AB Liderler Zirvesi'nden 'havuç/sopa' stratejisi çıktı
AB Liderler Zirvesi’nde AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde daha önce olduğu gibi yine 'havuç/sopa' stratejisini kullanmayı hedeflediği görülüyor.
ABONE OL25-26 Mart 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak gerçekleşen Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşı çalışmaları, dijitalleşme hedefleri ve AB’nin Rusya ve Türkiye ile ilişkileri hakkında değerlendirmelerde bulunuldu.
25-26 Mart 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak gerçekleşen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi’nde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşı çalışmaları, dijitalleşme hedefleri ve AB’nin Rusya ve Türkiye ile ilişkileri hakkında değerlendirmelerde bulunuldu. Özellikle AB-Türkiye ilişkileriyle ilgili yapılan değerlendirmeler, ikili ilişkilerin geliştirilmesi, çatışma ve işbirliği alanlarının tespit edilmesi açısından epey önem arz ediyor. Zirvede AB-Türkiye ilişkileri kapsamında Doğu Akdeniz, Libya, sığınmacılar, terörle mücadele ve Gümrük Birliği konularının yanı sıra Türkiye’nin iç siyasetine yönelik birçok konuya da değinildi.
ZİRVE ÖNCESİ GÖRÜŞMELER
Zirvenin hemen öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüşmesi ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile gerçekleştirdiği görüşme, ikili ilişkilerde çatışma alanlarının yanı sıra işbirliği alanlarının öne çıkarılacağına dair olumlu işaretler vermişti. Aynı zamanda NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Türkiye’nin stratejik bir müttefik olduğunun vurgulanması, zirvede Türkiye’ye yönelik bir yaptırım kararı alınmayacağına dair işaretlerden biri oldu. Bunların yanı sıra, zirve öncesinde bazı AB üye ülke liderlerinin AB-Türkiye ilişkilerine dair yapmış oldukları açıklamalar da Türkiye ile ilişkilerde daha çok pozitif mesajlar içermişti. Örneğin Almanya Başbakanı Angela Merkel zirve öncesinde yaptığı açıklamalarda, özellikle Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’nin atmış olduğu adımları ve Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan istikşafi görüşmeleri takdire şayan olarak nitelendirmişti. Benzer şekilde İtalya Başbakanı Mario Draghi zirve öncesinde, Türkiye ile ilişkilerde terörle mücadele ve göç gibi konularda işbirliği yapılması gerektiğini dile getirmişti. Türkiye’nin iç siyasette almış olduğu bazı kararlara yönelik birtakım orantısız ve hakkaniyetsiz eleştiriler yapılmış olsa da, ikili ilişkilerde Türkiye ile AB arasında özellikle işbirliği alanlarına odaklanılması gerekliliğinin göz ardı edilemeyeceğinden bahsedilmişti. Benzer şekilde İspanya Dışişleri Bakanı Arancha Gonzalez Laya da Türkiye ile ilişkilerde pozitif gündemin oluşturulması gerektiğini dile getirmişti. Zirve öncesinde gerçekleşen tüm bu görüşmeler ve AB üye ülkelerinden bazılarının Türkiye ile ilişkilere yönelik olumlu söylemleri, zirvede AB-Türkiye ilişkilerinin rasyonel ve eşit düzeyde ele alınacağına ve somut politikalar izleneceğine dair birtakım beklentiler oluşturmuştu.
AB LİDERLER ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRGESİ
25-26 Mart’ta gerçekleşen zirve sonrasında yayımlanan bildiri incelendiğinde, toplantıda AB-Türkiye ilişkileri kapsamında en fazla öne çıkan konuların Doğu Akdeniz, sığınmacı sorunu ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi olduğu görülüyor. Bildiride AB’nin Türkiye ile kamu sağlığı, iklim, terörle mücadele ve bölgesel konularda görüşmelere hazır olduğuna yönelik açıklamaları da yer alıyor. Ayrıca bildiride vize serbestisi konusunda Türkiye ile işbirliğini artırma konusunda Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunulması ve zirvede sonuçlanmayan konuların Haziran 2021’de gerçekleşecek yeni zirvede gündeme getirilerek netleştirileceği de belirtiliyor.
Yapılan açıklamalarda, son dönemde Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan istikşafi görüşmelerin ve Doğu Akdeniz’de gerilimi azaltan adımların AB tarafından olumlu karşılandığı belirtildi. Ayrıca Josep Borrell tarafından Doğu Akdeniz konusunda çok taraflı bir konferans düzenlenmesine yönelik çalışmalar yürütüleceği, gelişmelerin yakından takip edileceği ve taraflarla koordineli bir yaklaşım benimseneceği dile getirildi. Zirvede Yunanistan ve GKRY tarafından Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması konusunda baskı yapılma ihtimali çok yüksekti. Fakat AB’nin yaptırım uygulama konusunda istekli olmadığı görüldü. Böylece Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de son dönemde uyguladığı politikalar sadece AB-Türkiye ilişkilerinde değil, aynı zamanda AB içerisinde de gerilimin azalmasını ve anlaşmazlık durumunun önüne geçilmesini sağladı.
