Gezi kardeşliği…
Girişi itibariyle, güzel ve anlamlı bir söz. Tabii ki bu sözü söyleyen, Yunanistan Başbakanı olduğu dönemde, söylediklerini uygulamış olsaydı eğer… Bahsi geçen parkın bu konuda sembol olduğunu söylemek ise, alabildiğine sıkıntılı bir durum. Çünkü park bahanesiyle yaşananların parkla pek alakası olmadığı gibi; bu vesileyle fikirlerini söyledikleri rivayet edilenlerin davranışları da, tasvip edilebilecek gibi değildi.
Şehirlerde yaşayan insanların fikirlerini daha fazla söylemeye hakları olduğu konusunda kimsenin itirazı yok zaten. Ancak vaktiyle Gezi Parkı sebebiyle yaşananlar üzerinden mesaj vermek derdine düşenlerin, insanların fikirlerini söylemek için, daha makul yollar kullanmaları konusunda nedense suskun kalmaları, üzerinde düşünülmesi gereken bir durum.
Gezi parkı olaylarının sona erdiği, zarar ziyan hesaplarının yapıldığı günlerde ‘Eylül'de gel' şarkısı rağbet kazanmıştı. Bu, bir vesileyle benzer olayların üniversiteler açıldığında tekrarlanacağı manasına geliyordu. Ancak beklenen her ne idiyse, Eylül'de gelmedi.
Eylül'de gelebilecek olanı ümitle bekleyenler, bekledikleri olmayınca üzüldüler; birtakım sıkıntılar yaşanabileceği korkusu yaşayanlar ise rahatladı. İlgi çekici olan ise, Eylül'de gelmesi beklenenin niçin gelmediği ya da gelemediği konusuna kimsenin pek kafa yormamış olmasıydı.
Bunun yanında, Gezi olayları ile ilgili olarak halen netlik kazanmayan husus da; haklarını aradıkları söylenen gençlerin, bunu kanuni yollar kullanarak yapmak yerine vandallık boyutuna varan bir şekilde yapmalarına, özellikle de onlara taraftar olanların niçin hiç ses çıkarmadıkları hususuydu.
Ağaçlar bahane edilerek çıkılan yolda, eğer yakıp yıkma, kırıp dökme ve yağmalama yapılmamış olsaydı, muhakkak ki göstericiler daha kazançlı çıkabilirlerdi; eğer, talepleri gerçekten dile getirdikleri hususlar olsaydı tabii.
Ve işin içine fazla girmelerine müsaade edilmediği için, kenardan ‘bravo' diye bağırarak hasılat devşirmeye çalışanlar; yarım ağızla da olsa, ‘gençler haklarını ararken, hukuk sınırlarında kalmaya dikkat etsin' gibisinden çağrılarda bulunmuş olsalardı, onlar da daha fazla puan toplayabilirlerdi.
Olmadı… Kimsenin ağaç diye bir derdi yoktu ve olup bitenleri ellerini oğuşturarak takip edenler de, ‘galiba olacak' beklentisine girdikleri; böylelikle normal yollardan kendisiyle rekabet edemeyecekleri bir iktidarı alaşağı edebilme ümidine kapıldıkları için olsa gerek, yakıp yıkma, kırıp dökme ve yağmalama konusunu görmezden gelmeyi tercih ettiler.
Konunun esası şu ki; muhalefet, iktidarda bulunanlardan çok daha iyi şeyler yapabileceğine insanları ikna etmeye çalışmak yerine, iktidara kestirmeden gidebileceği yollar arayıp duruyor. Bulduğunu zannedip girdiği her yolun sonunda da, balçığa saplanıyor.
Öğrenci evleri meselesinde, söylenilenlerden çok algıların önem kazandığını görünce hemencecik çark ederek, ‘biz de kız ve erkeklerin aynı evlerde kalmasına karşıyız' diyenler; Gezi olayları konusunda takip ettikleri politikaların, sürekli olarak kaybettirdiğini neden anlayamıyorlar acaba?..
İnsanımız nezdinde zerre kadar değeri olmayan kişi ve çevrelerle kurulan ve kurulmaya çalışılan ‘Gezi kardeşliği', birilerine romantik geliyor anlaşılan. Ancak, insanımızın Gezi parkı bahanesi ile kendisine yaşatılanları unutmadığını hatırlatmak gerek.
Öğrenci evleri meselesinde ‘isteyen kız ve erkek öğrenciler tabii ki beraber aynı evde kalabilir' yaklaşımını, ‘kız ve erkeklerin aynı evlerde kalmalarına biz de karşıyız' şeklinde revize etmek için birkaç gün yetmişti… Ama Gezi Parkı olayları sırasında yaşanan Vandallıkları kınamayı akıl edebilmek için, 5 ay kafi gelmemiş anlaşılan…
ekremkiziltas@gmail.com
-
Ekrem Erol 12 yıl önce Şikayet EtLozan Mesajlaşmaları!. Bizim kriptoların heyetemize ulaşmadan ingilizlere ulaştığı ve görüşmeleri ona göre şekillendirdiklerini de bir hatılatayım. Kazım Karabekir'i Musul ve Kerkük'e yürümesi için dolduranlar M.Kemal ile İnönü'dür. (Bakınız Kazım Karebekir'in Nutuk'a cevabımdır eserine)Beğen Toplam 1 beğeni
-
Mustafa 12 yıl önce Şikayet EtAynen öyle. çanakkale de arkalarına bakmadan kaçtıklarını hatırlatmak isterim. . ingilizlerin o kibirli suratlarına atılan her tokat bile madara etmeye yeter. Kaldıki lozanda bizim ne kaybettiğimizden çok onların nelerden vazgeçtiğine odaklanmak en doğrusu. Sevr ile ne dayatmışlardı lozan ile nelerden vazgeçtiler farkı bile yeterli. Lozan görüşmeleri esnasında öyle anlaşmazlıklar oldu ki 3 kere savaşın eşiğine gelindi. egeye demirleyen ingiliz gemileri ile nasıl savaşacak, hangi deniz gücümüz vardı? Meclistede musula yürüyelim sesleri yükselirken kazım karabekir paşa bile efendiler hangi orduyla diye bağırmıştır. birinci dünya savaşında yenilmiş, imparatorluğun dört yanı işgal edilmiş, kala kala elde anadolu kalmış, sıfıra yakın ordu bitik bir ülke ile bu kadar oldu. mesele uzun boşver. sen bildiğin cumhuriyet tarihiyle devam et. keşke lozanda sen olsaydın Ekrem kardeşim, bak şimdi tüm balkanlar,adalar musul kerkük ortadoğu bizimmiş.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Ekrem Erol 12 yıl önce Şikayet EtMadara mı ettik?. Lozan'da kaybettiklerimizi unuttun galiba! 30 Ekim 1918'de mondros anlaşması imzalandığında ingiliz orduları Kerkuk ve Musul'a 3 günlük mesafedeydi ve anlaşmadan 3 gün sonra bu şehirlere girdiler ve ilhak ettiler. Mudanya'da masaya galip oturup, Lozan'da mağlup kalkan kim? Bana Cumhuriyet tarihini deştirmeyin!Beğen Toplam 3 beğeni
-
Mustafa 12 yıl önce Şikayet Et(4) Sayın Ekrem Erol Bey;. O yüzden bırakın insanlara kategorik bakmayı. Koskoca ingiltere seni işgal ettiği tarihte ve işgal ettiği yerde babasının hayrına bize ödül/nişan vermez. 90 yıl önce adamları madara ettik, dünya önünde gururlarını kırdık. 300 senede geçse bunun acısını gücü yeterse kaba kuvvetle gücü yetmezse böyle dalga geçe geçe alır. Diğer olayda dünyada bu ödülün verildiği tek müslüman olarak Başbakanın aldığı "Yahudi Üstün Cesaret Ödülü" ne ne demeli? İsrail ile geçirdiğiniz en çetrefilli günlerde dahi bu ödülü iade etti mi, ya da o yönde bir söz söyledi mi? Sen değil ödül mödül; susuzluktan ölecek olsan bu siyonist cemaatten bir bardak su alır mısın? Sorular belli cevaplar belli aslında. Sorun, doğruları ve kişileri siyasetin at gözlüğü ile değerlendirmemiz. Saygı ve selamla kardeşim.Beğen Toplam 2 beğeni
-
Mustafa 12 yıl önce Şikayet Et(3) yorumsuz... Daha sonra 2010 yılında Abdullah Gül’e bizzat İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth tarafından verilen “Chatham House Ödülü” 1918’de İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgali ve İskenderun’a asker çıkardığı 9 Kasım’da verildi. Koskoca yılda başka gün mü yoktu?? Bilmeyenler olabilir, “”Chatham House”” İslâm âlemine ve Osmanlıya “Sevr hıyânet muahedesi”ni hazırlayıp dayatan kurumdur. Başka bir değişle Osmanlı ölüm fermanı olan sevr anlaşmasının kaleme alındığı, kugulandığı kuruluş. Diğer görevi olarak da İngiliz siyasetine göre politikalar üretenlere, icra edenlere, rol oynayanlara ödüller dağıtır. İspatı için geçmişte ödül alanlara bakmanız yeterli.Beğen Toplam 2 beğeni