Özentinin Büyük Hatası: Kuzen
Rahmetli Cemil Meriç’le vefatından kısa bir süre önce yaptığımız bir röportaj vardı.
O röportajımızın ilk sorusunda üstada “Kavram Kargaşası” ile ilgili bir soru sormuştum.
O soruma karşılık Cemil Meriç’in uzunca bir cevabı vardı ve ben bunları “Konuşmalar” kitabımızda yayımladım.
O cevaptan çok kısa bir cümleyi buraya alarak konumuza giriş yapmış olalım:
“…Biz başka toplumuz, Batı başka toplum.
Yani Batı’daki gelişme ile bizdeki gelişmeyi birbirine benzetmek hatadır ve ona bakarak hükümler çıkarmak daha büyük hatadır…”
Bugün işte biz, onlara bakarak hükümler çıkarıp, daha büyük hatalar yapıyoruz.
Elbette konuya Kültür Emperyalizmi falan diyerek girmeyeceğim.
Photoshop konusunda kendileriyle yarışamayacağım çok miktarda genç arkadaşın, bu siteyi ve haberlerini yakından takip ettiklerini bildiğim için onlara daha pratik şeyler söyleyeceğim.
Çok fazla takıntılı olan biri sayılmam ama şu yaban ellerden (!) aldığımız kelime ve kavramları ya yerli yerinde kullansak ya da hiç kullanmasak kıyamet mi kopar?
Eminim kopmaz ama ne hikmetse mürekkep yalamışlarımız bile hiç mürekkep yalamamış ya da az yalamışlarımıza oranla daha fazla hata yapıyorlar.
Yanlış kullanmanın nasıl bir çekiciliği varsa, nasıl bir cazibesi varsa artık.
Mesela bir araştırma yapsak şarj kelimesini şarz olarak kullananların oranı herhalde kat be kat diğerinden daha fazladır.
Mesela çok ünlü spikerlerimiz, televizyonların ana haber bültenlerinde, milyonlarca genç, yaşlı, çocuk ve yetişkin insan karşısında haber sunarken kelimelerin bazı harflerini yutuyorlar.
İsim vermek istemem fakat adı ‘anchorman’ (enkırmen)’e çıkmış kaç spikerimiz cumhurbaşkanı derken H’yi, U’yu, R’yi yutup, cumbaşkanı diyorlar?
Ayrıca yine çok ünlü bazı spikerler bir galatı meşhurumuz olan: ‘Deyim yerindeyse’yi de, “Deyim yerinde” şeklinde kullanıyorlar.
Yine başka bir araştırma yapılsa sübvansiyon kelimesini süspansiyon olarak kullananların oranı da diğerinin onlarca kat fazlasıdır.
Aslında şarj'ın yerine doldurmak, sübvansiyon'un yerine de desteklemek kelimelerini kullanabiliriz fakat bundan vazgeçtik, kelimeyi kendi gerçek kaynağına göre kullanma zahmetine bile girmiyoruz.
Kuzen'e gelince:
Aldı başını gitti bu kuzen kelimesi, gençler pek sevdiler ama kusura bakmayın gençler bu iş öyle Photoshop yapmaya benzemiyor, üzerinde az biraz kafa yorun lütfen.
Kelime Fransızca kökenli cousin'den alınma.
Tabi Fransızca’ya da Latince consobrinus: (teyze oğlu/hala oğlu)'tan geçmiş.
Her önüne gelen kullanıyor.
Sanki bizim amca kızı/oğlu, dayı kızı/oğlu, teyze kızı/oğlu, hala kızı/oğlu gibi harika tanımlamalı ve hiçbir karşı soruya gerek bırakmadan söylenen kelimelerimize kıran girdi de, ‘kuzen, kuzen’ deyip duruyoruz.
Üstelik kimi kastettiği de anlaşılmıyor.