Sığınmacılar meselesinde ise AB’nin Türkiye ile ortak hareket etmeye önem verdiğine dair olumlu söylemler dile getirildi. Bildiride Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapması ve bu sığınmacıların Avrupa’ya geçişi konusunda almış olduğu önlemlerin AB için çok önemli olduğu belirtildi. Ayrıca zirvede göçün yönetimi konusunda iki tarafın işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiği de vurgulandı. Bu çerçevede yasadışı göçle mücadele, düzensiz göçmenlerin ve iltica başvuruları reddedilen göçmenlerin Türkiye’ye geri dönüşünün sağlanması gibi alanlarda işbirliğinin geliştirilmesine vurgu yapıldı. Sığınmacılar konusunda uzun süredir kullanılan, ancak siyasi retorikten öteye gitmeyen bu söylemlerin henüz somut bir politikaya dönüştürülmemiş olması, bu söylemlerin bir oyalama taktiği olduğunu da gösteriyor. AB’nin sığınmacı sorunuyla ilgili yaptığı açıklamalara bakıldığında, Türkiye’nin AB için vazgeçemeyeceği bir ortak olduğu anlaşılıyor. Ayrıca Kovid-19’un neden olduğu sorunların yanında, AB üye ülkeleri Türkiye’den gelebilecek olası sığınmacı akınından kaynaklanabilecek ekstra sorunlarla yüzleşmekten de çekiniyor.
Zirvede değinilen bir diğer konu ise AB tarafından yıllardır sürüncemede bırakılan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi meselesidir. Zirvede bu konuda AB’nin önemli adımlar atmaya açık olduğu belirtildi. AB ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi gerekliliği vurgulanarak bu ilişkileri derinleştirmek için yıllardır söylemden öteye geçemeyen Gümrük Birliği’nin revize edilmesi konusunda Avrupa Konseyi’nin çalışmalara başlaması gerektiği ifade edildi.
AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ
AB Liderler Zirvesi’nde AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde daha önce olduğu gibi yine “havuç/sopa” stratejisini kullanmayı hedeflediği görülüyor. Özellikle Gümrük Birliği’nin revize edilmesi ve vize serbestisine ilişkin söylemler bir nevi “havuç” olarak kullanılırken aynı zamanda Doğu Akdeniz meselesi ve Türkiye’nin iç siyasetine yönelik eleştiriler öne sürülerek ve Türkiye ile “kademeli, orantılı ve geri dönülebilir ilişkiler” geliştirileceği belirtilerek “sopa” gösteriliyor.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi zaten AB ile yapılan 18 Mart Mutabakatı’nın gerekliliklerinden oldukları için, bu zirvede gündeme gelmesi her ne kadar olumlu bir mesaj olarak algılansa da, bunun yetersiz olduğunu belirtmek gerekir. AB-Türkiye ilişkilerine yönelik netleşmeyen konuların Haziran 2021’de gerçekleşecek toplantıya bırakılarak ertelenmesi de, AB içinde (çoğu konuda olduğu gibi) Türkiye konusunda da fikir birliği olmadığını, AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde somut politikalar oluşturmayı bir süre daha erteleyerek vakit kazanmaya çalıştığını ve “kötü polis” rolüne her an geri dönebileceğini gösteriyor. AB üyesi ülkeler hem aşırı sağın etkisiyle siyasi bir krize girmiş hem de bir süredir çoğu konuda ortak bir dış politika belirleyememiştir. Ortak dış politika belirlenmesinde kriz yaşanan konulardan birinin de Türkiye ile ilişkiler olduğu açıktır.
Fransa ve Almanya’da gerçekleşecek genel seçimler de göz önünde bulundurulduğunda, iki ülkenin de iç politikada aşırı sağ ile mücadele etmekte olduğunu ve Avrupa ülkelerine olası sığınmacı akını ile aşırı sağ ideolojinin toplumda ve siyasette daha fazla karşılık bulacağını söylemek mümkün. Dolayısıyla Fransa ve Almanya başta olmak üzere AB üye ülkeleri, siyasi istikrarlarını devam ettirmek ve AB’nin bütünlüğünün korunması amacıyla, Türkiye ile ilişkilerde işbirliği alanlarını güçlendirmek ve çatışma alanları için siyasi retorikten öteye geçen somut adımlar atmak mecburiyetindedirler. İkili ilişkilerin rasyonel ve eşit düzeyde gelişmesi için, AB’nin vermiş olduğu sözleri yerine getirerek somut adımlar atması gerekiyor. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için ise üye ülkelerin iç politikada aşırı sağ seçmenden oy kazanmak amacıyla (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un son açıklamasında yapmış olduğu gibi) Türkiye’ye yönelttikleri ötekileştirme ve tehdit algısı söylemini sonlandırmaları ve değer bazlı dış politika anlayışından uzaklaşılarak ilişkileri rasyonel ve eşit bir zemine taşımaları gerekiyor. Aksi takdirde hem Türkiye hem de AB için siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan stratejik öneme sahip ilişkiler tıkanma noktasında devam etmeye mahkûmdur.
[Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Aslıhan Alkanat İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora eğitimine devam etmektedir]
[Bielefeld Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve felsefe eğitimi alan Yunus Mazı yüksek lisansını Türk-Alman Üniversitesi Avrupa ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır]