Uçağı nasıl kaçırdık...
Gözaltı günlerine, tutuklama günlerine.
Hani Türkiyede artık geride kaldığını sandığımız ama belli ki 21. yüzyıl sonunda bile gündemde olacak yöntemlere.
12 Martın en sıcak günlerindeydik. Ankarada yaşıyordum ama bir iş için İstanbula gelmiştim.
Akay Sayılırla birlikte bir dolmuşa binmiştik. Dolmuşun radyosunda bir THY uçağının Sofyaya kaçırıldığını duyduk. Haberin bende yarattığı ilk tepkiyi hatırlıyorum: Amma da sertleşiyor işler diye düşünmüştüm.
Denizlerin asılmasıyla ivme kazanacak olan korkunç bir süreçten geçiyorduk. Bu ortamda bir uçak kaçırılması korkunç bir şeydi. İsmet Paşanın oğlu Ömer İnönü de o uçakta rehineler arasındaydı.
Dehşet içinde kalmıştım ama birkaç gün sonra elim ayağım bağlanıp, Ankarada askeri cezaevine götürüleceğimi bilmiyordum daha.
Bir süre neyle suçlandığımı bilmeden yattıktan sonra gözüme siyah bant vurulup, bilinmeyen bir yere sorguya götürüleceğimi de.
Neyle suçlandığımı bilmeden alınıp kurbanlık bir koyun gibi Dışkapıdaki Yıldırım Bölgeye götürüldüğümde; hatırlıyorum, yüreğim küt küt atıyordu.
Acaba neyle suçlayacaklardı beni? Suçum neydi?
Sanattan, kültürden, kitaptan, müzikten başka bir uğraşım yoktu ki!
Koğuşa getirdiklerinde birçok arkadaşımı gördüm ve ancak orada anlayabildim ki uçak kaçırma ile suçlanıyoruz.
Meğer radyoda kaçırıldığı haberini dinlediğim o uçağı biz kaçırmışız.
Kimler yoktu ki bu davada! Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz... Say sayabildiğin kadar.
Hepsi de Türkiyenin yüz akı, namuslu aydınları.
Tek suçları askeri darbeye karşı çıkmış olmak.
Daha önce yakalanmış olan arkadaşlar bana öğütler veriyorlardı: Şimdi sana işkence yapacaklar, çok bağır. Elektrik verildiğinde birkaç gün kan işersin, endişelenme, geçer.
Böyle yararlı bilgilerle beni sorguya hazırlıyorlardı. Günlerce, gecelerce bu sorguyu bekleyerek yaşadım. Sevdalım Hayat kitabında anlattığım gibi işkenceden kurtulabilmek amacıyla kendimi bir ilaçla sakatlamayı bile göze aldım.
Koğuş, işkenceden yaralı bereli getirilmiş olan, sürekli inleyen arkadaşlarla doluydu.
Sonra bir gün koğuşun kapısına dayandılar. Ellerinde kelepçeler ve siyah göz bantları vardı.
Bir pikaba bindirip bilmediğim bir yerlere götürdüler.
Orada iki subay sorguladı beni.
Fiziki işkence görmedim.
Aylar sonra nihayet askeri savcının karşısına çıkarıldığımda bana uçağı nasıl kaçırdığımı sordu.
Ben de yetişemedim kaçırdım! dedim.
cevap olur mu? diye kızdı.
Bütün cesaretimi toplayıp böyle soru olur mu? diyebildim. Benim uçakla muçakla ne alakam var!
Böyle olaylar zordur, çok zordur.
Ve bu ülkede bir gün herkesin başına gelebilir, herkesin!
Hiç kimse bunu unutmasın.
zlivaneli@gazetevatan.com
-
mehmet polat 17 yıl önce Şikayet Etakıllandığını sanmıyorum geç bunları. 28 subatta siz aydınları gördük gelen postal seslerini nasıl alkışladığınızı gördük.bir kaç onurlu kalem dışında.eğer gerçekten darbelere karşı olmuş olsaydın darbeye karşı yürüyen insanların en önünde yürürdün.bunun acısını çekmiş biri olark.eğer söylediklerinde samimiysen chp gibi darbe çığırtkanlığı yapan bir partiden hemen istifa edersin.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Metin Yazar 17 yıl önce Şikayet Et12 Mart'ı eleştirenler,Madanoğlu cuntası darbeyi başarsaydı 9 Mart'ı alkışlayacaklardı.. Darbe yapmaya çalışanlar darbeyi yediler.Ne demişler? Darbeyle yatan darbeyle kalkar.Olan 9 Martçılara aldanan Deniz Gezmiş'e oldu.12 Mart'a,12 Eylül'e karşı çıkanların istisnasız tamamı 27 Mayıs'ı elleri kızarıncaya kadar alkışlıyor.Hiç bir solcunun ben darbeye karşıyım demesine inanmıyorum.Çünkü inandırıcı değiller.Darbe, yandaşları tarafından yapılırsa" bravo",karşıtları yaparsa" kahrolsun.12 Mart kendilerini yaralamış.27 Mayıscılar Menderes'i hem yaraladılar hem astılar.Niye sesin çıkmıyor.Beğen
-
Mustafa BEKTAŞ 17 yıl önce Şikayet Etbu ne bohem.... livaneli, adama sormazlar mı 1- madem askeri darbelere karşısın chp de ne işin vardı? 2- madem sosyalistsin halk iradesinden yanasın postalcı vatan gazetesinde ne işin var? 3- madem erdemlisin hala bunlara ne diye alet oluyorsun... bunlar laf, bana yapılırsa kötü başkasına yapılınca bana dokunmayan yılan bin yaşasın. tutarlı olunBeğen
-
modern müslüman 17 yıl önce Şikayet Etişkencenin hasını BAV mensupları gördü. 99'da Adil Serdar Saçan ve yönetimindeki emniyet mensupları raporlarla kayıt edilmiş ve AİHM'in onayladığı korkunç işkenceler uyguladılar. Peki sonra ne oldu? Ne suç bulundu ne delil. Bunlar psikolojik baskı unsurları tabi. Artık ilkokul çocukları bile biliyor durumu...Beğen
-
mehmett 17 yıl önce Şikayet EtDemokrasi mi Cuntamı?. Yazınızı Büyük bir keyifle okudum. 12 mart askeri darbe dönemi ve siz o günleri yaşayarak bana bugün demokrasiye ne kadar sahip çıkmam konusunda en iyi dersi verdiniz. şu an göz altındaki yakınlarınız keşke sizin kadar masum olsalardı. Onların en büyük üzüntüsü suçlarını bilememek değil artık korkutmakla milleti adam edememektir.Beğen