Güvenlik Müsteşarlığı'nı ölü doğuracaklar
Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’na gelen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın kurulmasını öngören yasa tasarısının görüşmelerine 3 Şubat 2010 Çarşamba günü devam edilecek.
Neredeyse çeyrek yüzyıldır tartışılan ama bir türlü kurulamayan yapıyı kapsıyor tasarı.
Öyle ki 1991’de hazırlanan kanun tasarısıyla kurulması planlanan teşkilatın başına geçecek isim bile neredeyse belirlenmişken, iddiaya göre dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a, Jandarma İstihbaratı tarafından bir dosya teslim edilir. Dışişleri İstihbaratı ve ASALA ile mücadelede isimi ön plana çıkan ve kurulacak olan teşkilatın başına geçmesi muhtemel olan isme yönelik hazırlanan düzmece istihbarat raporuyla, hem teşkilatın kuruluş süreci sekteye uğratılır hem de böyle bir kuruluşun fikir babası şahıs ekarte edilir.
Bir üniversitede öğretim görevlisi olan şahsa yöneltilen istihbarat raporundaki suçlama akaryakıt kaçakçılığı iddiasına dayandırılmıştır. Daha da öte bu rapordan sonra yine Uğur Dündar, halen cezaevinde olan mafya lideri Kürşad Yılmaz üzerinden bu şahsı hedef alan yayınlara imza atmış.
İşte bazı kesimleri daha ilk günden bu yana rahatsız eden ve ülkedeki istihbarat karmaşası ve kurumsal uyumsuzluğu ortadan kaldırması hedeflenen Müsteşarlık, maalesef görüşülen yasa tasarısı ile ölü doğmaya mahkum bırakılmış durumda.
TSK, Emniyet ve MİT’in istihbarat ve özel operasyon birimlerindeki başıbozukluğu ve bir dönem Ankara’nın göbeğinde, silahlı çatışmanın eşiğinden dönülecek kadar ileri giden istihbarat savaşlarını da ortadan kaldırması beklenen düzenleme, bu haliyle yasallaştığında, hantal bir kurum olmanın ötesine geçmeyecek.
Tasarının en önemli eksikliği, Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlamasıdır.
Bundan dolayı da, Müsteşarlık bünyesinde yer alacak olan Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu’nun üyeleri arasında Genelkurmay Başkanı yer almamış, Jandarma Genel Komutanıyla yetinilmiş.
Halbuki ülkenin yaşadığı acı tecrübeler ve neredeyse gelenekselleşen darbe ve muhtıra süreçleri, daha öte bir kurumsallaşmayı zorunlu kılarken, askeri ve sivil tüm istihbaratın yasama ve yürütmenin denetimine açık olması gibi bir zorunluluğu ortaya çıkarmıştır.
Başbakan’ın kendisine bağlı olan Genelkurmay İstihbaratını denetleme ve hesap sorma selahiyetinin bulunmadığı bir parlamenter demokrasiden söz etmek mümkün müdür?
Elbette değil.
Bu bağlamda, tasarıya dair görüşmeler henüz sonuçlanmamışken, her fırsatta demokrasiyi ve devletin şeffaflaşmasını yerleştirmeye çalıştığını söyleyen iktidar, mevcut taslağı geri çekerek, üzerinde ciddi değişiklikler yapmalıdır.
TASARIYI ÖLÜ DOĞURACAK MADDE
Kanunun “Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak” şeklinde tanımlanan amacına uygun olarak, Genelkurmay istihbaratını da bu teşkilat denetimine açmak kaçınılmazdır.
Bunun teknik olarak mümkün olmadığını söyleyenler elbette olacaktır; ancak sivil demokrasiye giden yolun çakıl taşlarından biri de, Başbakan’dan bile gizlenen bu “kozmik” garabettir.
Tasarının 2. Maddesi’nde Müsteşarlığın İçişleri Bakanlığı’na bağlı faaliyet göstereceği öngörülmektedir. İşte kurumu ölü doğmaya mahkum eden en önemli gösterge budur.
Madem kurumsal yapı İçişleri Bakanlığı’na bağlı olacak, neden yeni bir müsteşarlık kurulmaktadır?
İçişleri Müsteşarına bağlı, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu diye bir yasal düzenlemeye gidersiniz yeter.
Ama maksat, böyle bir kurumsal düzenlemenin ilk ortaya atıldığı dönemdeki hassasiyetleri karşılamaksa, gelecekte de tezahür edebilecek kısır çatışmaların önüne geçmek için ya Kamu Güvenliği Bakanlığı kurup bu müsteşarlığı da o bakanlık bünyesine alırsınız; ya da tasarıda yapacağınız değişikliklerle, kurumu Başbakan veya Cumhurbaşkanına bağlı bir birim haline getirirsiniz.
MİT’in de Başbakanlığa bağlı olmasından kaynaklı bir yetki ve selahiyet karmaşası doğabilir, eşitler arasında kimin öncelikli olacağına dair tartışmalar yaşanabilir endişeniz varsa, Cumhurbaşkanlığına bağlarsınız.
Zira Başbakanlığa bağlı bir müsteşarlık haline getirilmesi durumunda, MİT’ten kaynaklanacak “eşitler arasında kimin öncelikli olduğu” tartışmasının da önüne geçmiş olursunuz.
Kamu düzeni ve toplum güvenliği açısından terörle daha etkin mücadele amacı güden Müsteşarlığın, MİT, Genelkurmay, Emniyet ve Jandarma istihbarat birimleri ile kurumsal kimliklerinin üzerinde bir vasıflandırmayla teşkilatlandırılması, JİTEM, HİZBULLAH, HİZBUT TAHRİR gibi taşeron örgütlenme heveslerine de son verebilir.
Yine hazırlanan tasarının 5.maddesinin 2. fıkrasında yer alan “özel ihtisas ve araştırma komisyonları kurulabilir” ifadelerindeki muğlaklık ve geçici görevlendirme anlayışı, kurumun mahremiyeti ve başına buyruk eylem riski taşımaktadır. Bunun yerine, teşkilatlanma aşamasında, amaca uygun kadroların tanımı yapılarak, gerekebilecek tüm konularda uzman personelin istihdamı tercih edilmelidir.
YENİ ÇATLILAR DOĞURMA RİSKİ TAŞIYAN HÜKÜMLER VAR
Yazının devamına bu linkten ulaşabilirsiniz
Zihni ÇAKIR / Cafesiyaset
zihni_cakir@hotmail.com