakis” ile reçineli Yunan şarabı içen

Zülfü Livaneli’nin konserine gitti.

Zülfü de “Ekrem İmamoğlu” ismini CHP’nin İBB adaylığı için ilk zikreden kişi olduğunu açıkladı…

Livaneli ayrıca konserine bir süre ara vererek;

“Uzaklarda, karlı dağlarla çevrili bir köyde” yaşanan bir öyküyü anlatarak, İmamoğlu’nu “köylülerin çığ korkusunu yenmelerine yardımcı olan” öyküdeki “kahraman”a  benzetti..

Bu iki isim arasındaki samimiyeti değerlendiren Fatih Altaylı ise;

“Zülfü Abi galiba intikamını aldığı için Ekrem İmamoğlu’nu bu kadar seviyor. Birbirlerine bu yüzden bu kadar düşkünler herhalde” dedi.

Tek ortak paydaları “Yunan hayranlığı” ve “Erdoğan karşıtlığı” olan İmamoğlu ile Livaneli’yi birbirine bu kadar sıkı şekilde bağlayan asıl bağın “intikam alma arzusu” olduğu iddiası bence de mantıklıydı.

Zira…

İmamoğlu göreve gelir gelmez intikam alma güdüsüyle hareket etmeye başladı.

İlk olarak, Diyanet Vakfı'nın her yıl Sultanahmet'te düzenlediği kitap fuarına izin vermedi.

Akabinde, Anadolu’nun farklı illerinden İstanbul’a gelen öğrencilerin barındığı binaları, muhafazakâr vakıfların ellerinden geri aldı.

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın vakfiyesi olan Hamidiye Su’nun ismini “HMD” olarak değiştirdi.

Ayrıca, Başkan Erdoğan’ın “Beni çok etkileyen iki kalemden biridir” dediği Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Reis Bey” oyununu, “para olmadığı” gerekçesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları repertuvarından çıkardı.

Bu arada…

 Yunanlılar yerel seçim sonuçlarının ardından daha da şımararak, “İstanbul ve Ayasofya'da çanlar yeniden çalacak!” şeklinde küstah çıkışlar yaparken ve Ayasofya önünde Yunanistan paçavrası açacak kadar ileri giderken, uzun zamandır ortalıkta gözükmeyen Zülfü Livaneli’nin, Yunanistan'ın başkenti Atina'da ortaya çıktı.

Livaneli dün, Atina'daki tarihi Herodes Attikus Odeonu'nda, 40 yılı aşkın süredir dost olduğu Yunan sanatçı Maria Farantouri ile birlikte 2 Eylül 2021'de hayatını kaybeden Mikis Theodorakis'in eserlerinden oluşan senfonik bir konser verdi.

Livaneli sahnedeyken, İmamoğlu’na bağlı Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever ve beraberindekiler, yeni sezon oyunlarını ve çalışmalarını paylaştıkları basın toplantısında bu yıl da Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in eserlerine ambargo uyguladıklarını açıklıyordu.

E..!

29 yıldır Başkan Erdoğan’a güçleri yetmediği için onlar da muhtemelen Erdoğan’ın sevdiği sanat eserlerini yasaklayarak ve ya ecdat yadigarı hizmetlerin ismini değiştirerek ondan intikam aldıklarını sanıyorlar!

Fakat hiç yorulmasınlar, gereken cevabı birkaç ay sonra onlar da onlara umut bağlayanlar da ziyadesiyle alacaklar!

YORUMLAR 39 TÜMÜ
  • DrFatih 1 yıl önce Şikayet Et
    İsmail adlı yorumcuya: 1. Dünya Savaşını birtek bizmi kaybettik... Almanya Avusturya da kaybetti, hatta onlar sonra 2. Dünya Savaşınıda kaybetti... ırka dayalı devlet kurma moda idi o zamanları, sadece anadoluya has bir fikir değil... tarihte müspet emek veren kişilere saygı duyulabilir. Fakat bizde hep müslümana ve dindar kesime fatura kesildi ve hala kesiliyor, kanı emiliyor.
    Cevapla
  • Mıstık 1 yıl önce Şikayet Et
    Değil imam oğlu kola kutusu olsa aynı oyu alır (leedri )
    Cevapla
  • Misafir 1 yıl önce Şikayet Et
    inşallah inşallah
    Cevapla
  • Çağrı 1 yıl önce Şikayet Et
    Zekeriya kardeşim yine SAYdırmışsın. Yüreğine sağlık.
    Cevapla
  • RECEP IŞIK 1 yıl önce Şikayet Et
    Vatan ve milletimizin değerli ve HAS evladı sayın Zekeriya SAY ağabeyim eline yüreğine kalemine sağlık çok HACCAK dile getirmişsiniz.Bu YUNAN,RUM,ORTODOKS sevicisi ekrem ile bu memleketin daha çooooook ama çok işi var.Bu ekrem Yunan mezalimi lideri MAKARİOS dedesinin İSLAMBOLUMA heykelini dikti HEYKELİNİ.Bu herife adama daha da fırsat ve imkan vermemek lazım.ALLAH CC.fırsat ve imkan vermesin
    Cevapla