Kelimenin Fransızcasında, yani aslında, erkek için (le) cousin/kuzen, kadın için de (la) cousine/kuzin olarak kullanıldığından, gene de biraz daha tanımlayıcı yani anlaşılır oluyor. Yani kızı mı, erkeği mi kastettiği anlaşılıyor.
Gerçi teyze, dayı, hala veya amca konusu onlarda da anlaşılamıyor ama bizimkiler kuzen deyince amca oğlunu mu, teyze kızını mı, hala oğlunu mu, yoksa dayı kızını mı?... Kimi kastettiğini anlamıyoruz.
Bu kadar tanımsız, içi boş, karşıdaki kişinin tam olarak anlaması için yeni bir soru gerektiren kelimeyi, özentinin dışında hangi sebeple kullanıyoruz acaba?
Neden dayı oğlu, dayı kızı, hala oğlu, hala kızı, amca oğlu, amca kızı, teyze oğlu, teyze kızı gibi hem tanımlayan hem de bize ait kelimeleri terk ediyoruz ki?
Cevabı şu mu?
Efendim biz de yaşlanıyoruz, artık bizim de tek çocuk yapan ailelerimizin sayısı çok fazla, o sebeple kuzen deyince anlaşılıyor.
Hayır efendim bu mazereti asla kabul etmiyorum. Çünkü çok şükür biz hala genciz, Batı kadar yaşlı değiliz, bu bir. İkincisi gene de kuzenin tanımsızlığı devam ediyor, içinin boşluğu dolmuyor.
Tek çocuk değil ama iki ya da üç çocuklu ailelerimiz hala çoğunlukta, bu sebeple de dayı, hala, teyze veya amcalarımız var.
Kaldı ki TÜİK verilerine göre bizim de çok hızlı bir şekilde yaşlanmamız, bu konunun devlet organları ve yöneticiler tarafından ciddiyetle ele alınması ve bazı teşviklerin verilmesi sonucunda ivmenin tekrar yükseleceğini, yani üç veya dört çocuklu ailelerimizin sayısının artacağını düşünüyorum.
Çünkü çocuk sayısının azalması ülkemiz için çok ciddi bir tuzak ve Türkiye inşallah bu tuzağa düşmeyecek.
Bir zamanlar neydi o öyle?
Devlet eliyle büyük büyük kampanyalar, nüfus planlamaları üzerine paneller, seminerler, konferanslar düzenleniyordu.
Neyse buraya girmeyelim ama gençlere son sözümüzü söyleyelim: Lütfen kullanmayın şu berbat kelimeyi! Sizin hala çok şükür teyzeniz, halanız, dayınız ya da amcanız var.
Amca deyince hatırladım, burada bir de rahmetli babamı anmış olayım: Babam, biz çocukken hepimize ‘amcayı’, ‘emmi’ diye öğretiyordu.
Aslında bu konuda da epey uzun konuşmamız lazım ama o da başka zaman İnşallah.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
-
Okur 1 ay önce Şikayet EtCemil meriç dil namustur der. Dilimize sahip çıkmalıyız.Beğen
-
ZÜLKARNEYN 1 ay önce Şikayet EtBiz böle deriz. Hemde bu bizim lehçemizBeğen
-
Yorum 1 ay önce Şikayet EtDilimizi kendisine dert edinen birileri olduğunu görmek güzel.Beğen Toplam 4 beğeni
-
Oğuz 1 ay önce Şikayet EtKatılıyorum. Photoshop yerine de birşey bulun. Meselâ fotoşop veya siz bulun. Tren yerine de tiren deyin. Türkçede aynı hecede iki sessiz harf gelmez yeğenim.Beğen Toplam 2 beğeni
-
mustafa 1 ay önce Şikayet Etbu konuya değindiğiniz için teşekkür ediyorum. ülkemizden fransızları çokardığımızı söylüyoruz.demekki çıkmamışlar.kullandığımız o kadar çok fransızca kelime çokki, internete sormamız yeter.Beğen Toplam 3 beğeni