Rejim muhalifleri ‘mücahit’ mi ‘terörist’ mi?
Amerikalı Ünlü Siyaset Bilimci Joseph S. Nye,
“Uluslararası politikada güçlü görünenin peşine takılmak, bağımsızlığın yitirilmesi riskini taşır” tespitinde bulunmuştu.
2011 yılında, Orta Doğu’yu etkisi altına alan Arap Baharı’nın etkisi Suriye’ye de yansıdığında…
Türkiye, kısmen başlayan halk hareketleri karşısında Beşşar Esad’ı uyarıp Suriye halkına yönelik bazı reformların yapılmasını tavsiye etmişti.
Ülkeyi “demir yumruk”la yöneten Esad ise Rusya ve İran’dan aldığı cesaretle kendi halkına savaş açarak, yüz binlerce sivilin öldüğü, milyonlarca Suriyelinin vatanlarından sürüldüğü kanlı çatışmaların fitilini ateşlemişti.
Gelinen noktada…
Bugün Suriye müstakil bir ülke olmaktan çıkmış, 5 parçaya bölünmüş durumda…
Ayrıca Rusların, Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Latakya'da “hava üssü”, Tartus'ta ise “donanma üssü” var.
İran’ın hakeza çok sayıda askeri tesisi bulunuyor.
İngiltere, Fransa ve ABD de dâhil edildiğinde, Suriye’deki dış güçlerin askeri üs ve nokta sayısı 2024 itibariyle 800’ü geçiyor.
Türkiye de PKK’dan kaynaklı terör tehdidine karşı kendi ulusal güvenliğini korumak için Suriye’de geniş bir alanı kontrol altında tutuyor.
Dolayısıyla,
Halkıyla uzlaşmak yerine güçlü gördüğü ülkelerin peşine takılan Beşşar Esad yüzünden bugün Suriye bağımsızlığından ve toprak bütünlüğünden olmuş durumda…
Tek amaçları, doğdukları toprakları korumak olan “rejim karşıtı muhalifler” ise bir yandan “özgürlük mücadelesi” verirken, diğer yandan “terörist” muamelesi görüyorlar.
Mesela!
Terörizmi;
“Ulusaltı gruplar tarafından muharip olmayan hedeflere yöneltilen, önceden tasarlanmış siyasi erekli şiddettir” şeklinde tarif eden Amerika…
Kırk yılı aşkın süredir masum sivilleri hedef alan PKK/YPG’li teröristleri “özgürlük savaşçısı” olarak ilan etmiş durumda…
Barışçıl protestoların silahlı çatışmalara dönmeye başladığı 2011 yılının yaz aylarında, Suriye ordusunda görevli subaylar tarafından kurulan ÖSO’ya göstermelik bir destek veren ABD…
Daha sonra “DEAŞ” bahanesiyle işbirliği yaptığı PYD/YPG’yi, profesyonel askeri eğitim ve on binlerce tırlık silah desteği ile adeta nizami ordu haline getirdi.
Aynı ABD…
“Haklı savaş” öğretisine uygun hareket eden Suriyeli muhalifleri ise “terörist” olarak yaftalıyor.
“El Kaide’den koptuğunu, artık bağımsız hareket ettiğini ve amacının Esad zulmüne direnmek olduğunu” açıklayan ve 7 yaşında Suriye’ye Ebu Muhammed el-Culani'nin 2017 yılında kurduğu HTŞ’yi…
BM Güvenlik Konseyi’nin “terör örgütleri listesi”nde dâhil ettirerek, üye ülkelerin de benzer muamele yapmasını sağladı.
HTŞ lideri Culani, her fırsatta;
“Kendi topraklarını özgürleştirmekten başka amaçları olmadığını ve hiçbir ülkeyi hedef almayacaklarını” açıklasa da bu yaftadan kurtulamıyor.
Türkiye destekli SMO ve HTŞ’nin içerisinde yer aldığı müşterek kuvvetlerin, 27 Kasım’da başlattıkları “Düşman Caydırma Operasyonu” ile.
