Hani herkes “Hukuk devletine uyacak”tı?!..
Osmanlı İmparatorluğu’nda kentlerin temizliğinden ve güzelliğinden “Şehremini” sorumluydu.
Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte valilik ve belediye başkanlığı birlikte yürütülmeye başlandı.
Örneğin “tek parti diktası”nda, CHP il başkanları hem kentin hem valisi hem de belediye başkanıydı.
1961 Anayasası ile “belediye başkanlarının seçimle belirlenmesi” kuralı getirilince, Türkiye’de ilk yerel seçimler 17 Kasım 1963 tarihinde yapıldı.
İstanbul’daki seçimleri Adalet Partisi adayı Nuri Eroğan açık ara farkla kazandığı halde, CHP’nin itirazı sonucu “Denizcilik Bankası’ndaki görevinden istifa etmeden aday olduğu” gerekçesiyle mazbatası iptal edildi.
İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğuna ise seçimi kaybeden CHP’nin adayı Haşim İşcan oturdu.
Dönemin CHP yönetimi, Türkiye’de ilk kez yapılan yerel seçimlerdeki basit bir hatayı gerekçe göstererek sonuçları kendi lehine çevirirken…
Hakkı olan koltuğa oturamayan AP’li Nuri Eroğan ise “İl seçim kurulu azalarını yakinen tanırım. Her birine ayrı ayrı hürmetim vardır. İtirazı kabul etmelerini metni yanlış tefsir etmelerine bağlıyorum” diyerek, sonuca “edep dairesinde” itiraz etmişti.
*
İstanbul’da seçimle kazandığı koltuğu elinden alınan bir diğer belediye başkanı ise Tayyip Erdoğan’dı.
Refah Partisi Siirt İl Başkanlığı tarafından 6 Aralık 1997'de düzenlenen açık hava toplantısına “İBB Başkanı” sıfatıyla katılan Tayyip Erdoğan hakkında, burada yaptığı konuşmada, Ziya Gökalp'in "Minareler süngü, kubbeler miğfer/Camiler kışlamız, müminler asker" dizeleriyle başlayan şiirini okuduğu gerekçesiyle dava açıldı.
Diyarbakır 3 No'lu DGM, 21 Nisan 1998'de, Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesi uyarınca "halkı din ve ırk farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçlamasıyla Erdoğan’ı 10 ay hapis cezasına mahkûm etti.
Erdoğan’ın avukatları, verilen bu hukuksuz kararı temyize gönderdi.
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi’nde görülecek temyiz duruşmasından önce 13 sayfalık bir “tebliğname” hazırlayan dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, bir hukuk adamına yakışmayacak ağızla, Erdoğan hakkında, “Ucuz kabadayı”, “Makyevelist kişilik sahibi” şeklinde skandal ifadeler kullandı.
5 Eylül 1998’de ise, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin Çölaşan “Başsavcının Görüşleri”, Ahmet Taner Kışlalı ise “Tayyip Olayı” başlıklı yazılar kaleme alarak, Yargıtay’ı baskı altına almaya çalıştı.
Hürriyet muhabiri Hüsnü Savaş ise aynı gün, “Cezası onansın” başlıklı bir haber yazarak açık açık Erdoğan’a verilen 10 aylık cezanın kesinleşmesini istedi.
Temyiz kararının görüşüleceği 23 Eylül 1998 günü, dönemin “kartel” gazeteleri, “Erdoğan için son saatler” başlıklarını atarak, adeta çıkacak kararı önceden ilan etti.
O dönem bir konuşmasında, “Vicdanla cüzdan arasında sıkışıp kaldık” itirafından bulunan dönemin Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun'a bağlı Yargıtay 8. Dairesi üyeleri ise İstiklâl Harbi heyecanıyla yazılan bir şiir yüzünden Tayyip Erdoğan'a verilen 10 aylık hapis cezasını oy çokluğuyla onayladı.
Yargıtay’ın kararının ardından zevkten dört köşe olan kartel gazeteleri, “Siyasi hayatı bitti”, “Tayyip'in bitişi”, “Bir hışımla geldi geçti”, “Erdoğan'ın sonu”, “Muhtar bile olamayacak”, “Siyasetten emekli oldu” manşetlerini attı.
Temyiz kararı öncesi Yargıtay’ı baskı altına alan Emin Çölaşan ise bu defa “Güle Güle Tayyip” başlıklı bir yazı yazarak, neredeyse bir tek zil takıp oynamadığı kaldı.
Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz gibi dönemin siyasi figürlerinin görüşlerini de aktaran Cumhuriyet gazetesi ise “Hukuk devletine herkes uyacak” haberleriyle, aklınca mahkeme kararlarının tartışılmasının yanlış olacağı mesajını vermeye çalıştı.
