Ergenekon örgütü davasında, mahkemenin verdiğ birleştirme kararı ile yeni bir döneme girildi. CHP ve MHP genel başkanlarının tutumunun altında ise ilginç bir "Ergenekon kardeşliği" yatıyor.

Ergenekon’da 3. iddianame de, ilgili mahkeme tarafından kabul edildi.

Bu iddianameyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik; iddia olunan Ergenekon Örgütü’nün, sivil hayata adaptasyon zorluğu çeken(!) bağlantıları tarafından planlanan suikâstlerle darbeye nazır ortam yaratmak istediğinin ve karargahta hazırlanan darbe planlarıyla süreci tamamlamayı hedeflediğinin daha net bir şekilde ortaya konulmasıdır.

Genelkurmay eski başkanı Hilmi Özkök’ün samimi itiraflarından tutun da sanıkların ev ve işyerlerinde ele geçirilen kağıt üzerindeki ve bilgisayar ortamındaki tüm belgeler, soruşturma savcılarının dayanak aldığı hukuki karina oluşturan belgelerle dolu.

Hal böyle olunca da; siyasal ve kişisel ihtiraslarını demokrasi, hukuk ve en önemlisi cumhuriyet rejiminin temel kazanımlarından üstün tutmayan herkes, hâkim ve savcılara desteği görev saydı.

Bu sürecin fitilini ateşleyen ilk isimlerden biri olarak, 3. iddianame ile birlikte birkaç kelam etmeyi kendime de hak görüyorum.

Bu ne bir kişisel ego tatmini ne de bastırılmış öfke ve hırsların dışa yansıması…

4. hatta 5. iddianamelere gebe olduğuna inandığım tarihi soruşturma ve davanın, bugüne kadarki seyri sırasında kamuoyu tarafından bir anlam verilemeyen, Ergenekon avukatlarının tutumuna dair birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum…

Parlamenter demokrasinin, halkın egemenliğine dayanan ve seçimle şekillendiği ilkesinden umudunu kesen kimi siyasal örgütlenmeler, akıl almaz bir aymazlıkla Ergenekon’u savunmaya devam ediyor.

Bunlardan, çoğunluğa sahip iktidar dönemleri, sadece tek adam ve tek parti sürecine endeksli kalmış CHP’ye dikkat çekmek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi, ismini aldığı “Cumhuriyet” ve “Halk” kavramlarına ihanet edercesine, bu iki kavramla savaşmayı da görev sayan Ergenekon’u, bizzat Genel Başkanı Deniz Baykal’ın açıklamalarıyla sahipleniyor.

Bunu kendi başına hukuka inançsızlık ve güvensizlik olarak tanımlamak zannederim fazlasıyla hafif bir ifade sayılır.

Kanaatimce bu, düpedüz, parlamenter demokrasiye, laik cumhuriyete, anayasal rejime ihanetle eşdeğer bir davranıştır.

Saymış olduğum demokratik değerlerin ülkede iktidar belirlemeye yönelik kıstasları ortadayken, Ergenekon denen gayri hukuki, gayri ahlâki ve gayrimeşru bir yapılanmanın yaratacağı kaotik ortamdan iktidar olmayı umanların, bu millete de ihanet içerisinde olduklarından şüphe bile duyulmaz.

Belli ki CHP ve Genel Başkanı Deniz Baykal, bir dönem tamamının oyunu aldığı Alevi vatandaşlarımızın kanaat önderlerine düzenlenecek kanlı saldırıları, her daim kendisine destek için siyasete müdahaleyi bile görev sayan TSK’nın komutanlarına yönelik hain suikastleri, toplumda kardeş kavgasına kadar varabilecek iç çatışma ve bunların yaratacağı kaotik ortamı bahane edip; kendi tabanı da dahil; milletin sandıktaki demokratik tercihine, gerekirse silah kullanarak müdahaleyi görev sayan darbe heveslilerine bel bağlayacak kadar bu milletten umudunu kesmiş!

Hani Ergenekon sürecinde, soruşturma ve davanın selametine aykırı kimi yargı girişimleri ve CHP’nin hukukçu kurmaylarının söylemlerinin örtüşmesi de işin cabası!..

CHP ve Deniz Baykal’ın bu yapıyı sahiplenen, alenen avukatlığını ilan eden stratejisini başka türlü izah etmek mümkün değil.

Zaten hiçbir siyaset erbabı da, iktidar mücadelesi içerisinde olduğu (CHP’nin iktidar mücadelesi gibi bir derdi de yok aslında) rakibinin oylarını kapmak için, illegal yapılara avukatlık yapmayı, böylesine bir aymazlığı sergilemeyi hoş görmez.

CHP’nin parlamenter demokrasiye ihanet sayılabilecek bu çizgisi kadar olmasa da; MHP’de de, bu yönde ciddi bir sapmadan söz etmek mümkün.

ERGENEKON YAPILANMASI MHP'Yİ BÖYLE ESİR ALMIŞ
yazının devamına bu liknten ulaşabilirsiniz

Zihni ÇAKIR / Cafesiyaset
Zihni_cakir@hotmail.com