Halep, İdlib, Hama ve son olarak Esad'ın kaçarken teslim ettiği Tel Rıfat, PKK/YPG terör örgütünden geri alınırken…
Katil Esad’ı, onun destekçisi Rusları, hamisi İran’ı ve işbirlikçisi PKK’yı rezil eden bu şanlı direnişe, birileri bilerek “terör” gölgesi düşürdü.
Sadece içimizdeki Baas rejimi âşıkları değil…
Sözde Necmettin Erbakan’ın gerçek varisi olduklarını iddia eden Saadet Partisi’nin yayın organı konumundaki Milli Gazete bile “PKK’nın havalimanı da oldu” manşetleri atarak…
Rejim muhaliflerinin PKK’ya çalıştığı algısını oluşturdu.
İçimizdeki Kemalist, Ulusalcı, Tengrici ve çakma Milli Görüşçü kesim, Esad’ın eli kanlı Şebbihaları ile dişe diş mücadele eden SMO destekli mücahitleri “terörle” iltisaklandırırken…
Onlar…
“Fikrimin ince gülü” türküsüyle vatanlarını özgürleştirip ve temizledikleri bölgelere Türk’ün şanlı bayrağını asıyordu…
“Bizleri üstün kıllan Allah’a hamdolsun” duasıyla yıllar sonra kavuştukları topraklarında şükür secdesine kapanıyordu.
Gazze’de 7 Ekim’den beri on binlerce masım Filistinliyi katlederek, soykırım suçu işleyen İsrail bile…
Böyle giderse yakın zamanda kendi sınırlarına dayanacak ve Golan tepelerini kendi ellerinden alacak muhaliflerin ayak seslerinden korkup, Esad ile yeni ittifaklar kurulması çağrısı yapıyordu.
Dolayısıyla, Suriye’de Baas rejimine ve işbirlikçilerine karşı direnen ve hiçbir sivili hedef almayarak, ABD’nin “terörizm” tarifine uymayan bu vatan sevdalılarına artık yeni bir tanım yapılması gerekiyor.
Dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken’a, “Türkiye’ye ve Suriyeli sivillere dönük terör faaliyetlerine asla izin vermeyeceklerini” söylemesi bu açıdan önemli fakat kafa karışıklığının da giderilmesi şart!
Aksi halde, Suriye Milli Ordusu'nun başını çektiği bu silahlı mücadele, birileri tarafından sürekli “terör” iftirasıyla yıpratılacaktır.
Buna Milli Görüşçüler bile inandıysa, içimizdeki mezhepçi tayfanın neler söyleyebileceğini siz düşünün!.
Zekeriya Say / Haber7
-
Hamza 3 hafta önce Şikayet EtUluslararası politikada güçlü görünenin peşine takılmak, bağımsızlığın yitirilmesi riskini taşır” doğru demişBeğen
-
Abdullah 3 hafta önce Şikayet EtAllah razı olsun inşallah.. Çok güzel bir yazı olmuş çok istifade ettimBeğen
-
Ferdi 3 hafta önce Şikayet EtTeşekkürlerBeğen Toplam 1 beğeni
-
Habil 3 hafta önce Şikayet EtEn büyük sorun, İran ve sarılmış arap liderler. Eğer iran şii hilali diye sağı solu karıştırıp müslümanları birbirine düşürmese, mücahitler ABD ve Rusyayı aynı Taliban gibi bu coğrafyadan kovar. Ama İran emperyalist emellerinden vaz geçmiyor. Koltuk derdindeki Arap diktatörler zaten abd uşağı, o yüzden de ABD, Rusya ve israil bu zaafiyeti kullanıp bölgede güç devşiriyor...Beğen Toplam 4 beğeni
-
Faik 3 hafta önce Şikayet EtÇok güzel ve net, ama bu karışıklığın giderilmesi zaman istiyor gibi, Şam düşer, yönetim meselesi konuşulursa olur.Beğen Toplam 1 beğeni