Solcuların “hümanist” diye göklere çıkardığı dönemin Başbakan Yardımcısı ve DSP Lideri Bülent Ecevit, ‘‘Laik demokratik cumhuriyeti tahribe veya sarsmaya kalkışanlara adalet de, devlet de, millet de geçit vermez. Türkiye'de siyaset yapmak isteyen herkes bu gerçeği içine sindirmelidir’’ diyerek, Yargıtay’ın kararını destekledi.
O dönem CHP İçel Milletvekili olan Fikri Sağlar da “Erdoğan müstehak olduğu cezaya çarptırıldı. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Yapılan da budur.” diyerek, bir şiir yüzünden verilen ceza sonrası sevince boğuldu.
*
Yargıtay’ın “onama kararını” Hürriyet Muhabiri Kemal Diyarbekir'den öğrenen Tayyip Erdoğan ise “Allah'ın dediği olacak” sözleriyle, toplumsal gerilime fırsat vermeyecek gayet vakur bir duruş sergiliyordu.
Ertesi gün Tayyip Erdoğan'a destek için tek yürek olan İstanbullular, hiçbir davet ve çağrı olmadığı halde bir ucu Vezneciler'e, diğer ucu ise Fatih'e dayanan bir insan seli ile Saraçhane’nin önünü doldurdu.
“Hepimiz birer Tayyip'iz" şeklindeki sloganlar eşliğinde biriken kalabalığa bir konuşma yapan Erdoğan,
“Ben, cinayetten, yolsuzluktan ve halka hizmet etmemekten dolayı ceza almadım. Bir şiir okudum. Ama halkın vicdanında daha ilk gün aklandım. Bu şarkı burada bitmez” diyerek, verilen keyfi kararların onu yıldırmayacağını ilan etti.
Merhum Necmettin Erbakan da tabanına, “Gerginlik yaratmayın. Önemli olan birlikteliğimiz” diyerek Yargıtay kararı sonrası taşkınlık yapılmaması talimatını verdi.
Sonrası malum; şarkı kaldığı yerden devam etti.
***
İstanbul yine benzer bir durumla karşı karşıya..
Geçmişte “milletin iradesini yok sayan” malum zihniyeti temsil eden ve onların oylarıyla seçilen CHP’li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu…
YSK üyelerine “ahmak” dediği gerekçesiyle 14 Aralık 2022 tarihinde, hakkında verilen 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezasının istinaf kararı öncesinde büyük bir provokasyonun filini ateşlemeye yönelik ifadeler kullandı.
İki yıl önce ceza verildiğinde,
6’lı masanın liderlerini yanına almasına, fonlu medyanın “saray darbesi” manşetlerine ve İBB’de çalışan 85 bin personele “katılım zorunludur” mesajları atarak Saraçhane’ye gelmeleri dayatmasına rağmen “belediye binası önünde 10 bin kişiyi bile toplayamayan” İmamoğlu…
Önceki gün Uğur Dündar’ın hazırladığı zaman ayarlı “sipariş programa” katılarak….
Daha Yargıtay kararı açıklanmadığı halde, “İstinaf benim hakkımda ceza versin, bu iktidar Yargıtay’daki kararın sonucunu göremeden gider” diyerek, “kaos”, hatta bana göre “darbe” çağrısı yaptı.
Adeta bir sokak kabadayısı edasıyla “Ceza mı keseceksiniz, Hodri meydan” diyerek bir de meydan okudu.
Aslında sadece bu açıklama bile, esasında CHP zihniyetin gerçek yüzünü ifşa etmeye tek başına yetti.
Evet!
Her fırsatta “Herkes hukuk devletine uyacak” diyerek, yaptıkları hukuksuzlukları perdeleyen CHP’lilerin “adalet”ten ve “demokrasi”den anladıkları tek şey, ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine asla dokunulmamasıdır.
-
Türk beyi 2 ay önce Şikayet EtBu memlekette lazım olan şey,idam yasası ve ivedilikle uygulanması şart.Beğen
-
Mehmet 2 ay önce Şikayet EtAllah razı olsunBeğen
-
İzmirli öğretmen 2 ay önce Şikayet EtSüleymancılar eskiden Ecevit'e, şimdi de CHP'ye oy veriyor. 14 mayıs beyanatları ortada. Yuh olsun KurişeBeğen Toplam 7 beğeni
-
Kaan 2 ay önce Şikayet EtEllerinize sağlık çok önemli tespitler yineBeğen Toplam 12 beğeni
-
Bekir 2 ay önce Şikayet EtSiyasilerin cezasını seçmen verir. Yapılan hatalar nedeniyle bu beceriksiz yeniden seçildi. Hataları düzeltip bunu secimle göndermek daha doğru. Büyükşehirlerdeki hayat pahalılığı ile mücadele çok önemli. Toki tarım satış kooperatifleri çok yoğun calismaliBeğen Toplam 5 beğeni